Hayatın her diliminde, aile içerisinde farklı konumlara geliyor ve değişiyoruz. Bu değişim, doğduğumuz gün başlıyor, toprağa karışıncaya kadar devam ediyor.
Öncelikle dünyaya gözlerimizi açıyoruz. Dünyaya merhaba dediğimiz ilk gün, evlat oluyoruz. Aynı zamanda belki kardeş, yeğen, kuzen… Vakit ilerledikçe, ailemiz bir çocuk daha dünyaya getirmek istiyor ve o zaman başlıyor abilik ya da ablalığımız. Zamanla okullu oluyoruz. Hani çocuk yaşlarda söylediğimiz bir şarkı vardı: “Şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk”. Sonrasında liseli, üniversiteli… Hayatın bir evresinde ya da iş adamı, iş kadını konumuna geldiğimiz an, belki amca, teyze veya dayı oluyoruz. Sonra evleniyor, çocuk sahibi olarak baba veya anne halini alıyoruz. Zaman ilerliyor; bir gün geliyor ve çocuklarımız evleniyor. Sonrasında başlıyor kayınpederlik, kaynanalık. Ve bir zaman geliyor ki, dede veya anneanne olmuşuz. Kimisi torununun torununu bile görüyor. Geri dönüp baktığımız zaman, hayatın ne kadar çabuk geçtiğini anlıyoruz.
Anlatmak istediğim, hayatın göz açıp kapayıncaya kadar çabuk geçtiğidir. Meslek ya da okulumuzu seçebiliyoruz ama, abi, kardeş, anne, baba, dede, anneanne gibi konumları seçmek, artık bizim elimizde olmayabiliyor. “Biz de bu günleri görecek miydik?”, diyeceğimiz günler ya geldi, ya da eli kulağında, hızla peşimizden geliyor.
En önemlisi, her dönemi doya doya yaşamak olsa gerek. Bir daha gelmeyeceğiz bu dünyaya. Oysa bizim için hep bir “daha çok var, acelesi yok” sözü hatırda kalacaktır. Yaşanmışlara bir bakarsanız, aslında “daha çok” olmadığını görürsünüz. Çoğu kez yapmak istediklerimizi geride bırakıp mumla aramadan önce, bu günün işini yarına bırakmamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bunun yanında, gitme ve görme istediğimiz, eğlencelerimiz ve diğerleri; bir an önce bizim onlarla ilgilenmemizi bekliyorlar. Hiçbir şey için geç olmadan, abartmadan, etrafı rahatsız etmeden, ne istiyorsanız onu yapmaya bugünden itibaren başlayabilirsiniz.
Geçenlerde dayı oldum. Bununla ilgili eğlenceli bir hatıram var. Ortaokul yıllarında, sınıf içinde sürekli hareket halinde arkadaşlarla şakalaşırken, öğretmenim benim haylazlığımı fark etmiş ve bana “dayı mısın sen?” demişti. Gayet saf bir şekilde “hayır, ama ablam evlendiğinde dayı olacağım” demiştim. Öğretmenim yıllardır bu olayı hiç unutmamış, ben de unutmadım. O an geldi ve ben dayı oldum. Ne kadar farklı bir duygu. İnsanın tüyleri ürperiyor. Meğer ben kardeş, okullu, iş adamı derken, dayı oluvermişim. Belki yarınlar içerisinde, bir baba olacağım. Daha dün gibi yaşanmışlıklar, daha dün gibi yaptıklarım. “Sanki bir rüya gibi geçti ömrüm” derdi dedem de, inanmazdım. Meğer rüya gibi geçiyormuş. Ne garip değil mi, yarın bir gün dede olduğum zaman, ben de torunlarıma aynı şeyi söyleyeceğim.
Göz açıp kapayıncaya kadar bir ömrü tüketiyoruz ama, dünya dönmeye devam ediyor. Dün biri doğdu, bugün de diğeri dünyaya gözlerini açacak. Yarının gelişiyle beraber, ötekiler de aramıza hoş geldin mesajıyla karşılanacak. Ne zaman mı “toprağı bol olsun” diyecekler bize? Daha çok var, acelesi yok!
Emre Türker
picture: deviantart
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder