03 Aralık 2008

Hayattan Küçük Bir Alıntı

Bir tür konuşma benim anlattıklarım, diğerlerinden farklı olsa gerek, yani anlamak ve anlaşılmak üzerine. Herkes aynı şeyi düşünemez, herkes aynı kalıplar içinde yaşamını sürdüremediğinden birileri ile konuşmak ihtiyacı duyar. Bu nedenle de paylaşımlara açık olduğumuzda, esrarengiz bir çözüm bekler bizi.

İçinizdeki bir şeylerin, gizli kalmış noktaların yerlerinden çıkartılması anlamında yazıyorum. Hayattaki gerçeklere, düşüncelere ya da hissedilenlere ait konulara yer veriyorum. Gelin aşağıdaki konuşmalara bir bakalım, hepimizden bir parça mı bu konuşulanlar.


Dinleyici-- Canını sıkan sorun nedir? Son yaşanılmış bir ilişki mi?

KADIN-- Her şey... Uzun hikaye…

Dinleyici--Yazılmaz ya da anlatılmaz bir şey galiba!

KADIN-- Anlatılabilir ve yazılabilir. Ailemi çok özledim. Şimdi onlar çok uzakta. Bazen annemi arıyorum, yanımda bulamadığımda zaman içimde bir şeyler acıyor. Biri ile beraberim, istemediğim biri ile. Bunca yaşadıklarımdan sonra, yani yaşadığım son ilişkimden sonra demek istiyorum, bazı şeyleri unutmak için, adını tam olarak koyamadığım yeni bir ilişkiye başlıyorum. Şimdi ise ne kadar yanlış olduğunu geç de olsa anladım. Kırıcı olmak yerine kabullenmeye çalışıyorum.

Dinleyici-- Özlemen normal, daha önce bir ayrılık yaşamadın sanırım. Sizinkilerin ne kadar uzakta olduğunu bilmiyorum ama buraya sık gelmiyorlarsa, bu işe alışman gerekecek. Bu da yalnız kalmamanla ilgili olabilir. İlk İstanbul’a gediğim zamandan bu yana çok uzun bir dönem geçti. O zamanlar ben de kimi zaman içimde tarifi imkansız sıkıntılar yaşıyordum. Kendime uzun süre eğlenceli uğraşılar bulmaya çalıştım ya da yalnız kalmamaya gayret ettim. Ama en önemlisi, bir ilgi alanı bulup üzerine gitmek oldu. Bu kurs gibi bir şey değil, mesela resim yapmak gibi ya da bir yap-boz oyununa benzer bir uğraşıydı hatırladığım kadarıyla.

İkinci konuya gelince, bunu konuşmadan çözemezsin. Karşında yeni ve yanlış bir ilişkinin başlangıcı var. Olmayan sorunlarına bir yenisini daha eklemek mi yapmak istediğin? Bu hem kendine, hem diğer kişiye acı veren bir ilişki türü. Nelerin rahatsız ettiğini tam olarak anlamalı karşındaki. Ya da sen, ne isteyip ne istemediğini anlatmalısın önce. Genelde iki kişi arasındaki en büyük sorun bu, anlamama ya da anlaşılamama. Açık olmalısın, hem de yeterince, seni anlamasını beklemek tam olarak doğru değil. Kadınların en büyük yanlışıdır bence anlaşılmayı beklemek, ama hiçbir zaman neler istediklerini anlatmak istemezler. Bu da çıkışı zor kaoslara sürükleri insanı.

KADIN-- Evet çok yalnızım burada. Ailem uzakta. Belki çok uzak değiller ama bu bana çok sıkıntı veriyor. Burada halamın yanında kalıyorum ve o da ayrı bir dert zaten. Ben evdeyken çok özgürdüm. Ailem tarafından hiç baskı altına girmedim ama burada istediğim şeyi yapamıyorum. Bu da beni çok ama çok boğuyor. Annemle çok iyi arkadaştım. Burada derdimi anlatabileceğim ya da tam olarak paylaşabileceğim biri yok. Yapmak istediğim şeyler kısıtlanıyor. Halamla çağlarımız çok kötü çatışıyor. Akıl hastası olmak üzereyim. Senin anlayacağın, çaresiz biri olarak görüyorum kendimi.

İkinci derde gelelim. Ona yeterince açığım. Zaten normalde de çok doğal bir insanım. İçimde bir şey tutamam. Boşlukta asılı kaldığım zamanlarda, hemen birine sarılmak yanlış bir şey ama şu yeni ve yanlış başlangıcım için, kendisinin sevgilisi olduğunu zannedecek bir şey de yapmadım. İlk başlarda gerçekten denedim ama yanmayan bir maddeyi zorla ateşlemeye çalışmak da anlamsız oluyor. Bunu ona söyledim. Klasik erkek psikolojisi işte, bana her şeyi zamana bırakmamı söylüyor. Bilmiyorum. Olmuyor. Her dakika aranmak ve hesap sorarcasına konuşmak bana ters geliyor. Tamam, bana her konuda çok yardımcı oluyor, beni hiç yalnız bırakmıyor ama bunların karşısında kendimi ona karşı zorunlu hissediyorum. Arkadaşlığı gerçekten çok iyi, melek gibi insan(sizden iyi olmasın.) ama dediğim gibi kendimi, onun yaptıkları karşısında borçlu hissediyorum ve üzülüyorum.

Dinleyici-- Bir akraba yanında kalmak, bir arkadaşla kalmaktan daha zordur aslında. Her şeyden önce seni bir emanet gibi gördükleri için daha büyük problem yaşarsın. Eğer yapabiliyorsan ve sizinkiler de bu konuda rahatsa, tahmin ettiğim kadarıyla bulunduğun bölgede ev kiraları çok yüksek değil, kendi başına eve çıkabilirsin ama bu senin için de başlangıçta çok büyük problem yaratabilir. Gerçi bunu da düşünmüşsündür ama ben gene de anlatıyım dedim. Ayrıca, halanla aranda geçenler tam olarak kuşak çatışması değil de, onun sana karşı yaptıklarının açıklaması, kendisine verilen bir emanete karşı bir sorumluluk duygusu olarak da düşünülebilir. Bir de benim şöyle bir bakış açım var; ben aynı çatı altında, akrabalarım da olsa, arkadaşlarım da olsa, çok fazla beraber kalamam. Bir süre sonra suratımı asmaya başlarım. Ayrıca, bir yere gittiğinde, nereye gittiğini ve ne zaman döneceğini de ayarlamak gerekir ki, birlikte yaşadığın ortama karşı, saygı çerçevesinde sorumluluklar yerine getirilsin. Bu gibi sorunlar işte, aynısı olabilir gibisinden düşünmüştüm.

Deneyip de yapamadığın nedir? Aşk? Sevgi? Arkadaşlık? Sıkılmazsan sana bira örnek verebilirim.
Mesela,
Tutkuyla başlayan ilişkiler, aşka dönüşebilir.
Aşk, sevgiye dönüşebilir.
Arkadaşlık, aşk ve sevgi de olabilir.
Zaten insanlar kendi yaşamlarına uygun kişileri arkadaş olarak belirler ki, en samimi karşı cinsle olan arkadaşlıklar içinde, genelde aradığın özellikleri bulursun. Yani hiç düşünmediğin birine aşık olabilirsin, ya da aşık olduğunu düşündüğün kişinin aslında sana hiç de uygun biri olmadığını fark edebilirsin. Bazı insanlar vardır, kesinlikle arkadaştırlar. Üç takla atsan da beş takla atsan da gerisi gelmez. Hatta zorunlu bir ilişki sonrası, olabilecek mükemmel arkadaşlıklar da başlamadan bitebilir. Bazı zamanlarda çok iyi bir arkadaşlığı ilişkiye dönüştürmeye çalışırsın, her attığın adımda bataklığa saplandığını ve çıkamadığını görürsün. Senin anlattığın konularda yorum yapabilmem, bulunduğum konum açısından ve seni tam olarak tanımadığım için zor, sana ancak yukarıdaki seçenekleri verebilirim, sen seçimini zaten yapmışsındır ve bunu belirlersin.

Dertlerini paylaşacağın doğru insanı bulmak çok zor. Hayatım boyunca tüm dertlerimi açabildiğim sadece bir arkadaşım oldu. Onun haricindekilere ise, hep bir şeyleri saklayarak açıklamalar yaptığım diğerleri diyebiliriz. Sonuçta konular gizli kalınca, diğerleri ile saçmalayama başlıyoruz. Yani dertlerini anlatacağın kişi veya daha önemlisi seni anlayacak kişi -gerçek insan yani- samanlıkta bir iğne. Yaklaştığın an hissedersin, bazen de çok yakın olduğunu düşünürken, aslında mesafeyi ölçemediğini fark edersin.

Tüm bunların arasına bir de özgürlüğünü kat, iş iyice çıkılmaz oluyor.

Ne yapmalısın?

Yüksek bir yerden denize atlamak gibidir bu, ne kadar mesafe olduğunu düşünmeden, “dur atlama!” gibi sözlerine kulak asmadan, bakışlara aldanmadan atlamak, suya dokunduğun zaman, içinden bir şeylerin çıkıp gittiğini görüp rahatlamak. İşte bunu yapmalısın. Sıkıntılarını yaz bir kenara, sonra bir matematik problemi gibi sakla ve her gün farklı çözümler bul. En iyi çözüme giden yolu bu şekilde bulabilirsin. Dediğim gibi, hayat bir yap-boz, sen de hayata uy ve kendine uygun bir özel hobi bul. Bu tip şeyler sıkıntılardan uzaklaştırabiliyor insanı.

KADIN-- Beni ne kadar tam olarak tanımasan da, çözüm yollarına doğru yaklaştırdığından ötürü teşekkür ederim. İlişki konusuna gelince, belirttiğin seçenekler gerçekten çok güzel ama hiçbirisi bana uymuyor. Nasıl anlatmalıyım bilmiyorum ama benim hayatıma yalnızca bir kişi girdi o da beni tam ortada bırakıp çekip gitti. Şimdi her şey alt-üst edasında. O dönemler, en çılgın dönemlerimdi benim. Her şeyin çok güzel olduğunu düşündüğüm bir anda, bana unutamayacağım bir aşkı hatıra olarak kalbime sapladı ve gitti. Bana daldan dala atlamak aslında çok yanlış geliyor, ne kadar şu an diğer dala atlamış gibi görünsem de. Birini seversem, o kişi benim her şeyim olsun istiyorum. Daha doğrusu siz nasıl dersiniz, “adam gibi olsun”, daldan dala atlamaya gerek kalmasın. Anlıyorsundur umarım. Yapmak istediğim çok şey var, ama önce kendimi aşmalıyım.

Dinleyici-- Ben bir kadın için, bir günde yaşamış olduğum hayatımı düşünmeden arkada bırakıp uzaklara gittim. 1.5 sene kadar, askerlik gibi bir şey. Bu süre içinde ilişkimizi sana ancak futbol oyunu gibi anlatabilirim. Yani topun sahada kaldığı zamanlar ve oynanmamış olarak kabul edilen diğer zaman. Ben sadece bu sürenin 6 ayında oyunda topu tutabildim. Geri kalanlar hakem hataları ve sakatlıklar, vakit geçirme çabaları diyebiliriz. Derken oyun bitti, hakem son düdüğünü çaldığında biz de evlerimize geri döndük. Ama oyun tekrar başlamadı ya da bir daha oynanmamak üzere iptal edildi. Hayatta unutamadığım tek insan olarak görmüştüm onu. Nefes almak gibi denen şey bu olsa gerek, hayat aynı nefesi sana vermiyor. Kimi zaman nefes darlığı yaşayabiliyorsun. Sıcak ve soğuktan etkilenmek gibi. Ya da bağımlılık.

Bunlar bir kenara, senin yılların uçup gitmedi. Düşünsene, doya doya yaşamamış olsaydın, o günlerin özlemini şimdi çeker miydin? Bırak güzel günler orada kalsın. Hatıra defterlerini bilirsin, ya da lisede tuttuğumuz anket defterleri, bir süre sonra onları kapatırız ya da kimi zaman kaybederiz, kimi zaman da çoluk çocuğa karıştığımızda gözden geçirir, güleriz. At bir kenara hatıralarını, sonradan yeri geldiğinde bakar ve gülersin.

Ben hiçbir ilişkiye evlilik ya da senin deyiminle “adam gibi olsun” gözüyle bakmadım. Bana bu nedenle de “ne olacağın belli değil senin” derler. Ne olacağım belli, ben kendim gibi davranıyorum. Yani sen de yarına değil bugüne bakacaksın ki, yarın kaygısı ile yanıp tutuşmadan, dünden kalmış acılarına bir yenisini katmadan, güzel olanı alıp, sana yaramadığını düşündüklerini kenarda bırakacaksın. İşte o zaman, sonradan üzülmezsin. Gidene gitme deme, kalmak isteyen zaten hep senin yanındadır. Kafesteki kuş klasiği gibi, yani o kuşu bıraktığında, zaten sevmişse seni evden kaçmayacak, bir süre sonra kafesine koymandan gocunmayacak, hatta o kafese gönüllü dönecektir. Sevgi budur.

Aslında unutulamayan şey sevgili de değil, alışkanlıklarımız. Sabah telefonları, gülümsemeler, tatlı sözler, sıcak bir dokunuş. Bulunmaz Hint kumaşı değil hiçbir ilişki, ya da hiçbir ilişki diğerinin aynası olmaz, tıpkı aşk gibi. Alışkanlıklar zor bırakılır. Sigara gibi, kül tablasına son kez söndürdüğünü düşünürken, birde bakmışsın ki yeni bir tane daha yakmışsın. Hem sigarayı söndürdüğün zaman yeni bir tane yakıyorsun, çünkü en son söndürdüğüne benziyor. Yani büyük keyif aldığın son nefes, aslında kül tablasında küller arasında kalmış. Sen yeni bir tane daha yakmışsın aslında.

KADIN-- Sizi bir yerden tanıyor muyum acaba? Sanmıyorum ama yine de anlattıklarınız tam yürekten gelen şeyler, benimle paylaştığınız için teşekkür ederim.


Konuşmalar burada bitiyor ya da daha da uzuyor. Hayat her zaman sürprizlerle doludur. Kendini kamufle eden ve en zor anlarda tekrar ortaya çıkan bir virüs gibi. Biz onları bulup yerlerinden çıkarmak ve kurtulmak için hep birilerine ihtiyaç duyarız. Bunları başaran ya gerçek dostlardır ya da sizi hiç tanımayan esrarengiz birileridir. O sizin hiç tanımadığınız kişiler, bazen öyle şeyler söylerler ki, daha önce hiç tanışmamış olduğunuza inanamazsınız. Eğer rahatlayacaksanız ve karşınızdaki kişi size pozitif bir elektrik verecekse, kendinizi savunmasız bırakmadan içinizdekileri paylaşın ve gülümsemeyi öğrenin. Her şey daha güzel olacaktır. Ben öyle olduğuna inanıyorum.

Emre TÜRKER
picture: deviantart

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder