28 Mart 2014

Freud'a Ne Yaptık da Çocuklarımız Böyle Oldu?

Ana Babalara Notlar 
Yazar: Catherine Mathelin
Sayfa Sayısı: 144
Kitap Boyutu: 16,5 x 21
Yayınevi: Kitap Yayınevi

Fransız psikanalist Catherine Mathelin, biraz alışılmışın dışında tutabileceğimiz tarzda, çocuk ve aileler arasındaki iletişim bozukluğu, aile arası dengesizlikler, çocuk yetiştirme ve mutluluk gibi kavramlarını ele alarak, bir çeşit piyes ve bu oyunların sonunda yapılan değerlendirme okumaları yapmış.


Kitabın birinci bölümü, günümüz Paris’inde geçen bir tiyatro sahnesinin oyuncularının tanıtımıyla başlıyor. Yazarın kurguladığı oyunda, oyuncularımızın hayatı bir hayli karışık. Bekar anne, onun oğlu, üç evlilik yapmış ve bunlardan çocukları olmuş başka bir anne, onun kocaları ve çocuklarla olan ilişkiler. İlk başlarda bu ne saçmalık böyle diye düşünebilirsiniz. Çünkü oyunda abartı derecede karmaşık ilişkiler ve abartı konuşmalar var. Fakat bu konuşmalar, konunun anlatımı için gerekli. Bu gerekliliği, oyun anlatımı sonundaki notlardan anlıyoruz. Çünkü yazarımız piyes anlatımlarında; kıskançlık, otorite, yeniden evlilik, boşanma, üvey ebeveynler, tek başına çocuk büyütenler, ergenlik ve psikanaliz değerlendirmeleri üzerinde çalışmalar yaparken, bu abartı oyunları çok güzel konuya bağlıyor. Her oyunun sonunda “Psikanalize Meraklı Ana Babalara Notlar” isimli bir konu başlığı altında, kitapta sahnelenen oyundaki örnekleri gerçek örneklerle pekiştiriyor. Çalışmaları sonunda çocuklardan ve ailelerden aldığı örnekleri bolca okuyucuya sunarak, istediğini aktarma konusunda oldukça başarılı oluyor.

Kitabı okumak için illa bir aile ve ebeveyn olmanız gerekmez. Çünkü bir oyun içinde ailelere bakış açısı sergileniyor. Yazarın kendisinin de belirttiği gibi, o aileleri ve çocukları düzeltmeye çalışmıyor, onları normal durumlarını bulmaları için yol gösteriyor. Çünkü danışmanlık almak isteyen ailelerin durumları ne kadar benzerlik gösterse de, her birinin reçetesi diğerine iyi gelmeyebiliyor. Bu nedenle de onlar kendi doğrularını bulmaları gerekiyor.

Yazarı hem bir mesleki uzman olarak, hem de bir yazar olarak çok başarılı buldum. Kitabı okurken keyif aldım. Sonuçta okuyucusuna farklı bir bakış açısı sunuyor. Klasik reçete kitaplarından farklı bu tarzı meraklılarına önerebilirim.


Emre Türker

18 Mart 2014

SOS! Ana Babalara Yardım

Yazar: Lynn Clark
Sayfa Sayısı: 268
Kitap Boyutu: 13,5 x 19,5
Yayınevi: Evrim Yayınları

Çocuklar yaklaşık 2 yaşından sonra öfke nöbetlerine tutulabiliyorlar. Bazı zamanlar onları sakinleştirmek mümkün olmuyor. Onları sakinleştirelim derken işleri daha da çıkmaza sokabiliyoruz. Durum öyle bir hale geliyor ki, çocukları dize getirelim derken çocuklar anne ve babalarını yönetmeye başlıyor. Bunu da ağlama krizleri, inatçı tutumları ve kararlı davranışlarıyla yapıyorlar. Peki çocuklarla daha iyi nasıl anlaşma yoluna nasıl gidebiliriz, onlara sözümüzü nasıl dinletebiliriz?

Bu kitap, anne-babalara MOLA adı verilen bir çeşit ceza yöntemini öğretmek üzere hazırlanmıştır. Ceza, onlara şiddet uygulayarak değil, kararlılık ve bu kararlılıkta gösterilen sakin bir ruh haliyle mümkün olacaktır.

Mola yöntemi nedir? Nasıl uygulanabilir? Kitaba göre, 2 yaşından sonra hemen her çocuk için bir mola yöntemi uygulanabilir. Bu yöntem, çeşitli farklılıklarla yaklaşık 12 yaşına kadar sürdürülebilmektedir. Fakat her istenmeyen davranış için mola yöntemi uygulanmaması gerektiği, hangi durumlarda uygulanıp hangi durumlarda uygulanamayacağı da maddeler halinde açıklanıyor.

Kitabın yazarı bir klinik psikolog. Yazdığı kitap öyle rağbet görmüş ki, birçok dile çevrilmiş. Çalışma yalnız bir ülke için değil, uluslararası geçerliliği kanıtlanmış bir çalışmadır. Profesör Lynn Clark, bu yöntemi kendi çocukları üzerinde de kullanmış. Ceza uygulamasıyla onları yola getirmek değil, çocuğun davranışlarında kişisel uyumu sağlamaya çalışmak amacı güdülmelidir.

Yankı Yazgan, yurtdışında görev yaptığı bir yerde bir çocuğu sakinleştirmekte saatlerini harcayınca, bir hemşire ona yol göstermesi için bu kitabı öneriyor. Kitaptaki uygulamalarla oldukça yol kat ettiğini gören Yankı yazgan, bu kitabın Türkçe’ye de çevrilmesi gerektiğini düşünüyor ve çeviri işini de babası Gültekin Yazgan’a bırakıyor. Ülkemizde TRT ekranlarında öfke nöbetleri geçiren çocuklar için aileleri işbirliğiyle mola yöntemi üzerinde durmaya çalışan DADI programı, bu uygulamaları içermektedir.

Kitabın güzel karikatürlerinin çizeri John Robb, anlatımı ayrı bir hava katmış. Okurken sıkılacağınızı düşünmüyorum. Uygulamalar bölüm bölüm verilmiş ve her bölüm sonunda konuyu özetleyen notlarla düşünceler pekiştirilmeye çalışılmış. Kitabın tamamını okuduğunuzda yöntem iyice akıllara yerleştirilmiş olacaktır. Fakat bu uygulamayı da çalışmak gerek.

Her bölümün başlangıcında bir karikatür bulunmakta ve bu karikatür, bölümlerin içeriği hakkında bir olayı anlatır güzellikte hazırlanmış. He bölüm içinde bol bol örnek var. Bu örneklerde uygulamaların nasıl yapıldığı, kararlılığın nasıl uygulanacağı üzerinde okuyucuya fikir veriyor. Kitaptaki uygulamalar için anne-babaların bir mutfak saati edinmesini isteyen yazarın belirttiği saat, şu çevirerek kurulan türden, tık tık tık diyerek ses çıkaran ve sonunda kurulmuş saatin zııııır sesini çıkaran zamanlayıcıdır.

Kitapta kendimce gördüğüm iki hatayı belirtmek isterim. 1.si, “A kategorisindeki davranış için mola uygun değildir” diyor ama maddeleri belirtmesinin ardından bu kategorinin mola için uygun olduğunu belirtiyor. Bu arada A kategorisi mola için uygun olan kısım (56. Sayfa ile ilgili görüntü yer almaktadır.). Diğer ise 98. Sayfadaki mola yöntemi örneğinde, çocuğun molayı öğrenmesi sırasında bir beslenme sorununu görmezden geliyor. Çünkü burada kola içilmesine onay veriliyor.

Kitap genel anlamda molanın anlatımında oldukça başarılı. Bu yöntemi, kitabın hakkını vererek okuduğunuzda öğreneceğiniz kesin ama ne derece uygulayabilirsiniz, onu zaman gösterecek. Diğer çocuk eğitim kitaplarında çok fazla yöntem hakkında bilgi bulamazsınız. Bu yöntemi öğrenmek için kitabı tavsiye edebilirim.


Emre Türker

17 Mart 2014

12 Years a Slave (2013)

Türkçe Adı: 12 Yıllık Esaret
Tür: Biyografi, Dram, Tarih
Yönetmen: Steve McQueen
Süre: 134 dakika
Oyuncular: Chiwetel Ejiofor, Dwight Henry, Dickie Gravois, Bryan Batt, Ashley Dyke, Kelsey Scott, Quvenzhané Wallis, Cameron Zeigler, Tony Bentley, Scoot McNairy, Taran Killam, Christopher Berry, Bill Camp, Mister Mackey Jr., Chris Chalk

Yıl 1841, Saratoga, New York. Eşini ve iki çocuğunu bir iş için yolcu eden Solomon Northup (Chiwetel Ejiofor), bir davette iki kişiyle tanıştırılır. Tanıştığı kişiler, onun keman çalma yeteneğinden dolayı iyi bir iş teklifinde bulunacak ve bunu kutlamak için içki içmeye davet edeceklerdir. İçki sonrası kendini karanlık bir mahzende zincirlenmiş olarak bulan Solomon, özgür biri olduğunu ne kadar söylese de, güneye gönderilen bir köle olmaktan kurtulamayacaktır.

Köle olarak satılmasının ardından adı da kısmen iyi bir sahip bulsa da, baş marangoz John Tibeats’in yaptığı kışkırtmalar, izlerken seyirciyi çileden çıkarıyor. Özellikle zenci diye köleleri aşağıladıkları şarkıda siyahî adamlara el çırptırarak tempo tutturulması, vahşetin başlangıcı hakkında bilgi veriyor. Filmde kölelere yapılan işkenceler, günümüzde hayvanlara yapıldığında, yapanlar ciddi olarak yargılanabilmekteyken, o dönem insan hayatı bundan çok daha ucuz görünüyor. Acımasızca kırbaçlanmalar, dinlendirmeksizin çalıştırmalar, merhamet yoksunluğu, normal bir insanın yüreğini oldukça daraltacaktır. Bir ara Kızılderililerle Afrikalı kölelerin ormanda karşılaşması, o dönem iki grubun da Amerika’da yaşadıkları üzerine ufak bir dokundurma gibi görünüyor.

Afrikalı insanların köle olarak kullanılması, 15 yy. sonlarından 19. yy. sonlarına 300 yıldan fazla sürmüştür. Üstelik bu köleliği başlatan, bugünkü medeni görüntüde dünyaya ders veren batılı insanlardır. Başlangıcı; 1452′de Portekiz Kralı VI. Afonso’ya izin veren Papa’nın, savaşlarda yakalananların köle olarak kullanılması ve satılmasına onay veren bir resmi belgedir.

1689-1755 yılları arasından yaşamış, sosyolojide adı çok geçen ünlü Fransız politikacı Montesquieu “Erdemli bir varlık olan Tanrı’nın, iyi bir ruhu simsiyah bir bedene yerleştirebileceğini sanmıyorum” diyerek, Afrikalıları bir ırk ayrımından çok daha ileri bir seviyede aşağılaması ve birçok bilim adamının da siyahi insanları eşya gibi kullanması, akıl alır gibi değil. Böyle sözler sarf etmiş bir adamın düşüncelerini ders olarak görmek ve onu diğer düşünceleriyle erdemli bir insan olarak çizmek, tarih açısından utanç vericidir.

Bugün Afrika’daki belgesel çekimlerine bile biraz dikkat ederseniz, ağır ve tehlikeli işlerin halen siyahi insanlara yaptırıldığını, diğerlerinin ekranda sadece yıldız olarak göründüğünü, yerlilerin arada bir yardımcı olarak piyasaya çıktığını da görmezden gelemeyiz. Afrikalılar kendi kıtalarında halen tam anlamıyla özgür sayılmazlar. Sürekli batılı güçler tarafından kapitalizm içinde köleleştirilmekte ve iç karmaşalarla yine aynı güçler tarafından kontrol altına alınmaktadırlar. Büyük maden yataklarının gerçek sahibi, genelde Avrupa ülkeleridir.

Sadece karın tokluğu ile akşama kadar çalışmak, hatta gece de dinlenmeden sahipleri tarafından kullanılmak, bu filmde dikkat çeken noktalardan biriydi. Kırbaçlanma sahnelerinde evin hanımlarının soğukkanlı bakışları, o dönem insanların nasıl insanlıktan çıktığını, hangi tarafın insan sayılmayacağını bize net gösteriyor. Ekranda konuk oyuncu olarak bulunan Brad Pitt’in sahnedeki rolleri ise umut verici durumların başlangıcını simgeliyor.

Bu olay gerçek bir hikâyeden, kaçırıldıktan sonra özgürlüğüne kavuşan birkaç kişiden biri olan Solomon Northup’un kaleme aldığı biyografik romanından uyarlanmıştır. Gerçek anlamda yaşananları görünce, bugünkü seyrettiğimiz kurgu/korku/gerilimlere taş çıkarır. Acıdan etkilenenleri filmi izlerken dikkatli olması gerektiğini düşünüyorum. Seyrettiğim sahneler beni çok gerdi.

Solomon Northup’un kitabı “12 Yıllık Esaret”, 2014 itibariyle Türkçe’ye de çevrilmiştir. Sanırım kitabı okursak, düşünceleri daha iyi hissedebiliriz.

Emre Türker

Picture: impawards

16 Mart 2014

Prisoners (2013)

Türkçe Adı: Tutsak
Tür: Suç, Dram, Gerilim
Yönetmen: Denis Villeneuve
Süre: 153 dakika
Oyuncular: Hugh Jackman, Jake Gyllenhaal, Viola Davis, Maria Bello, Terrence Howard, Melissa Leo, Paul Dano, Dylan Minnette, Zoe Borde, Erin Gerasimovich, Kyla Drew Simmons, Wayne Duvall, Len Cariou, David Dastmalchian, Brad James
 
Oğluyla geyik avı sonrası ailece komşularını şükran günü için ziyaret eden Keller Dover’ın (Hugh Jackman) küçük kızı Anna (Erin Gerasimovich) ve komşularının kızı Joy (Kyla Drew Simmons), dışarıya oynamaya çıkar ve bir daha eve dönmezler. Tüm aramalar boşa çıkınca, olayı polise haber verirler. Olayla ilgilenen dedektif Loki (Jake Gyllenhaal) o gün evin önünde bulunan ve ortadan kaybolan bir karavanın peşine düşer. Araştırmanın doğru gitmediğini savunan Keller, kızlarını kendi aramaya soyunur. O, polis kadar sakin davranmayacak ve kızların bulunması için ne gerektiğini düşünüyorsa uygulayacaktır.
 
Aslında film sıradan bir polisiye gibi devam etmesi ve pek çok mantık hataları içermesine rağmen, izleyiciyi merakta bırakarak etkisi altına alıyor. Hugh Jackman ve  Jake Gyllenhaal’ın performansı, filmi olumlu kılan diğer etkenlerden diyebiliriz. Kaçırılma hikâyesiyle birlikte hep “ne olacak” tarzında bir beklenti içinde bulunuyorsunuz. Filmin sonuna gelince; sürprizleri barındırmasına rağmen farklı bir sonuçla karşılaşacaksınız. Bu tarz bir son,  pek çoğumuzun beklentisini karşılamadığı ve tam anlamıyla bir sonuç beklentisinden olduğumuz için, biraz izleyiciyi hüsrana uğratabilir ama genel anlamda iyi bir polisiye olduğundan şüphe yok.
 
Emre Türker
 
Picture: impawards

10 Mart 2014

Tangram


Çocukluğumuzda en çok monobloglarla oynamıştık. Birbirine geçmeli o plastik şekillerle saatlerimi geçirdiğimi bilirim.

Aklımız, çevremizden aldığımız bilgiler doğrultusunda gittikçe sığ sulara doğru hareket eder. Bu bizim hayal gücümüzün gittikçe kısırlaşma döngüsünü gösterir. Çünkü bazı şeyleri yapabileceğimiz, bazı şeyleri yapamayacağımız öğretilir bizlere. Bizler bir tükenmez kalemin kapağını, kalemin ucuna takılan bir nesne olarak görürken, 2.5 yaşında bir çocuk onun kapanmış bir şemsiye olduğunu hayal edebilir. Yani bazı hayaller kurarız ama o hayallerin nasıl gelişeceği, bizim yaratıcılığımız ve bakış açımızla şekillenir. Pek çoğumuz tek bir bakış açısıyla aynı şeyi görürken, sadece farklı kişiler farklı düşüncelerle tablo çizer akıl defterine.

Vikipedinin anlatımıyla tangram, pek çok bulmaca ve zeka oyunu gibi uzak doğudan gelen bir bulmaca türüdür. 1780 yılında bulunan ilk numune bir tahta parçasından yapılmış ve bilinen en eski tangram kitabı ise 1813’de Çinliler tarafından yazılmıştır. Tangram ile ilgili biraz araştırma yaparsanız, pek çok mitolojik hikâye ile karşılaşacaksınız. Nereden geldiği, ne amaçla hazırlandığı, üretenin aklında ne geçtiği bilinmez ama sonuçta bu bulmaca türü, üzerinde yazılmış kitapları ve yarışmalarıyla dünyayı sarmıştır.

Çocukluğumda, gazetelerin çocuklar için hazırladığı karton eklerinde verilirdi bu tangram şekilleri. O zaman kafamıza göre şekillerle bişeyler yapmaya çalışırdık. Fakat tangramın orijinalinin 7 parçadan oluştuğunu ve oyunun kuralının bu parçaların tamamı kullanılarak bir şekil yapılması gerektiğini öğrenmem, yenidir. Bu yedi parçadan ilk başta kare yapmakta bile zorlanırken, şimdi küçük kızımla bir şeyler üretmeye çalışıyoruz. Ben de onunla parçaları birleştirmeye çalışırken, zamanda kayboluveriyorum. Aklımın sabit şekillerinden kurtulup, yeni şekiller görmeye çalışıyorum. Aklınızdaki düz şekillerden kurtulmak için arada bir kafa dağıtacağınız ucuz, pratik ve oynadıkça kişiyi saran bir puzzle türüdür tangram. Denemekte fayda var.


Emre Türker

Taare Zameen Par (2007)

Türkçe Adı: Yerdeki Yıldızlar
Tür: Dram
Yönetmen: Aamir Khan
Süre: 165 dakika
Oyuncular: Darsheel Safary, Aamir Khan, Tanay Chheda, Sachet Engineer, Tisca Chopra, Vipin Sharma, Ayaan, Megha Bengali, Bugs Bhargava, Alorika Chatterjee, Gurkirtan Chauhan, Sanjay Dadich, Madhav Datt, Aniket Engineer, Krishn Gopinath

İlkokul 3. Sınıfa giden Ishaan Awasthi (Darsheel Safary), başarılı bir öğrenci olan abisi Yohan’ın (Sachet Engineer) aksine, öğretmenlerine yaka silktirmiş bir çocuktur. Öyle ki, hâlâ tam olarak okuma-yazma konusunda başarı sağlayamamıştır. Annesi Maya (Tisca Chopra) çocukları için kariyerinden vazgeçip onlarla özel olarak ilgilenmesine rağmen, Ishaan’ın eğitim hayatına bir şey kazandıramamıştır. Babası Nandkishore (Vipin Sharma) ise, sürekli iş seyahatlerinde olan, aşırı disiplinli ve başarısızlığa tahammülü olmayan bir babadır. Bu nedenle Ishaan, babasına karşı çok fazla açık olamamakta ve o geldiğinde genel olarak susmaktadır.

Bir gün okuldan kaçan Ishaan, eve yürüyerek dönmüş ve gelmediği gün için de abisine sahte belge hazırlatmayı başarmıştır. Fakat babası bunu bir şekilde öğrenince okula ani bir ziyarette bulunur. Okuldaki öğretmenleri Ishaan’ın zekâsından şüphe edince, babası bu durumdan rahatsız olur ve oğlunun disiplin ihtiyacı olduğuna karar vererek onu yatılı bir okula yazdırır. Ishaan’ın yalvarmalarına rağmen babası bu karardan vazgeçmeyecektir. Peki bu disiplin, Ishaan’ın ihtiyacı olan şey midir?

Ishaan karakteriyle çok iyi bir rol sergileyen Darsheel Safary, izleyiciyi hayran bırakıyor. Önceleri sıradan bir yaramaz çocuk vakası gibi görünen konu, ilerleyen zamanda çocukların neye ihtiyacı olduğuyla ilgili seyirciyi düşünmeye zorluyor.

Filmde geçen bir sahnede, edebiyat dersinde öğretmen, Ishaan’ın bir şiiri yorumlamasını istiyor. Şiirin yorumu konusunda Ishaan, “Gördüğümüz şey, hissettiğimiz şey ve görmediklerimiz de, hissetmediklerimizdir.” tarzında bir cümleyle başlıyor yorumuna. Bu yorum, onun içten gelen anlatımı, içinde hayalgücü de var. Günümüzde felsefe derslerinde de iyi yorum sayılabilecek sözler sarf ediyor cümlenin devamında Ishaan ama edebiyat dersinde standart öğretilerini uygulayan öğretmen, bu sözlere sinirleniyor. Öğrencilik yıllarında mutlaka karşılaştığımız bir örnektir bu. Bir öğrenci kendi düşüncelerini kaleme alır ve bir kompozisyon ortaya çıkarır. Fakat öğretmen için bu doğru değilse, anlatılanlar ders için yeterli olmayacaktır. Bu tarz düşünce, düz kalıp eğitim sisteminde var olan bir uygulama. Yazılı sınavlarda ezbere dayalı cevaplarla büyüyen çocukların pek çoğu, teste dayalı büyük sınavları aşmakta zorlanmaktadır. Çünkü onlar, kitabın mantığını değil, konunun tümünü ezbere dayalı olarak öğrenmektedir.

Filmde gösterilen yatılı okuldaki bir öğretmenin okulda var olması gereken kurallar olarak ''Düzen, Disiplin, Hizmet'' üçlüsünü göstermesi, yatılı okullarda (parasız yatılı, askeri ve polis okulları gibi) çocukların bazı sorunlarını içine atması ve ömür boyu o sorunlarla boğuşmasına örnek olabilir. Filmde resim öğretmeni Nikumbh (Aamir Khan), öğretmenlerin ve ailelerin bakış açısını biraz değiştirmeleri konusunda çok güzel sözler sarf ediyor. Onun eğitim için uygulamalarına izleyiciler dikkat etsin. Bu metotlar, 1800’lü yıllarda eğitimde devrim niteliğinde uygulamalarıyla kendini kanıtlamış Maria Montessori’nin uygulamalarının bir benzeridir. Her türlü çocuk, gerekli eğitimi alabildikten sonra, bir şekilde öğretilenleri uygulayabilecektir. Nitekim pek çok ünlü bilim adamı da çocukluk yıllarında, aynı sorunlarla yüzleşmişlerdir. Her çocuğun kendine özel bir yeteneği vardır ve aileler olarak, öğretmenler olarak ya da çocuklarla ilgilenen birileri olarak, onların bu yeteneklerini bulup ortaya çıkarmak, işte en büyük başarı bu olacaktır.

Bu mükemmel filmi özellikle öğretmenlerin, sonrasında ailelerin izlemesi gerek. Son yıllarda aile temasıyla ilgili olarak izlediğim en iyi filmdi diyebilirim.  

Emre Türker

06 Mart 2014

Aile Danışma Kuramları ve Teknikleri

Yazar: Doç.Dr.Şahin Kesici, Eda Köklü Bayrakcı, Abdullah Mert, Uzm.Dr.Cenk Kiper
Sayfa Sayısı: 175
Kitap Boyutu: 13,5 x 19,5
Yayınevi: Nobel Yayınları
 
Aile danışmanlığı ile ilgili kitaplar; Sosyal Hizmet, Sosyoloji, Hemşirelik, Psikoloji, PDR (Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik, Tıp ve Çocuk Gelişimi gibi farklı dallardan mezunlara da Aile Danışmanı olma şansı veren 4 Eylül 2012 tarihli Aile Danışmanlığı Yönetmeliğine bağlı kalınarak üniversitelerin düzenlediği sertifikalı eğitim programından sonra hızla çoğalmaya başladı. Bu da o dalda eksikliği doldurmak üzere hazırlanmış kitaplardan biri.
 
Aile danışmanlığı, önceleri sadece psikoloji dalında eğitim görmüş ve bu konuda uzmanlaşmış kişilerin uyguladığı bir programdı. Konusuna uygun olarak, ilgili dallarda lisans eğitim almış yukarıda belirtilen meslek dallarının da bu uygulamalara katılabilmesini sağlayan bir programla, artık pek çok kişi de alanda çalışabilmektedir. Fakat bu o kadar da kolay olmasa gerek. Çünkü bu programları bitirmek, kişilerin alanda uzmanlaşması için yeterli değil. Bu durumla ilgili çalışmaların içinde bulunmak, alan üzerinde yazılmış kitapları fazlasıyla okumak, hatta okuduklarını tekrar ederek bilgileri pekiştirmek gerek. Çözüm Odaklı, Öyküsel, Bilişsel Davranışçı, Psikoanalitik, Yaşantısal, Yapısal, Bowen ve Sistematik aile danışmanlığı gibi pek çok yöntem, bu dal üzerinde uygulanmakta, danışmanlar, kendilerine ya da danışanlarına bu uygulamalardan birini ya da birkaçını eklektik olarak hazırlamakta ve aile üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Ailenin düzenini yeniden yapılandırmak, yeniden çerçeve oluşturmak veya iletişimde pozitif çağrışımları aileye öğretmek gibi önemli uygulamaları kullanabilmek için, bu etkisi kanıtlanmış uygulamaları iyice bilmek önem arz etmektedir.
 

Şahin Kesici’nin editörlüğünde hazırlanan bu kitap/kitapçık, Bowen, Virginia Satir (yaşantısal), Milan Grubu Sistemik ve çok yeni olan İmago Terapi üzerinde bilgi veriyor. Özellikle Bowen ve Satir’in modelleri ayrıntılı olarak işlenmiş. Fakat bu kitap tek başına yeterli değildir. Yararlı olabilmesi için, bu konu hakkında öncelikle gerekli eğitimi almış olmalı ve sonrasında bu bilgileri pekiştirmek için kitabı okumalısınız. Nitekim bilgiler de danışmanlara ışık tutmak için düşünülmüş. Kitabın arka yüzünde bu durumu belirtmek için, “Türkiye’de ailelerle çalışan ve ailelere psikolojik danışma hizmeti veren meslek elemanları için vaka örnekleriyle birlikte aile kuramlarının anlaşılmasına yönelik önemli bir ihtiyacı karşılayacağı düşünülmektedir” yazılmıştır.
 
Aile danışmanlığı, daha öncelerden sadece konusunda uzman olan psikolog ya da psikiyatristlerin bildiği bir ayrıntı olduğundan, piyasada orijinal dilinden Türkçeye çeviri çok fazla kitap yoktu. Hatta Virginia Satir’ın “İnsan Yaratmak” kitabı Türkçeye çevrilmiş ve piyasaya sürülen baskısı tükenmiş olmasına rağmen, yeni baskısı satışa sunulmamıştır. Onun bilgilerini ancak terapi kitaplarının içindeki konu anlatımlarında bulabiliyoruz (muhtemelen yakın zamanda yeni bir çevirisi ya da baskısı gelecektir.) Fakat bir başyapıt olan ve 2012 yılında yine uzman psikologların bir araya gelerek çevirdiği PDR yayınlarından çıkan Samuel T.Gladding’in “Aile Terapisi Tarihi, Kuram ve Uygulamaları”, alanda büyük bir eksikliği gideriyor. Konu hakkında sertifika sahibi biri olarak, çıkan kitapları okumaya ve elimden geldiğince tanıtmaya devam edeceğim.
 
Şahin Kesici ve arkadaşlarına, teşekkürler. Sonuçta uygulamaları, vaka örnekleri ve anlatımları oldukça güzeldi.
 
Emre Türker

03 Mart 2014

Hayalleri Gerçekleştirmek için Zirve Ne Kadar Yüksekte?

Çocukluk yıllarında başlar hayaller. Olmaz dediklerimizin olması gereken yıllardır onlar. Uzaktan kumandalı arabanın hayali de vardır, süper güçlerin düşleri de…
Derken, birileri bize gerçekleri gösterir. Gerçekler acıdır. Öyle ki, hayal balonlarımızı bir bir patlatıverirler. Yine de olsun dediklerimiz vardır ama “boş işlerdir” birçoklarına göre bunlar.
Hayaller içinde büyüdüm ben. Üstün güçlerimin olmadı hiçbir zaman ama tutunabildiğim dalları vardı bu hayallerin köklerinin.

Kimine göre mükemmel bir eş bulmaktır hayaller,
Kimine göre büyük paralar ki çoğuna göre bunun üzerine kurulmuştur hayat.
Kimine göre sağlıktır,
Kimine göre cennet arayışı.

Hayaller bir eşle birleştiğinde ki bu eş sizinle paylaşıyorsa hayalleri, pek çok sorunu görmezden geliverirsiniz. Amacınız tepeye ulaşmaktır ama zirve göründüğünden yüksek olabilir. Öyle ki, bir ömür tüketilir zirveye ulaşmak için. Kimi zaman yetmez bu ömür ama hayallerin izi kalır derinlerde.

Hayat sizin hayal balonlarınızı tek tek patlatabilir ama
Hayallerin asıl dünyası içinizde yaşar.
Kimi zaman kelimelere dökemedikleriniz, anlamsız gelir gerçeklerde boğulanlara.

2009 yılı Up (Yukarı bak) filminin bende en büyük etkisi, bu giriş kısmıydı.
Öyle ki, buradan pek çok hikaye çıkarabilirsiniz.
İç içe saklı öyle güzel duygular var ki,
Kelimelere dökemediklerimizi,
Çizgiye dökmüş büyük ustalar.

Emre Türker

Picture: impawards

Kramer vs. Kramer (1979)

Türkçe Adı: Kramer Kramer'e Karşı
Tür: Dram
Yönetmen: Robert Bentona
Süre: 88 dakika
Oyuncular: Dustin Hoffman, Meryl Streep, Jane Alexander, Justin Henry, Howard Duff, George Coe, JoBeth Williams, Bill Moor, Howland Chamberlain, Jack Ramage
 
Yoğun iş temposunu, hayatının her şeyi kabul etmiş Ted Kramer (Dustin Hoffman), eşi Joanna’nın (Meryl Streep) kendisini terk etme hazırlıklarının farkında bile değildir. Patronunun kendisine büyük bir iş teklifinin ardında soluğu evinde alan Ted, Joanna’nın çantasını topladığını görmeyecek, hatta onun “seni terk ediyorum” sözlerini bile işitmeyecektir. Tam anlamıyla evine karşı kör olan Ted için bu ayrılık kararı, ona soğuk bir duş etkisi yapar.
 
Joanna, küçük oğlu Billy’nin sorumluluğunu almaya cesaret edemediği için, onu evde bırakmayı göze alınca, Ted önceleri bunun bir anlık öfke olduğunu düşünür ama birkaç saat içinde geri dönmeyince, hemen eşinin komşusu ve arkadaşı Margaret’ı (Jane Alexander) arar. Orada olmadığını da öğrenince, Ted’i bir korku saracaktır. Çünkü Ted’in bildiği tek şey, iş hayatıdır. Oysa işle birlikte, kaçıncı sınıfa bile gittiğini bilmediği oğlu da yapması gereken işler arasına girecektir.
 
Tek başına; ev düzeni, çocukla ilgilenme ve iş hayatı derken Ted, aslında ne kadar boş bir hayat yaşadığının ve işi haricinde hiçbir şeyi görmediğinin de acı bir şekilde farkına varacaktır. Peki bu farkındalığının ardından, Joanna eve geri dönecek mi?
 
Film, ayrılık arifesi ve sonrasında eşlerin ve onların çocuklarının durumunu görmek açısında bir ön bilgi niteliğinde. Bu ayrılıkla birlikte, bir çocuğun bakımının zorluğu, çocuğun ihtiyaçları ve iş hayatı kadar ev hayatının da var olan önemi gözler önüne seriliyor. Ayrılık kararında, çocuk hangi tarafı seçer? İstediği tarafa giderse mutlu olur mu? Sevgi dolu dünyalar, bir ayrılık sonrası ne hale gelir? Ayrılıktan kim daha çok sorumludur? Aslında çocuk dünyaya getirmek isteyen her ailenin, ayrılığı düşünen çocuklu ailelerin ve hatta aile kavramıyla ilgili çalışan uzmanların da izlemesi gereken bir film diyebiliriz. Oyuncuların profesyonelliğini beyazperdeye ustaca yansıtmaları, konunun önemi daha güzel vurguluyor.
 
Emre Türker
 
Picture: impawards