30 Ekim 2014

Elektronik Kitap Okuyucuyu Tanıyor Muyuz?

Piyasada ilk sözü edildiği yıllarda, bu teknolojinin benim düzenime çok ters olduğunu düşünürdüm. Özellikle ders kitaplarında, fosforlu kalemlerden yararlanarak konuları daha kolay ayırır, önemli sözlerin de altını tükenmez kalemle çizerdim (halen aynı metotları uygulamaktayım). Fakat bir gün bu teknolojiye sıcak bakabileceğimin de altını çizmişimdir (Aaa, Ekran Tüm Kitaplarımı Yutmuş). Üstelik ağaçları seviyor olmamız ve tabiatı bir şekilde korumaya çalışmamız, bu teknolojinin yaygınlaşmasını önemli kılıyor.
 
Elektronik kitaplar, piyasada genel olarak e-reader yada e-book reader genel ismiyle adlandırılan cihazlarda okunmaktadır. Günümüz akıllı telefonlarında ya da tabletlerde de bu kitaplar rahatlıkla okunmaktadır. Fakat e-reader yaygın adıyla kitap okuyucular, sadece kitap okuma amacıyla tasarlanmış (bazılarına mp3 ya da farklı özellikler de katılmış) e-ink teknolojisinin kullanıldığı cihazlardır.
 
E-ink adında elektronik mürekkep teknolojisi, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü tarafından 1997 yıllarında bulunmuş bir e-kağıt yöntemi kullanır. Sony Reader, Cybook Gen3, Amazon Kindle, Barnes & Noble nook ve Kobo gibi firmaların yanında Motorola da F3 olarak bu teknolojiyi kullanarak cep telefonu üretmiştir.
 
Kitap kurdu olarak bildiğim yakın çevremdeki pek çok kişinin, bu teknolojiden haberi yoktur. Bunun sebeplerinden biri ve en önemlisi, yeniliğe olan temkinli yaklaşımlarımızdır. Ayrıca; yayınevleri, kitap evleri ve internet aracılığı ile kitap satan siteler, bu teknolojiden biraz çekinmekteler. Yurt dışında e-kitaplar satılıp bilgisayara indirilirken, bizim mevcut sitelerimiz genel olarak bilgisayara indirmek değil de, okuyucuya kontrollü indirme ve siteye girip kayıt olup okuma gibi önlemler almaya çalışmaktadır. Fakat biliyoruz ki filmler gibi e-kitaplar da her türlü korunmaları aşıp internet üzerinden paylaşılabilmektedir. Bu denli koruma biraz sert bir tutum olmuş. Çünkü sonuçta basılı kitapların da korsanları çıkabilmekte, üstelik alına kitaplar her türlü çevre ile paylaşılabilmektedir. Hatta e-kitap olarak çıkmayan kitaplar bile, bazılarının yoğun çabası ile tek tek sayfalar taranıp e-kitap haline getirilmesi sağlanmıştır.
 
Bu teknoloji üzerine, birkaç başlık altında ayrıntılı yazılar planlıyorum ama öncelikle bazı tereddütlerimi maddelemek istiyorum:
 
-          Uzun süredir dokunmatik teknolojinin bu işe el atmasını bekliyordum. Şu anda yeni versiyonlar dokunmatik
 
-          Işıklı modeller bekliyordum ki bu da gerçekleşti.
 
-          Türkiye’de güncel cihazların satılmasını bekliyorum. Fakat bunun şu an tam olarak gerçekleştiğini söyleyemem. Örneğin, booken cihazının bir modeli kendi sitesinde bile satılmazken, bizim büyük satış sitelerimizde bu cihazı yeni gibi tanıtıp satmaya çalışmak, ne büyük bir tezat. Ayrıca Kobo Aura ülkemizde olmasına rağmen, kobo aura hd henüz bizde yok. Bu gibi örnekler çoğaltılabilir. Yurtdışından getirtseniz, bu sefer de arıza durumunda çaresiz kalacaksınız.
 
-          Türkçe arayüz dil seçeneğinin cihazlarda kabul edilmesini bekliyorum. Nook, kindle ve Kobo gibi büyük markalar, Türkçe dilde yayınları desteklemesine rağmen, Türkçe arayüz kullanmamaktadır. Booken cihazı ise aralarında Türkçe arayüze ilk sıcak bakan cihazlar arasında olmasına rağmen, güncel ürünleri henüz ülkemize gelmiyor. Üstelik sitesinden de pek çok ülkeye sipariş geçilebilmesine rağmen, Türkiye’ye satış henüz yok. Türkiye’de satılan bir cihazın Türkçe arayüze sahip olmaması, firmalara olan bakış açımı değiştiriyor. Örneğin, Kindle Türkiye adlı sitede, ithalatçı firma kindle ürünlerinin satışını ve tanıtımını yapmasına rağmen, Türkçe arayüz konusunda başarılı olamamış. Kindle’ın bu konuda bir çalışma yapmadığını söylemekle yetiniyorlar.
 
-          Pocketbook adlı marka, ülkemizde pek tanınmamaktadır. Fakat Calibro adıyla bir marka çıktı ki bu, Pocketbook ürünlerinin Türkçe arayüzle hazırlanmış halidir. Modeller şimdilik calibro touch lux ve Calibro basic. Bu konuda iddialı çıkışları ve Türkçe arayüz üzerinde çalışmaları, takdirimi toplamıştır. Belki bu çıkışla beraber, diğerleri de Türkçe arayüz konusunda atağa geçecektir ama Calibro şimdilik bu boşluktan mümkün mertebede yararlanacak. Gönül isterdi ki, kendi ürünümüzü tasarlasak ve üretip satabilsek.
 
-          Calibro ile ilk iletişimimde, kılıfının olup olmadığını sormuştum. Kılıf yok muadil kullanabilirsiniz yazmışlardı. Bu sorumdan bir hafta sonra basit bir kılıfı satışa sundular. Bana “kılıf şu an mevcut olmasa da, planlarımız arasında” yazsalardı, daha memnun olurdum ama anladığım kadarıyla müşteri hizmetleri ile pazarlama ve üretim, henüz organize değil. Çok yeni olması nedeniyle de bu gayet doğal. Bunun yanında diğer sorularıma verdikleri cevaplar, cihazdan beklentilerimi karşılıyor gibi. Cihazlar konusunda koruyucu kılıf, diğerlerinde de sorun oluyor. Mesela kobo’nun halen koruyucu kılıfı Türkiye’de satılmıyor.
 
-          PDF konusunda bildiğim kadarıyla henüz etkin bir cihaz yok. Yani genel olarak A4 boyutunda hazırlanmış pdf formatındaki ders kitaplarını bu cihazlarda okumanız çok zor. Çünkü PDF üzerinde işaretleme pek yok. Sayfa yapısı küçük olan bu cihazlarda tam sayfa A4 ün yazıları küçük kalacaktır. PDF için 6 inçden büyük hazırlanmış cihazlar da, bildiğim kadarıyla Türkiye’de resmi satışta değil.
 
Henüz bu cihazlardan edinmedim. Bunun sebepleri de yukarıda yazdığım maddelerde bulunan küçük ayrıtılar.
 
Bu teknoloji, tanımayanlar için söylüyorum kesinlikle farklı ve kitap için etkili bir teknoloji. Mesela tabletler gibi çabuk şarjı tükenmiyor ve neredeyse 1 aya yakın kullanım sunabiliyor. Ayrıca güneşte tabletler gibi parlamıyor ve ışıklı modellerinde ışık direk yüze değil, ekrana yansıtılmak üzere tasarlanmış. Fakat ülkemiz piyasasında bu cihazlar sadece internet üzerinden satışta olduklarından, inceleme şansınız maalesef yok. Teknoloji marketlerinde çalışanların çoğu, e-kitap okuyucu istediğinizde, bu cihazları ya tanımıyorlar ve tablet gösteriyorlar, ya da cihazı tabletle kıyaslayarak tabletin üstünlüklerini anlatmaya başlıyorlar (tablet, aradığınız özelliklerin hepsini kapsar, gibi). Oysa şarj dayanıklılığı ve güneşte parlama yapmaması, kitap sayfası şeklinde görünümü, şimdilik eşsizdir.
 
Bu cihazlar için henüz daha çok yolumuz var. Fakat ülkemizde bu cihazlara talep hiç de küçümsenecek düzeyde değil. E-ink teknolojisindeki cihazlar için yazdıklarım, bu cihazlar için bilgilere giriş niteliğinde. Ayrıntılı bilgiler için yurtdışı sitelerinden de cihazların özelliklerini kontrol etmenizi öneriyorum.
 
Emre Türker

Picture: kobo, nook

26 Ekim 2014

Chef (2014)

Türkçe Adı: Şef
Tür: Komedi
Yönetmen: Jon Favreau
Süre: 115 dakika
Oyuncular: Jon Favreau (Carl Casper), John Leguizamo (Martin), Bobby Cannavale (Tony), Emjay Anthony (Percy), Scarlett Johansson (Molly), Dustin Hoffman (Riva), Sofía Vergara (Inez), Oliver Platt (Ramsey Michel), Amy Sedaris (Jen), Robert Downey Jr. (Marvin), Russell Peters (Miami Cop), Chase Grimm (Vendor), Will Schutze (Mr. Bonetangles), Gloria Sandoval (Flora)
İyi bir restoranda mutfak şefi olarak çalışan Carl Casper, restoranlarını ziyarete gelen ve kendi yemek blogundan servet kazanmış popüler bir eleştirmen olan Ramsey Michel için farklı bir yemek hazırlığı yaparken, restoran sahibi Riva’nın günlük klasik yemeklerini yapmalarını istemesi ve bundan ısrarcı olması üzerine hayal kırıklığına uğrar. O gün yaptıkları klasik menüleri nedeniyle Ramsey Michel tarafından ağır eleştirilere maruz kalınca, oğlu Percy’nin kendisine açtığı twitter hesabından ona cevap verir. Bu karşılıklı sataşma, Carl’ın işini kaybetmesine sebep olur. Bir süre sonra beş parasız kalan Carl için, varlıklı eski eşi Inez yardımına koşar. Bu sayede kendi menülerini ve tariflerini hazırlama fırsatı kazanacak olan Carl’ın işi, hiç de kolay olmayacaktır.

Filmin genelinde, inandığı şey uğruna her şeyini ortaya koyan bir adamın hikâyesini izliyoruz. İnandığı değerler ve işi için birçok engel çıksa da, o yine de kendi doğru bulduğu yoldan ilerlemektedir.

Dustin Hoffman, Robert Downey Jr. Ve Scarlett Johansson gibi ünlü sinema yıldızları, filmde kısa rollerde yer alıyor. Asıl büyük yıldızların kısa rollerde tutulması, geride kalanların başarısını gölgelemiyor. Ayrıca ünlü starlar, kısa rollerin hakkını da fazlasıyla veriyor.

Filmin psikolojisine genel olarak bakacak olursak, evlilikleri ayrılıkla sonuçlanmış bir karı kocanın, bakmak durumunda oldukları bir de çocukları bulunmaktadır. Çocukları Percy, ailesini tekrar bir arada görmek istese de, onlar artık arkadaşlığı seçmiş ve kendi yollarını çizmeye başlamışlardır. Belli aralıklarla oğullarına bakarken annenin oğlu için her imkanı sağlayabildiğini ama işine aşık babanın oğlu ile çok fazla ilgilenemediğini görüyoruz. Fakat bu ilgisizlik, farkındalık olmadan gerçekleşiyor. Ayrılan eşin, buna rağmen eski kocasına sevgi ile yaklaştığını ve oğluna nasıl davranması gerektiği konusunda yardım ettiği görülüyor. Ciddi ayrılıklarda bu durum genel olarak tartışma şeklinde geçmektedir. Maddi olanakların önüne cömertçe serilmesini ve kendisini sürekli memnun etmeye çalışan ebeveynleri görmek değil, kendisi ile konuşan ve ona değer verildiğini hissettiren bir aile görmek niyetindeki çocuk, bunu fırsat buldukça dile getiriyor. Bu anlamda güzel bir örnek görüyoruz. Ortada bir çocuk varsa, anne ve babanın ne yaptığı, çocuk için önem taşır.

Filmde, romantik komedilerde sıkça gördüğümüz, “hayat aslında ne kadar kolay, onu bizler zorlaştırıyoruz” düşüncesindeki kişisel gelişim mükemmelliğini yine izliyoruz. Zengin aileler, büyük evler, para olmasa da istediğini yapabilen insanlar, hayatında çok çabuk radikal kararlar alabilen insanlar ve çalışanlar… Oysa gerçek dünyada bu tip şeyler, kişisel gelişim kitaplarında olduğu gibi kolay değil. Fakat yaşanan mücadeleler, inandığı değerler uğruna insanların mücadele etmesi gerektiği düşüncesinin gerçekliği, inanılan değerlerde hedefe olan ilerleme, bu düşünceyi biraz kapatıyor.

Filmde, Apple’ın iphone ve ipad gibi cihazlarıyla birlikte, sosyal medyada sıkça kullanılan twitter gibi hesapların sanki reklamı yapılıyor ya da onların sponsorluğunda işler yürüyormuş gibi göründüğünü söyleyebilirim. Belki de bir anlaşma vardır.

Filmin genel olarak yorumuna bakacak olursak; baştan sona kadar sıkmadan eğlendiren bu yapım, bir yemek hikâyesini mükemmel bir şekilde filme adapte etmeyi başarmış. Hem verdiği mesaj bakımından, hem eğlence açısında, çok iyi bir yapım. Romantik komedi ve komedi severlere tavsiyedir.

Emre Türker

Picture: impawards

23 Ekim 2014

Sadakatte Zirve Hz. Ebubekir

Sayfa Sayısı: 288 sayfa
Yazar: Salih Suruç
Kitap Boyutu: 13,5 x 19,5
YAYINEVİ: TİMAŞ YAYINLARI
2. Basım. Mayıs,  2011.

İslam aleminin peygamberi Hz. Muhammed hakkında pek çok bilgi sahibi olduk ya da hakkında yazılanları okuduk. Fakat halifeler hakkında pek çoğumuz cahilizdir. Bu bakımdan düşünüldüğünde, Hz. Ebubebir hakkında yazılmış bir kitap, aklımızdaki boşlukları ve bilinmezlikleri doyurmuş olacaktır. Yazar Salih Suruç, oldukça fazla kaynaktan yararlanmış ve bunları kitabın sonunda referans olarak göstermiş.

Kitabın ilerleyen bölümlerinde, Hz. Ebu Bekir’le ilgili, kitaplarda ve çevrede en çok bahsi geçen ve bilinen olaylar anlatılmış. Bu olaylar, yaşamından kesitleri öğrenmek için önemli ayrıntılardır. Çünkü onun hayatı ile ilgili, yazarın anlatımına göre, özellikle gençlik yılları hakkında pek bilgi bulunmamaktadır. Kitapta genel olarak İslamiyet’in doğuşu ve verilen mücadeleler bulunmaktadır. Hz. Peygamber’in hayatı anlatılırken, onun yanında sürekli yer alması ve ona bağlılığı nedeniyle kitapta, genel anlamda bir İslamiyet’e giriş bilgisi bulunmaktadır. Yazar Salih Suruç, Hz. Ebu Bekir’in ne derece Hz. Muhammed’e bağlı olduğu ve nelerden vazgeçtiğiyle ilgili olarak, fikirlerini, düşüncelerini ve yeri geldiğinde yorumlarını da katarak, Hz. Ebu Bekir hakkında biyografik romanını oluşturmuştur.

En etkili bölümlerinden biri bana göre İslamiyet karşısında savaşan oğluna verdiği cevaptır. Bu kısım şöyle geçiyor:

Bedir savaşında Hz. Ebu Bekir’in oğlu ortaya atılarak “Var mı benimle dövüşecek!” diye bağırıyordu. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında İslam ordularına karşı olan Kureyş’lilerin arasında yer alan Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman, Hudeybiye Anlaşması sonrasında Medine’ye gelip İslamiyeti kabul eder. Bir gün baba oğul oturmuş konuşurlarken Abdurrahman bir itirafta bulundu.

“Sevgili babacığım! O gün bana karşı ortaya atılsaydın, vallahi sansa karşı elimi kaldırmazdım!”

İtirafından sonra da sordu:

“Ya sen sevgili babam?”

Hazreti Ebu Bekir’in hayalinde o an sanki yenden canlanmıştı. Cevabıyla farkını ortaya koydu.

“Vallahi ben, sana kılıç sallamaktan çekinmezdim.”(Suruç; 2011:143-145).

Kitabın üçte birlik kısmı, Hz. Muhammed’in Hakk’a yürümüş olduğu kısımdan sonrasını içeriyor. Zaten bizlerin de çok fazla bilgi sahip olmadığı yerler, buralar diyebilirim. Halifeler arasındaki dayanışma, peygamberin ölümü ardından ortaya çıkan karmaşalar ve bunların nasıl dize getirildiği, bir reisi cumhurun nasıl mükemmel olabileceği gibi bilgiler öğreniyoruz. Halifelerin kim olduğu ya da olması gerektiği, neden ayrılıklara düşüldüğü konusunda da kısa ama yeterli bilgiler var.

Salih Suruç kimdir? Bunu, kitabın başında yazılmış kısa biyografisinden yola çıkarak anlatıyorum. Peygamberler şehri Şanlıurfa’nın Hilvan İlçesi doğumludur. Pek çok dergi, yayınevi ve gazetelerde editörlük yapmış. Peygamberimizin hayatına ilişkin çalışmasıyla 1988’de Pakistan’da “Siyer” dünya birincilik ödülünü almış. Siyer nedir? Peygamber Hz. Muhammed’in hayatı hakkında yazılmış romanlardır. Henüz onun siyer ödüllü kitabını okumadım ama okunacaklar arasında yer alıyor. “Sadakatte Zirve Hz. Ebubekir” adlı kitabının dili basit ve anlaşılır, sade anlatımı sayesinde sıkmadan sona kadar okuyucusunu memnun ediyor. Eğer bu tarz bir kitap arıyorsanız, okumadan geçmeyin diyebilirim.

Emre Türker


Kaynakça:

Suruç, S. (2011). “Sadakatte Zirve Hz. Ebubekir”. İstanbul: Timaş Yayınları. (2. Basım. Mayıs, 2011).

19 Ekim 2014

Instructions Not Included (2013)

Çocuk Büyütme Rehberi
Orjinal Adı: No se Aceptan Devoluciones
Tür: Komedi, Dram
Yönetmen: Eugenio Derbez
Süre: 115 dakika
Oyuncular: Andrés Vázquez (Valentín niño), Hugo Stiglitz (Johnny Bravo), Eugenio Derbez (Valentín), Leia Freitas (Amante Brasileña), Ángela Moreno (Amante dominicana), Gilda Gentile (Amante argentina), Nancy Taira (Amante oriental), Jessica Lindsey (Julie), Sammy Pérez (Sammy), Arcelia Ramírez (Judeisy), Agustín Bernal (Lupe), Gregg Lucas (Agente migración), Roger Cudney (Abogado Julie), Migael Penix (Portero hotel L.A.), Daniel Raymont (Frank Ryan)
Babası Johnny Bravo’nun (Hugo Stiglitz) oğlu Valentín’in korkusuz yetişmesi adına gerçekleştirdiği pek çok deneme ters tepmiş ve Valentín (Eugenio Derbez), korkağın biri olarak ve babasından nefret ederek büyümüştür. İşsiz ve çapkın olarak Meksika’nın bir sahil kasabasında yaşayan Valentín’in, Julie (Jessica Lindsey) ile yaşadığı yaz aşkı, hayatının dönüm noktası olacaktır. Nitekim 20 ay sonra elinde bir bebekle kapısını çalan Julie, bebeğin ondan olduğunu söyler ve taksiciye parasını vereceğini söyleyip ortadan kaybolur. Arkasından yetişmeye çalışan Valentín, tüm çabasına rağmen Julie’nin uçağına yetişemez ama onu bulmak için Los Angeles’a doğru belirsiz bir yolculuğa çıkar. Amerika’ya geldiğinde yaşadığı uçuk-kaçık bir olay, onun dublör olarak iş bulması ve iyi para kazanması sağlayınca, Amerika’da kalır. Fakat Valentín, Julie’yi yine de bulamayınca, kızı Maggie’yi sahiplenerek onu kendi büyütmek zorunda kalacaktır. Hayatını tümden değiştirme pahasına olsa bile.
 
Ailede ayrılık aşamasına gelenlere, 1-5 yıl sendromu yaşayan yeni evlilere, sevgi problemi yaşayanlara, terapistlerin önerebileceği bir yapım olabilir. Yine devam edecek olursak, aile danışmanlığı ve aile arabuluculuğu adına verilen sertifika programlarında ya da psikoloji eğitimi alan ve aile konusunda uzmanlaşmak isteyenlere, eğitimcilerinin “izlenmesi gerekenler” listesine alacağı bir yapım olduğu söylenebilir.
 
Bir çocuğa verilebilecek sevgi ve uğrunda nelerin göze alınabileceği, harika bir mizahi bakış açısıyla şekillendirilmiş.
 
Maggie’nin büyüme aşamasında kısa aralıklarla ekrana yansıyan yaş dilimleri, eminim ebeveynlerin ilgisini çekecektir. Bu kısa geçişler öyle güzel ve mizahi çekilmiş ki, hem gülüyor hem de filmin geneli düşünüldüğünde bir aile dersi alıyorsunuz. Güldürürken düşündüren, düşündürürken öğreten bir film diye düşünürsek, “Instructions Not Included” bunun için tam biçilmiş kaftan. Filmi tek kelime ile muhteşem diye nitelendiriyorum. Başlarda geçen absürt sahneler, devamında hiç beklenemeyen bir yapıya dönüşüyor ve sonuna geldiğinizde, kesinlikle zekice kurgulanmış olduğunu anlıyorsunuz. Eğer duygusal bir izleyiciyseniz, hem gülecek, hem de gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız. Keşke bu tarz yapımları sıkça görebilsek diyorum. Mutlaka izlenmeli.
 
Emre Türker
 
Picture: impawards

13 Ekim 2014

X-Men Days of Future Past (2014)

X-Men: Geçmiş Günler Gelecek
Tür: Aksiyon, Macera, Bilim-Kurgu, Gerilim
Yönetmen: Bryan Singer
Süre: 132 dakika
Oyuncular: Hugh Jackman (Logan / Wolverine), James McAvoy (Charles Xavier), Michael Fassbender (Erik Lehnsherr), Jennifer Lawrence (Raven / Mystique), Halle Berry (Storm), Nicholas Hoult (Hank / Beast), Anna Paquin (Rogue), Ellen Page (Kitty Pryde), Peter Dinklage (Dr. Bolivar Trask), Shawn Ashmore (Bobby / Iceman), Omar Sy (Bishop), Evan Peters (Peter / Quicksilver), Josh Helman (Maj. Bill Stryker), Daniel Cudmore (Colossus), Bingbing Fan (Blink)
1970’li yıllarda Gözcü programının kurucusu Dr. Bolivar Trask, gizlice mutanlar üzerinde deneyler yaparak onların yeteneklerini keşfetmeye çalışır. Şekil değiştirme yeteneğine sahip Mystique (Jennifer Lawrence) bu çalışmaları fark edince, 1973 Paris Barış Anlaşması'nda Trask’ı bularak öldürür. Fakat bu ölüm, hükümetin Dr. Bolivar Trask’a olan inancını artırmış ve Mystique yakalanarak, DNA’sındaki değişim yeteneği keşfedilmiştir. Onun planladığı Gözcü adındaki makineler geliştirilerek mutantlara karşı kullanılınca, makineler 50 yıl içinde neredeyse tüm mutantları yeryüzünden temizler. Artık tek seçenekleri, zamanda yolculuk yapmayı başarabilen Kitty Pryde’ın (Ellen Page), Wolverine’i (Hugh Jackman) geçmişe göndererek, Mystique’e engellemesi ve geleceğin şeklini yeniden belirlemesidir.

X-men’in ilk bölümünde aldığım keyfi, bu bölümde de fazlasıyla aldığımı söyleyebilirim. Fantastik kahraman severlere müthiş bir görsel şölen hazırlanmış. X-Men serisi zaten ne kadar bölüm yapılırsa yapılsın, keyif veriyor.


Emre Türker

Picture: impawards

12 Ekim 2014

İki Düşünüp Bir Konuşmalıyız

Yıllar önce bir otobüs kuyruğunda sıra beklerken, sırayı ayırmak üzere kullanılan demir şeritlerin üzerinde yorgunluktan oturmuş ve o demirlere ayağımı dayamıştım. Benden yaşça büyük bir adam, “oraya elimizi sürüyoruz ayağını dayama” gibi bir laf söylediğinde, belki psikolojik-fiziksel yorgunluktan, belki de gençliğin verdiği bir asilikten olsa gerek, adama gereksiz bir sertlikle olumsuz yanıt vermiştim. Oysa bu yaptığım eylemden dolayı kendim de oldukça rahatsız olmuştum. Aradan yıllar geçmesine rağmen, o adamın karşıma çıkmasını ve ondan tekrar tekrar özür dilemeyi isterdim, ama bu mümkün olmadı.
 
Hayatımızda belli anlar vardır iletişime geçtiğimiz ve biz bunu tekrar geri döndüremeyiz. Hem zamansal olarak, hem de mekânsal olarak bir film şeridine yaptığımız gibi geri alamadığımız durumlar, almasını bildiğimiz takdirde bize hayat tecrübesini verir. Bazı pişmanlıklar bu tecrübelerle çok farklı bir hal alabilir. Bu bize iletişimde çok önemli bir noktaya işaret eder.
 
Hiç bir insanı istemeyerek de olsa aşağıladınız mı? Bunu yaptıktan sonra böyle bir amacınız olmadığını söyleseniz ve özür dileseniz de yaptığınız yorumun etkisi hem kendi aklınızda hem de aşağıladığınız insanın aklında yer eder ve kolay kolayda geçmez. O anda kurduğunuz iletişimi gerçekte tersine döndüremezsiniz. Zamanda geri gidip diğer insanlara aktardığımız mesajları silemeyiz. Bu nedenle iletişim kurarken çok dikkatli olmalıyız. İki düşünüp bir konuşmalıyız.” (Küçük, 2013:14).
 
Bu alıntı, kaynakçada belirttiğim ilgili kitaptan İletişim İlkeleri konusundaki “iletişim kaçınılmazdır, geriye döndürülemez ve tekrar edilemez” adlı alt başlıkta geçmektedir. Yaşanan olayı en güzel anlatan kısım olması nedeniyle alıntıladım.
 
Yaşanmadan önce hayatımızdaki an’lara çok dikkat etmek gerek. Bazı an’lar vardır ki, hayatımızı tümden değiştirebilir ya da tümün içinde derin bir etki yapabilir. İşte o an’lar, umut edelim ki hayatımızda kalıcı olumsuzluklar barındırmasın.
 
Emre Türker
 
Picture: deviantart 
 
Kaynakça:
Mestan, K. (2013). “İletişim Bilgisi”. (Ed: Orhon, E.N. ve Eriş, U.) Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi Yayınları. 1. Bölüm. Sayfa: 14).

07 Ekim 2014

Edge of Tomorrow (2014)

Türkçe Adı: Yarının Sınırında
Tür: Aksiyon, Bilim-Kurgu
Yönetmen: Doug Liman
Süre: 113 dakika
Oyuncular: Tom Cruise (Cage), Emily Blunt (Rita), Brendan Gleeson (General Brigham), Bill Paxton (Master Sergeant Farell), Jonas Armstrong (Skinner), Tony Way (Kimmel), Kick Gurry (Griff), Franz Drameh (Ford), Dragomir Mrsic (Kuntz), Charlotte Riley (Nance), Masayoshi Haneda (Takeda), Terence Maynard (Cruel Sergeant), Noah Taylor (Dr. Carter), Lara Pulver (Karen Lord), Madeleine Mantock (Julie)
Fransa’da meydana gelen bir düşman hareketi sezilmesinin ardından, teknolojinin meydana getirdiği silahlı robot kıyafetleri ile birlikte düşmana saldırı planlanır. Aklında hiçbir sıcak savaşa katılma düşüncesi bulunmayan Cage, General Brigham’ın isteği ile savaşa katılmak zorunda bırakılır. Fakat birleşmiş milletler subayı olan Cage buna karşı çıkınca, general tarafından bir er olarak savaşa zorlanır. Bindirildikleri uçaktan atlama hazırlığı sırasında bulundukları uçak düşman tarafından vurulur ama bir şekilde çoğu asker karaya inmeyi başarır. Fakat çok farklı bir uzaylı varlık olan canavar tarzı düşman askerleri, yok edilmeleri neredeyse imkansız görünmektedir. Doğal olarak sıcak savaşta tecrübesiz çaylak Cage vurularak öldürülür ama birden Cage kendini asker hareketinin başlangıcında bulur. Sonradan fark eder ki Cage her vurularak öldürüldüğünde, bir filmin başa sarılması gibi savaş en başından tekrar başlamaktadır.

Müthiş görsel efektlerle süslenmiş yapım, aslında çok ilginç görünmese de, sonrasında izleyiciyi gittikçe bir merak ve görsel şölenle, içine almaktadır. Bilim-kurgu’dan hoşlananlar için mükemmel bir seçim.

Emre Türker

Picture: impawards

Endless Love (2014)

Türkçe Adı: Sonsuz Aşk
Tür: Dram, Romantik
Yönetmen: Shana Feste
Süre: 103 dakika
Oyuncular: Alex Pettyfer (David Elliot), Gabriella Wilde (Jade Butterfield), Bruce Greenwood (Hugh Butterfield), Joely Richardson (Anne Butterfield), Robert Patrick (Harry Elliot), Rhys Wakefield (Keith Butterfield), Dayo Okeniyi (Mace), Emma Rigby (Jenny), Anna Enger (Sabine)
Aynı okulda 4 yıl geçirmelerine rağmen David, Gabriella’ya ait aşkını hiç açıklamamıştır. Kardeşinin ölümü sonrası Gabriella, zaten dış dünya ile ilişkisini kesmiş ve hiç kimse ile arkadaşlık etmemiştir. Durum böyle olunca, babası ile araba tamirciliği yapan David’in, zengin Gabriella’ya ulaşması daha da zor olmuştur. Fakat mezuniyet gecesi David ile Gabriella, bir şekilde tanışır ve aralarında bir aşk başlar. Fakat bu aşk yaşamları, Gabriella’nın babası nedeniyle hiç de kolay olmayacaktır.
 
Klasik sade bir şekilde ilerleyen filmin, çok orijinal, hareketli ya da merakla beklenti içinde seyredilecek bir film olmadığını söylemekte yarar var. İzle geç diyebileceğimiz bir yapım.
 
Emre Türker
 
Picture: impawards

03 Ekim 2014

İnci Gibi Dişler

Orijinal Adı: White Teeth
Sayfa Sayısı: 550
Yazar: Zadie Smith
Çeviren: Mefkure Bayatlı
Kitap Boyutu: 13,5 x 19,5
Yayınevi: EVEREST YAYINLARI
4. Basım. Ağustos, 2001
 
1 Ocak 1975 Cricklewood Broadway’de, Alfred Archibald adında 47 yaşında bir adam, İtalyan ve biraz kaçık karısı Ophelia’nın onu boşaması üzerine intihara kalkışır. İntihar etmek üzere durduğu kasap dükkânının önünde arabasını park ederek egzoz dumanıyla kendini zehirlemeye kalkar. Fakat dükkân sahibi Müslüman Mo Hüseyin-İsmail, buranın intihar için uygun bir yer olmadığını ve başka bir yere gitmesi gerektiği ısrarla söylediğinde, hayatın kendisine 2. bir şans verdiğine inanır. Oradan ayrılarak “Dünyanın Sonu Partisine Hoş Geldiniz” yazılı bir evde düzenlenen partiye katılmak üzere kapıyı çaldığında, bir şekilde gençlerin bulunduğu evin içine girecek ve orada 19 yaşındaki Jamaikalı siyahi kız Clara Bowden’ı görünce, kalbinin yeniden aşkla dolduğunu hissedecektir. Üstelik Clara da kendisini alıp götürecek birini beklemektedir. Bu tesadüfle birlikte, ikisi yeni bir hayata yelken açar.
 
Kitabın kapağında yazarla ilgili şöyle bir ayrıntı var. “Elinizdeki romanın 80 sayfalık müsveddesini götürüp yayınevinden 250.000 pound avans alan Zadie Smith, kitap piyasaya çıktığı andan itibaren hem İngiltere’de hem dünyada çok büyük sükse yaptı ve hemen hemen bütün ödüllerde adını bir fırtına gibi estirdi.” Yıllar önce aldığım bu kitabı, kapağındaki bu ayrıntı için saklamış ve okumak için uygun bir zaman gözlemiştim. Ne yazık ki, 80 sayfa okuduktan sonra bende bu şekilde bir etki bırakmadı. Sade bir İngiliz kara mizah komedi filmini andıran kitapta, bir sonraki anda ne olacağı gibi bir heyecan bulunmadığı gibi, bazı zamanlar sıkıcı bile olabiliyor. Kitabın özünde; farklı yaşlarda, farklı ülkelerden ve farklı dinlerden seçili insanların gündelik yaşamları anlatılıyor. Beklentimi yüksek tutmuş olduğumdan hayal kırıklığına uğramış olabilirim belki ama tarzı bana uygun olmayan bu kitabı, tavsiye ettiklerim arasına alamayacağım.
 
Emre Türker
 
Kaynakça:
Smith, Z. (2001). Çev. Bayatlı, M. “İnci Gibi Dişler”. İstanbul: Everest Yayınları. (4.Basım, Ağustos 2001)

01 Ekim 2014

Müzik Şeytanı

Mart, 1821. İtalya’nın önde gelen zenginlerinden Lodovico Malvezzi, kendi konağında Orfeo adında müthiş sesi olan birini saklamaktadır. Onu, Donati isimli kör bir eğitmene emanet etmiş ve bu müzik dehasını sadece kendine saklamıştır. Bir gün hizmetkârlardan Tonio, Orfeo ile kavga edince, Lodovico Tonio’yu konaktan kovar. O gün Lodovico konakta kalmaya karar verecek ve aldığı bir mektup üzerine dışarıya çıkacaktır. Fakat bir daha ne Orfeo, ne Tonio, ne de Lodovico konağa geri dönecektir.
 

Lodovico’nun kaybolması ardından onu aramaya çıktıklarında kötü bir sürprizle karşılaşırlar. Lodovico öldürülmüştür. Deliller, Orfeo ve Tonio üzerine yoğunlaşır. Fakat ikisi de bir sır gibi ortadan kaybolur. Üstelik Orfeo^yu gören sadece hizmetkâr Lucia’dan başkası da olmayınca, cinayet üzerine bir kovalamaca başlar. İçinden çıkılması zor bir bulmaca.
 
Konusu bir dedektiflik romanı olan Müzik Şeytanı, tarihten de alıntılarla birlikte yazılmıştır. Cinayetin kimin işlediğiyle ilgili oldukça fazla seçenek olduğundan, zanlı düşüncesi olayın kahramanları arasında gelip gitmektedir. Sonuna kadar bu gel gitler akılları biraz karıştırsa da, sonlara doğru heyecan tavan yapıyor. Geçmiş dönemi içine yer alan olaylar ve isimler, biraz akıl karıştırmasına rağmen, çok ustaca yazılmış bir polisiye olduğu bir gerçek.
 
Kendisi aslen bir avukat olan yazar Kate Ross, dedektiflik romanlarında ün kazanmış, fakat 1998 yılında kansere yenik düşmüştür.
 
Emre Türker
 
Ross, K. (2003). Çev. Güner, Ş.B. “Müzik Şeytanı”. İstanbul: Bilge Kültür Sanat. (1. Basım. Mart, 2013).