03 Aralık 2008

Kırılma Noktası

Cadde kalabalık. Düşüncelerimi yüklemiş, bir uçtan diğerine doğru yürüyorum. Başlangıç noktası diye düşündüğüm yer, son noktadan biraz olsun yukarıda. Hayallerime yön vermek için, planlarıma sil baştan karar vermek üzereyim..

Yanlış olan nedir? Bir insanın başlangıç noktasında yaptığı hata mı? Yoksa sona doğru yaklaşıldığı zaman, hatanın düzeltilemeyeceğini anlayıp, en başa dönmek mi? Kimisi kaldığı yerden devam eder ama, cesareti olanlar en başa döner. Yan taraftan bir biletçinin sesi yankılanıyor kulağımda. “Simitler taze, biletler bayat, bugün çekiliyor.” Mesaj: “Düşünceler taze, ilerlenen hedef bayat, karar ver!” Yanlışlıkla koluna çarptığım bir adam, suratını asıp yüzüme bakıyor. Dudaklarından süzülmeyen kelimeler, ne söyleyeceğini bilememesinden kaynaklanıyor. Belki önüme geçmek istemiştir, belki de beni durdurmaya çalışıyordur. Dönerde pişen bir etin kokusunu alıyorum. Bana açlığımı hissettiriyor. Daha fazla ilerlersem, belki de kokuyu dahi duyamayacağım. Bir sigaranın ucunda dumanlanan hayaller, gökyüzüne yayılıyor. Hiç dikkat ettiniz mi? Kalabalık bir caddede yürürken, insanların büyük bir kısmı mutsuz görünüyor. Neden mutsuz görünüyor? Herkes bir şeylere mi üzülüyor? Arabaların geçtiği yollar asfaltken, neden yürüme yolları parke taşları? Parke taşlarının ortasına basarak yürümek, bir düşünce kayması olduğu bilindiği için, amaç insanların dikkatini dağıtmak mı?

Yağmur başladı. Bulutların ağladığını daha önce de görmüştüm. Ahmak ıslatan diye bir şey duydunuz mu? Ben bu ahmak ıslatanı, ahmakların sokaklara düştüğü an zannederdim.

Sokakta biri mendil satıyor. Satış yöntemi ise, Allah rızası. Yeni dilenme metodu. Oysa daha öncelerde, bir kör adamdan aldığım mendiller için istenenden fazla vermeyi talep ettiğim parayı, o adam sadaka sayıp gururuna yedirememiş ve almamıştı.

Cadde kalabalık. Bu kadar çok kalabalık içerisinde, hiçbir tanıdık karşıma çıkmıyor. Sona yaklaşırken, kitapçının birinde bir roman dikkatimi çekiyor. Cama yaklaşıp bakıyorum. Bu merak yeterli gelmiyor ve kitabı incelemek için dükkana giriyorum. Kitap elimde, mağazanın içinde dolaşırken, cüzdanımı yokluyorum. Sadece cebimde bir bilet parası var. Ya son noktadan kalkan otobüslere bineceğim, ya da başlangıç noktasındaki. Gülümsüyorum. Bir grup genç kahkahalar atıyor. Çevremde kahkahaları duyanların yüzünde hafif tebessüm, gülümseme bulaşıcı olsa gerek. Kitabı olduğu yere bırakıyorum. Ama bir gün aynı noktaya başka bir yönden gelip, bu kitabı alacağım. Geri dönüyorum. Bu sefer yönüm yukarıya doğru. Adımlarım hızlanıyor. Çalışma hayatım, kazandıklarım, kaybettiklerim geride kaldı. Sevdiklerim, aşkım, hayallerim ve kararlarımla beraber, ilk noktadan kalkan otobüse bineceğim. Belki en başa değil ama, gerektiği kadar geriye gideceğim.

Hoşça kal kitapçı, hoşça kal biletçi, hoşça kalın gülen gençler. Hoşça kal “caddeye hoş geldiniz” tabelası. Çünkü ben geri dönüyorum. Hem de siz bana güle güle demeden!

İnanmak başka bir şey! Kendinize inanmak, yapabileceğinize karar vermek, en önemlisi de gerekli cesareti kazanmak! En başa geri dönüyorsanız, zaten bir bildiğiniz var demektir. Sona kadar ilerlemenin gereği yok!

Otobüse bindim. Şoför arabayı çalıştırdı. Dışarıdan bir ses geliyor.

─ Daha ne bekliyorsun şoför efendi, hadi devam et. Vakit tamam.

Emre Türker

picture: deviantart

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder