12 Aralık 2008

Akçakoca Ceneviz Kalesi

Doğa ile denizin birleştiği körfezcik. Merkeze 3 km uzaklıkta gürültüden uzak, halkının ziyaret etmekten hoşlandığı bir mekândır Ceneviz Kalesi. Eskilerde çok fazla aracın girip çıkabileceği bir yer değilken, şimdi turizme açılarak ziyaretçilerini karşılamaya hazır sayılıyor.

Anadolu’da, eski kale veya kalıntıları halk arasında Ceneviz kalesi olarak adlandırılıyor. Cenevizliler tarafından yapıldığı bile meçhuldür. Akçakoca’da olduğu gibi, İstanbul ve Amasra’da da Ceneviz kaleleri mevcut ama Amasra’da bulunan kalenin duvarlarında, Ceneviz soylularına ait armalara rastlanmış. İki kasabanın birbirine çok da uzak olmadığı düşünülürse, Akçakoca’daki kalenin de Cenevizlilere ait olduğu fikri mantıklı gözükebilir.

Son yıllara kadar hiçbir koruması olmadığından, yalnızlığı ile parçalanmaya başlamıştı. Unutulmaya yüz tutmasıyla birlikte, çevresindeki doğaya gittikçe teslim olmaya başlamış, bu nedenle de gözden kaybolmuştu. Ama Akçakoca halkı, orada bir tarihi mekân olduğunu bilir, çok fazla kitaplarda geçmeyen bu yeri çocuklarına anlatırdı. Böylece unutulmadı Ceneviz Kalesi.

Cenevizliler tarafından yapıldığı söylendiği gibi, Selçuklular tarafından kalan ve Osmanlı tarafından onarılıp Cenevizlilere karşı kullanıldığı da rivayetler arasında yer alıyor. Bir başka söylenti, kalenin Bizanslılar tarafından yapıldığıdır. Yıkıntılara bakılacak olursa, zamanında yüksek bir kulesi varmış gibi görünüyor. Kale içinde sonradan yapılan kazılar sırasında su sarnıcına rastlanmış, burası bazı rivayetlere göre zindan olarak da kullanıldığı söyleniyor. Şimdi ise dilek kuyusu olarak gelen geçenin eğlencesi halini almış.

Belediyenin yaz sezonunda saat başı servisleriyle halkın ulaşımı sağlanmış, kalenin içi ise bir piknik alanına dönüştürülmüş. Genelde piknik yapmak için gelenler, arabalarıyla gelip hazırlıklarını yapıyorlar. Izgara yapacaksanız, yanınıza almanız gereken sadece pişireceğiniz malzemeler olması yeterlidir. Çünkü belli bir ücret karşılığında, kale içinde ızgara yakılıp size veriliyor. Yemek sonrası semaverinizi alıp çayınızı içebiliyorsunuz. Kale içinden mavi bayraklı sahile inen merdivenler sayesinde, güzel tabiatı gözlemliyor, manzarası ile huzura kavuşuyorsunuz. Sahilde küçük bir çardak var. Şemsiye ve şezlong kiralayabildiğiniz gibi, serin mekânda çayınızı yudumlayıp derin bir nefes alıyorsunuz. Kumu toz şeklinde değil, yani gitmek üzere hazırlandığınızda, üzerinizdeki kumları silkeleyerek kurtulabiliyorsunuz.

Kıyıya inmek için üç yol bulunuyor. Birisi eski topraklı yol, diğeri belediyenin düzelttiği kale içine girmeden önceki yol, son olarak da kale içinden merdivenlerden inerek sahile ulaşabilirsiniz. Yaz aylarında ailemle birlikte buraya gelmekten büyük keyif alıyorum. Denize girerken, kıyıdaki taşlık alanı biraz geçmeniz gerekiyor. Ondan sonrasında yumuşak kuma ulaşılabiliyorsunuz. Palet, maske ve şnorkel alıp -eğer görüş alanı iyiyse, genelde dalgalı olabiliyor- sahil boyunca kıyıdan balıkları izleyebilirsiniz. Minik ıstakozlar, kaya balıkları, istavrit, kefal gibi birçok balığı rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. Kalenin diğer sahili olan Yalıyarlar Plajı, dışarıdan rahat görünmediği için kadınlara ayrılmış. Sadece bayanlara ayrılması nedeniyle buraya halk arasında kadınlar plajı deniyor. Denize doğru çıkıntılı halde bulunan kayaların bir adı da Fok kayalarıdır.

Ankara ve İstanbul’a yakınlığı sayesinde, son yıllarda Karadeniz’in gözde tatil beldelerinden biri haline gelmiş Akçakoca’ya yolunuz düşerse, kaleyi görmeden geri dönmeyin.

Emre Türker

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder