03 Aralık 2008

Kaçan Balık Kovalanırmış

İki kişinin arasında geçen duygusal yakınlaşmanın, garip ama gerçek bir özelliği vardır. Erkek, bir kadını çok istediğini belli ederse ve kadın da bunu anlarsa, işler hiç de beklenildiği gibi gitmez. Bir çeşit oyun sahnelenir. Bu oyunun yönetmeni ve senaryo yazarı yoktur. Kişiler, ya içgüdüsel ya da görsel öğelerle, metni olmayan bir stand-up show gösterisine hazırlanırlar.

Erkek, esprili olmaya çalışır. Biraz karizmatik, biraz romantik, biraz da seviyeli… Karşısındaki kadını etkilemeye çalışma aşamaları, kendinden ödün verme şeklinde başlar. Mesela kıskanç bir erkek, etkilemeye çalıştığı kadının kıskançlıktan hiç hoşlanmadığını öğrendiğinde, kıskançlık karşıtı cümleler kurarak, kendinde olmayan kavramları ispatlamaya çalışır. Ama bu süreç, ilişki başlayana kadar devam edebilir, ya sonra? Sonrası vahim. “Nerdeydin? Kimlerleydin? Bensiz nereye gittin?” Gerçekler ortaya çıkmaya başladığında, kendinden ödün verme biter. Dizginleri ele almaya aşaması başlar. Kimse arabayı beraber kullanmayı düşünmez.

Kadınlar, kendilerine hükmeden erkeklerden hoşlanıyor. “Hadi canım, hiç de değil.” diye söylenmeyin. Kadının sözünden çıkmayan bir erkek, tercih edilen bir erkek türü değildir. Erkek dediğin, kadına yön veren kişidir. Her şeye “eyvallah” çeken bir erkekten, genellikle kadınlar soğur. Kadın için makul erkek, kimi zaman karşı çıkan, kimi zaman gönül alandır.

Her zaman konuşmalarda dile yapışmış sözler vardır. “Her zaman seni seviyorum deme, her şeye evet deme, biraz maço biraz duygusal ol, maçlardan bahsetme, eğlenceli ol, karizmatik ol, romantik ol.” Bunların tümünü düşününce, bazen can sıkıntısından bunalıyorum. Acaba “seni seviyorum” kelimesini istediğimiz zaman neden söyleyemiyoruz, anlamıyorum. Garip örnekler var, mesela bir arkadaşım, kız arkadaşına “seni seviyorum, sen bitanesin.” gibi kelimelerle hitap ediyor. Sonra kız, benimde olduğum bir mekanda konuşmaya başlıyor.

“Bana her zaman; seni seviyorum, bitanesin, her şeyimsin gibi kelimeler söylüyorsun. Nedir yani? Her zaman bunları kullanmak zorunda mısın? Her zaman çok güzelsin demeli misin? Dur bir dakika… Sen bana hiç güzelsin demedin ki? Neden bana güzelsin demiyorsun? Yoksa ben güzel değil miyim?”

Hadi bakalım, buyrun cenaze namazına. Öyle desen olmaz, böyle desen olmaz. Karşılıklı anlayış yok, hatta söylenmemiş kelimeler ve söylenmiş kelimelerin tümünde tartışma aranıyor.

Kadınların genel özelliğidir kıskançlık. Ama hangi kadına sorsanız, “ben kıskanç değilim” diyor. Sonra en basit bir olayda verip veriştiriyor.

“O kadına neden öyle baktın?”
“Hangi kadına?”
“Sağdaki sarışına.”
“Ben onu görmemiştim bile.”
“Yapma Allahaşkına, gözümle gördüm.”

Konuşma uzar gider, ama asla ortası bulunamaz. Böyle bir durumda aklındaki tüm güzel sözleri, bildiğin tüm esprileri uygulayacaksın. Ya da gireceksin bir alışveriş merkezine, güzel bir hediye alacaksın. Ancak öyle düzeltebilirsin olayı.

İlişki başlangıçlarındaki kaçan balık kovalanırmış hikayesini bir arkadaştan duymuştum.

“Sevdiğini söyle, üstüne gitme, yalnız bırak, sonra tekrar hoşlandığını belli et, sonra kaç, başkalarıyla ilgili görün, sonra tekrar git kadının yanına, ondan başkasını görmediğini söyle, espri yap, hemen ardından ciddi ol…” Bu nedir şimdi? Bu deliliğin sergilendiği bir oyun değil mi?

Ne olursa olsun, ben sevdiğimi söylerim. Hem de her fırsatta söylerim. Benim balığım, kaçarken kovalanan türden olmamalıdır. Ben balığımı yakaladım mı, onunla övünürüm. Her fırsatta istediğini yerine getiririm. İstediği yere götürür, istediği kadar rahat bırakırım. Önemli olan, oyun değil, benim içimdekilerdir.

Nelerden vazgeçerim? Maçlardan, can sıkıntımı yansıtmaktan, kavga içerikli atışmalardan, içki muhabbetinden falan filan… Kadın nelerden vazgeçer? Alışveriş merakından, kendisi üzerinde üstünlük kurulmasından, her durumda mantıklı düşünmesi gereken bir erkek olması konusundan… Örnekler uzatılabilir. Ama bence her şeyden önemlisi, kaçan balık kovalanır hikayesinden kurtulmak gerekir. Yani zıt kutuplar birbirini çeker inancıyla, her ilişkide tatlı tuzlu her şeyin varolması gerektiği ve kişilerin farklı düşünmesiyle birbirini çektiği inancından kurtulmasıdır. Bence her iki cins insan da, hem alışveriş yapmaktan biraz hoşlanacak, hem biraz fanatik taraftar olacak, hem gezmekten, hem biraz evde oturmaktan hoşlanacak, yani aynı kutuplarda yaşayacak. Dünyanın zıt iki ucunda bulunan insanlar, her an gülümseyemez, zıtlıktan dolayı tartışır, biri ağlar, diğer teselli eder. Ama aynı kutuptaki insanlar, beraber güler, beraber ağlarlar…

İşte benim geçerli kurallarım;

Seviyorsan, istediğin zaman söyle, sıkılıyorsa bırak gitsin.
Kaçıyorsa kovala, ama bunu gelenek haline getiriyorsa sen kaç, ardına bile bakma.
Aileni ilişkine karıştırma, sadece seyirci kalsınlar, şimdiki zamanla geçmiş bir değil.
Zıt kutuplar çekici görünür, ama birbirine yapıştı mı, ayırmak zor olur, aynı kutupta yer almak her zaman mantıklıdır.
Evde vakit geçirmek güzeldir, dışarıda da, yani hep aynı yemek yenmez, farkı beraber yaşamak gerekir.
Beraber olduğun kişiyle övün, saklama, saklananlar tozlanır.
İçini ferah tut, tabiki kıskanç olacaksın, ama seni aldatacaksa zaten aldatır, bunu unutma.
Fırsat buldukça elinden tut, sıcaklığını hisset. Elinden tuttuğunda sıcaklık hissedemiyorsan, bir sorun vardır.
Dışarıdan biri sizi gördüğünde, “birbirleri için yaratılmışlar” desin.
Sevdiğini her fırsatta söylemelisin, demiştim ama sevgi sözcüğü değerli bir hazinedir. Boşa harcama. Gerçekten sevdiğin birine ver o değerli sözcükleri.
Verdiklerinle yetinen birini bul, azını kabul eden makuldür ama fazlasını isteyen kişi, bünyene zarar…

Her kadın bir çiçektir. Çiçek susuz yaşayamaz. Kesilmiş güller kurur, ama toprağa bağlı kalanlar,
senin suyuna muhtaç olurlar. Benim tercihim kesilmiş güller değil, taze çiçeklerdir. Bir ilişkiyi, dalgaların hareketiyle değerlendiremezsin. İlişkiye ara vermek diye bir şey olmaz. Ara verme ihtiyacı, ayrılığa ilk adımdır. Ya sen çekil, ya da bırak onun dalgaları kıyıya vursun. Hayat tek bir kişinin üzerine kurulu değil. Kaçan balık kovalanır derler ya, balıkçılara sorun. Bir balıkçı sabırla bekler, beklediği yerde tat yoksa başka gün tekrar dener. Olmazsa yer değiştirir ama sabrını asla kaybetmez. Kaçan balıkla uğraşmaz balıkçı, ne de olsa sürüde tek balık yoktur. Kaçan balıkla uğraşırsa, sofrasından olur. Mutlaka oltaya uygun bir balık bulunur. Önemli olan, o balığın sofranıza tek gecelik bir meze olarak kabul etmemek olacaktır.

Emre Türker

picture: deviantart

3 yorum:

  1. süper bir yazı her kelimesine katılıyorum..bu tür konuların sonu yok ama .ok iyi özetlenmiş

    YanıtlaSil
  2. Aslında ılıskılerın en temel cekım gucunu bıraz cool kalmak saglıyor galıba..
    cok sıkca soylenen senı sevıyorum cumlelerı anlam kaybına yol acıyor..ne hıc soylememek ne cok soylemek ..
    dozu ne pekı denebılır?
    Bunun dozu yok..
    yerı zamanı sız bulacaksınız formulu yok bunun..

    YanıtlaSil
  3. Öykü... İstisnalar kaideyi bozmaz :)
    Dediğin gibi, geçerli bir kural yok. Genelleme bizimkisi. Genel hissiyatın aritmetik ortalamasını yapıp sonuca odaklanıyoruz.

    YanıtlaSil