03 Aralık 2008

Kıskançlık

Kimi zaman sevgiyi alıp farklı boyutlara götüren, kimi zaman hayatımızdan bezdiren, elle tutulmaz, kalpte akan kana karışıp tüm vücudumuza yayılan, içimizden atamadığımız bir kemirgendir kıskançlık. Duygu denen kavramın en ufak bir zerresini bile içinde barındıran tüm insanlar, bazen inkar etseler de, kıskançlığı mutlaka yaşarlar. Çünkü kıskançlık, bizimle doğar, büyür ve bizimle beraber ölür.

Ne var ki, “her şeyi dozunda bırakmak gerekir” derler. Kıskançlık, dozu ayarlandığında sevgiyi pekiştirir. Sahiplenme duygumuzu, verdiğimiz değeri, yaşama bağlı kalmayı, mücadeleyi, belki de en önemlisi sevgi ve sadakati pekiştirir. Kıskanıldığını fark eden sevgili, kendini daha rahat hisseder. Çünkü seviliyordur ve sevgisinin karşılığını görüyordur. Bir de dozu kaçarsa! İşte o zaman dünya sanki üzerimize yıkılmaya başlar. Yaşam gittikçe çekilmez bir hal almaya başlar. Acıma duygumuz azalır. Öyle ki, sevdiklerimize de bizimle beraber hayatı dar ederiz. Uzanan eller, yavaş yavaş geri çekilir ve bir gün yapayalnız kalırız. O zaman kıskançlık ve biz, bulunduğumuz ortamda zararlı virüsler haline geliriz.

Aşkta, büyümesi gözden kaçmış bir kıskançlık, anlam veremediğimiz, bazen içinden çıkamadığımız bir problem, çaresizliğe sürükleyen bir hastalık halini alır. Oysa aşırı kıskançlığa sürükleyen nedenlere önceden önlem alınmış olsa, belki de yaşamak daha keyifli bir hale gelebilir. Değer verilen kişi, kine dönüşecek bir kıskançlığa sebebiyet veriyorsa, sorunları o kişi ile paylaşmakta fayda vardır. Bu kıskançlık, belki de sizin içinizde büyüttüğünüz bir kuruntunuzdur. Uzaklaşan bir sevgili, sizin hatalarınızdan değil, yaşam tarzınızdan dolayı kaçıyorsa ve yaşantınızda değişmesi istenenler, sizi umutsuzluğa sürükleyecek şeylerse, zaten sevgi ve anlayış bitmiştir. Çünkü hayatınızı paylaştığınız kişi, sizin yaşantınıza uygun biri değildir. Ama ufak tefek nedenlerden dolayı duyulan kıskançlık, büyümeden durdurulabilir, uyumlu bir grafik halinde getirilebilir, daha doğrusu sizi yaşama bağlayabilir. Önemli olan, çıkmaz noktaları bulmaktır. Bunun yanında, sevdiğiniz kişiyi, içinizde büyüyen aşk için kıskanıyorsanız ve bu kıskançlık kimseyi rahatsız etmiyorsa, işte o zaman kıskançlık saflaşmış, beraberliğinizi ömrünüzün sonuna kadar devam ettirecek bir ilaç halini almıştır.

Biri ile beraberseniz ve seviliyorsanız, o kişinin sizi kıskanması normaldir. “Neden beni kıskanıyorsun ki?” gibi yanıtlar, sizi doğruya götürmez. Olumlu yaklaşmayı öğrenmek gerekir. Önemli olan, hoşgörülü davranmak ve içten gülümsemektir. Sevdiğinizin gözüne bakarak, içtenliğinizi ve sempatinizi gösterdiğinizde, hem karşınızdakini rahatlatmış, hem de sevginizi pekiştirmiş olacaksınız. Sert çıkışlar, kıskaçlığı azaltmaz, aksine şiddeti artırız ve şüpheyi doğurur.

Kıskançlık duygusunu kendinde sürekli bir ağırlık olarak hisseden kişi, eğer çevresi ile konuşarak veya paylaşarak bu olguyu içinden atamıyorsa, psikolojik anlamda profesyonel yardım olmasında fayda vardır. Çünkü hafife aldığımız şeyler, bizi ağır hastalıklara taşıyabilir. Millet olarak, psikolojik yardımların birçoğunu delilik olarak tanımladığımız için, sorunumuzu anlatmaktan çekiniriz. Oysa, çevremizin bize ulaşamadığı zamanlar da vardır. Böyle durumlarda kişiler çaresizliğe sürüklenir. Sadece psikolojik anlamda değil, tüm hastalıklarımız konusunda da, tedavi için ödenen miktarları, havaya savrulan paralar olarak değerlendiriyoruz. Önlemini almıyorsak, ya da çözümü elimizdeyken iş işten geçmişse, o zaman çareyi mutlaka uzmanlarda aramalı, en azından bir kere olsun danışmalıyız. Gerçi Avrupa ülkelerinde psikologlara daha fazla ihtiyaç duyulmasının farklı sebepleri de var. Çünkü Avrupa veya batı kesimi olarak değerlendirdiğimiz gelişmiş toplumlar, kişilerle fazla ilgilenmezler. Örneğin çocuklarını belli bir yaştan sonra kendi hallerine bırakarak, görevlerini tamamlamış olduğunu düşünürler. Yardım ve dayanışma, iş ve oluşumdan daha sonra gelmektedir. Bizde ise, her ne olursa olsun, yardım elini uzatmak, ahlakımız ve inancımızla bağdaşmaktadır. Bu konuda onlara nazaran daha şanslıyız. Ama bir de şu var, kültürün yoğun yaşanmadığı milletimizde, cahillikten ötürü gelen yanlış yönlendirmeler de, kişileri çıkmazlara götürebilir. Zaten kişi için iyi olanı, ancak o kişinin kendisi daha iyi bilecektir. Yapılması gereken, başkalarından alınan fikirleri, kişinin kendisine yardımcı olacak şekilde değerlendirmesidir.

Çalışma hayatımızda başarıya ulaşmak için, kıskançlıktan uzak durmak gerekir. Saygı duyulacak bir başarı, kıskançlıkla değil, emekle kazanılır. Çevremizde yaşayan dostlarımızın başarısını kıskanmadan tebrik edebiliyorsak, başarı için yeterli olgunluğa sahip olmuş sayılırız. Çünkü takdir etmek, emeğe saygı duymak, insanı olgunlaştırır. Bizler, başarı konusunda geçen yolları örnek almalı, kıskançlık ile görmezden gelmemeliyiz.

“Sevgi teleskoptan bakar, kıskançlık ise mikroskoptan” der Josh Billings. Dünyayı at gözlükleri ile değil, balık gözü ile izlemeliyiz. İşte o zaman, geniş düşünmeyi, doğru karar vermeyi öğrenebiliriz.

Emre Türker

picture: deviantart

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder