Ne çok ayrıntı unutmuşum geçmişle ilgili, ne çok ayrıntıyı düşüncelerimden silmişim. Hatalarımda da olmuş benim, zamanla aşınmayan mutluluklarım da… Hatırımda kalanların kimisi akıl defterimde kayıtlı, kimisi her bir karesinde ayrı gülümseme ile okuduğum “sevgili günlüğüm” ile klasik başlangıç yaptığım anı defterimde.
Dostlar arası sohbetler sırasında, “geçmişte unutamadığın olaylardan birini anlat!” sorusuna cevap vermem istenmişti. Geriye dönmek o an için bana nedense zor geldi. Öyle sıradan yanıtlar verdim ki, sözlerimden sonra yaşadıklarımı yavaş yavaş unutmaya başladığımı anladım. Aslında unutamadığım birçok şey olmasına rağmen, bunları dile getirmekte kimi zaman zorlanıyorum. Mesela; hayalini kurduğum tahta atım, ailemden ayrı kaldığım ilk seyahatim, özlemlerim, umutlarım… Oysa her bir karesinde farklı bir tat, farklı bir heyecan duymuştum. Eski defterlerimi geçenlerde karıştırırken, çeşitli resimler yapıştırdığım, ilginç sorular ve cevaplardan oluşan anket defterim, arkadaşlarımın benim hakkımda duygularını dile getirdikleri hatıra defterim ve hayatımı kaleme aldığım günlüğümle karşılaştım. İlk yazılanlar bana çocukluğumu anımsattı. Uzun zamandır, hayallerimle yüklü küçük beyaz bulut içerisinde bu denli bir duygusal sahnelere tanık olmamıştım. Kaybettiğim tahta arabanın şekli birden gözümde canlanıverdi. Çivi ile çakılmış tekerleklerinden çıkan gıcırtılar, o zamanlar öyle mutlu ederdi ki, ileride böyle bir arabaya sahip olmanın hayallerini kurar, dünyanın her karesini onunla dolaşmayı planlardım. Sonra kasabamızdaki sahil geldi hatırıma, dalgaların sesini duyar gibi oldum. Karanlık bir yaz gecesinde, kasaba halkının evlerine çekildiği vakit, arkadaşlarla hafif bir alkol eşliğinde, o dönemlerde önemli saydığımız konularını tartışırken, deniz suyu, kum taneciklerine tatlı bir hışırtıyla dokunurdu. Heyecanla televizyon karşısında pür dikkat izlediğimiz “Atlantis’ten gelen adam” dizisindeki Patrick Duffy’nin, bir gün sulardan çıkıp yanımıza geleceği günü sabırla beklerdim. Onun, balıkçı amcaların oltasına takılmaması için dua ederdim. Bir de kardeşimle bulutları şekillendirme uğraşımız olurdu. Ne çok şekiller çıkarırdık onlardan. Her neyse, yaşadıklarımı titrek harflerle bir bir beyaz sayfalara, hiçbir ayrıntıyı atlamadan masumca yazmışım. Aradan yıllar geçmesine rağmen, şeffaf torbada her akşam kaç tane olduğunu saydığım misketlerimden aldığım çocuksu keyfi, hala özlerim. Günlerden bir gün, “başaltı” adı verilen oyunumuzun sonunda, üzülmesin diye arkadaşımdan kazandığım tüm misketleri geri vermiştim. Zaten o dönemden bu yana, başkalarının kaybettiği oyunları bir türlü sevemedim. Hayatta “birileri kazanırken birileri mutlaka kaybeder” düşüncesi, beni hiçbir zaman heyecanlandırmamıştır.
Günlükler, küçük sırlarımızı paylaştığımız sıkı dostlardır. Ser verir ama sır vermezler. Sadece bizimle ve istediğimiz kişilerle ayrıntılarımızı paylaşırlar. Öyle ki bazıları, meraklı ailelerden günlükleri saklamak için kimbilir ne çok uğraşılar vermiştir. Yaşanan özelimize kimse karışmasın, hayatımıza kimse müdahale etmesin, ama bir şekilde bize yardım edilsin isteriz. Aileler ise, çocuklarının günlüklerini okuduğu zaman, onlara ulaşamadıkları bazı konularda yardım eli uzatacaklarını düşünürler. Özellikle anneler, aylarca karnında taşıdıkları bebeklerinin her sorununu, hamile olduğunu öğrendikleri günden itibaren içlerinde hissetmekten kendini alamazlar. Birçok anne-babanın sevgi paylaşımı haricinde, farklı bir merakla günlüklere uzanacağını düşünmüyorum. Ama yine de bazı özel şeylerin kırıcı olmaması için, onların sır olarak kalmasında fayda var.
Hayatın kaleme alındığı yazılar sayesinde, kişinin kendini görmesi ve yaşantısını gözden geçirmesi kolaylaşır. Bu konuda birçok uzman, günlük tutmanın kişi açısından geliştirici ve yönlendirici özelliği konusunda birleşmiştir. Problemlerin çözümünde psikologların, hasta geçmişine yönelik kaynak arayışı, günlük defterlerde yazılan sayfaların önemini bize daha iyi açıklar. Bu sayede kişi, hatasını veya problemlerini açıkça görebilir, sorunları içinde kaybolduğunu düşündüğü birçok noktayı yeniden gözden geçirebilir. Anlatımları konusunda her insan, günlüklerine daha samimi açıklamalarda bulunur. Çünkü, problemleri sözlerle anlatmak zor gelse bile, kaybedilen cesaret yazma işlevi sırasında yeniden kendini gösterebilir. Hatıra defterleri, günlükler ya da alınan küçük notlar, geçmişe ışık tutan önemli kaynaklardır. İster tozlansın, ister bir köşede unutulsun, bir gün mutlaka karşımıza çıkıp bizleri aydınlatacaklardır.
Bir gün hayatınızı sayfalar halinde karıştırmak, yaşanan tüm ayrıntılarınızı düşünerek yargılamak, hatıralarınıza kolayca ulaşmak isterseniz, birilerinin yazılanlara ulaşması fikriyle anılarınızı tarihe gömmeden, bir kalem ve kendinize uygun bir defter edinin. Her bir karesini özenle, ihmal etmeden, açıkça yazın. An gelecek, kendinizle yüzleşmek zorunda kalacaksınız. O zaman, bu defter sizin en yakın arkadaşınız ve yol göstericiniz olacaktır.
Emre Türker
picture: deviantart
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder