Artık kent merkezlerinde elimizi kolumuzu sallayarak ve gönül rahatlığıyla gezemez olduk. Yasalar toplumu korumak için değişiyor, kapkaç ve gasp olaylarına farklı önlemler getiriliyor ama, aksine olaylar gittikçe artıyor. İşsizlik gizli isyan halinde, herkes birbirine dert yanıyor. Terör, tekrar aldı başını gidiyor. Nereye kadar?
Kaç kişi evinde huzurlu bir şekilde uyuyor? Kadınlar başta olmak üzere, sabah yatağından kalkıp da işe gitmeye hazırlanan kaç kişi huzurla işyerine yolculuk ediyor? İnsanlarımızın büyük bir kısmında paranoya hakim olmaya başladı. Elinde çantası olan herkes, sağına soluna bakarak yürüyor ve herkes birbirinden şüpheleniyor. Artık kimse korku filmlerinden korkmuyor. Her çıkan gerilim ve korku filmlerinin ancak birkaç sahnesinde yerimizden zıplıyoruz ama, uzun süreli gerilemiyoruz. Çünkü korku, artık gerçek hayatta bizleri sarmış durumda. Hal böyle olunca, artık soyut kavramlar doğal olarak bizi germiyor desek daha doğru bir kelime seçmiş oluruz.
Kapkaç-soygun gibi olayları bundan önceki yıllarda çevremizde fazla görmez, duyunca dehşete kapılır ve “inşallah buralarda bu tip şeyler olmaz” diye dua ederdik. Artık bu tip dualar yerine, günlük dualar etmeye başladık. “İnşallah bugün başımıza bu tip bir felaket gelmez.” gibisinden.
Uzun süredir; gözüm, elim, kulağım, hep etrafımı kollar oldu. Neden mi? Acaba hırsız beni bulur mu? diye. Kendimi çok dikkatli sanırdım. Yanılmışım. Eski oturduğum apartman 4 kere soyguna uğradı ve bu mağdurlardan biri de bizim ev olmuştu. Apar topar taşındık o apartmandan. Uğursuz ilan etmiştik. Daha geçenlerde, bir cumartesi günü, alışverişe çıktığımız gündüz vakti –ki elim hep çantamın fermuarındaydı- bir itişme oldu. Zaten Pazar yeri kalabalık. Çantam bir oynadı yerinden. Dedim ya çok dikkat ediyordum diye. Saniyeler içinde çantam açılmış ve bu dikkatim sayesinden sadece bir sigara paketini kaptırmıştım. O da ben fark eder etmez, birkaç adım gerimde yere atılmış olarak duruyordu. Sıkış-tıkış kalabalık nedense bir anda hafifledi. Yani o bir anlık kalabalık, zaten bir oyundu, ben de misafir oyuncu. Sağ salim atlatmıştım olayı ama, etkisinden gün boyu kurtulamadım.
Benim size anlattığım sadece bir örnek. O kadar çok olay oluyor ki, artık bu tip bir manzarayla karşılaşmadığım tek bir haftam bile geçmiyor. Ülkede suç oranı arttı. Öyle ki, suçluyu tutsanız, ya canınızdan oluyorsunuz, ya da tehdit altına giriyorsunuz.
Görünüşte gittikçe gelişiyoruz. Umarım da öyledir. Çünkü ben bakıyorum da, ev kiraları, birçok insanın maaşından daha yüksek boyuta ulaşmış. Emlak, artık en büyük yatırım haline geldi. Asgari ücret alan bir kişinin aile geçindirmesi, imkansız hale geldi. Çünkü artık o para, sadece evin giderlerine bile yetmiyor ki, kirada oturan biri için tam bir felaket.
İnsanlar, hayalleri için gerekirse her şeyden vazgeçmeli, sil baştan inandığı gerçeklere ulaşmak için çalışmalı, denir. Peki, farzedelim inandığınız gerçekler için, üç-beş kuruş kazandığınız işten ayrılmak durumunda kalıyorsunuz. Çabalıyor, en iyiye gelmek için kurslara gidiyor, seminerlere katılıyorsunuz. Bir dil biliyor, belki ikincisini öğrenmeye çalışıyorsunuz. Sonra bir bakmışsınız ki, inandığınız iş için, yaş sınırınız çoktan geçmiş. Çünkü artık belli bir yaştan sonra, sizi kimse işe almıyor, ortada kalıyorsunuz.
Elimizde bir değnek olsaydı da, şu kötü gidişata, kapkaçlara, teröre bir çare bulabilseydik. Ama böyle bir değnek, sadece masallarda var. Düzelmek için, kendimizi düzenlemeyle işe başlamalıyız. Önce biz dürüst olmalıyız. Acaba birilerinin hakkını yiyor muyuz? Kendi adımıza iyi şeyler yapmak için, başkasına zarar veriyor muyuz? Her şeyden önce, insanı seviyor muyuz? Zaten, insanlar birbirlerini gerçekten sevse, zaten hiçbir kötülük kalmaz.
İyimser bakıyorum artık. Etrafımı iyi görmek istiyorum. Çevre mutsuz olunca, ben gülümseyemiyorum. Bazen gaddar olmak lazım diyorlar ama, içimde hala bir umut var. İçimde insana karşı bir sevgi var ve o sevgiyi elimden geldiği kadar yayarak, antibiyotik dağıtmaya çalışıyorum. Elimden tek gelen şey bu. Herkes çevreye ve insana olumlu yaklaşmaya çalışsa, belki ufak-tefek bir şeyler düzelir. Kimbilir!
Emre Türker
Kaç kişi evinde huzurlu bir şekilde uyuyor? Kadınlar başta olmak üzere, sabah yatağından kalkıp da işe gitmeye hazırlanan kaç kişi huzurla işyerine yolculuk ediyor? İnsanlarımızın büyük bir kısmında paranoya hakim olmaya başladı. Elinde çantası olan herkes, sağına soluna bakarak yürüyor ve herkes birbirinden şüpheleniyor. Artık kimse korku filmlerinden korkmuyor. Her çıkan gerilim ve korku filmlerinin ancak birkaç sahnesinde yerimizden zıplıyoruz ama, uzun süreli gerilemiyoruz. Çünkü korku, artık gerçek hayatta bizleri sarmış durumda. Hal böyle olunca, artık soyut kavramlar doğal olarak bizi germiyor desek daha doğru bir kelime seçmiş oluruz.
Kapkaç-soygun gibi olayları bundan önceki yıllarda çevremizde fazla görmez, duyunca dehşete kapılır ve “inşallah buralarda bu tip şeyler olmaz” diye dua ederdik. Artık bu tip dualar yerine, günlük dualar etmeye başladık. “İnşallah bugün başımıza bu tip bir felaket gelmez.” gibisinden.
Uzun süredir; gözüm, elim, kulağım, hep etrafımı kollar oldu. Neden mi? Acaba hırsız beni bulur mu? diye. Kendimi çok dikkatli sanırdım. Yanılmışım. Eski oturduğum apartman 4 kere soyguna uğradı ve bu mağdurlardan biri de bizim ev olmuştu. Apar topar taşındık o apartmandan. Uğursuz ilan etmiştik. Daha geçenlerde, bir cumartesi günü, alışverişe çıktığımız gündüz vakti –ki elim hep çantamın fermuarındaydı- bir itişme oldu. Zaten Pazar yeri kalabalık. Çantam bir oynadı yerinden. Dedim ya çok dikkat ediyordum diye. Saniyeler içinde çantam açılmış ve bu dikkatim sayesinden sadece bir sigara paketini kaptırmıştım. O da ben fark eder etmez, birkaç adım gerimde yere atılmış olarak duruyordu. Sıkış-tıkış kalabalık nedense bir anda hafifledi. Yani o bir anlık kalabalık, zaten bir oyundu, ben de misafir oyuncu. Sağ salim atlatmıştım olayı ama, etkisinden gün boyu kurtulamadım.
Benim size anlattığım sadece bir örnek. O kadar çok olay oluyor ki, artık bu tip bir manzarayla karşılaşmadığım tek bir haftam bile geçmiyor. Ülkede suç oranı arttı. Öyle ki, suçluyu tutsanız, ya canınızdan oluyorsunuz, ya da tehdit altına giriyorsunuz.
Görünüşte gittikçe gelişiyoruz. Umarım da öyledir. Çünkü ben bakıyorum da, ev kiraları, birçok insanın maaşından daha yüksek boyuta ulaşmış. Emlak, artık en büyük yatırım haline geldi. Asgari ücret alan bir kişinin aile geçindirmesi, imkansız hale geldi. Çünkü artık o para, sadece evin giderlerine bile yetmiyor ki, kirada oturan biri için tam bir felaket.
İnsanlar, hayalleri için gerekirse her şeyden vazgeçmeli, sil baştan inandığı gerçeklere ulaşmak için çalışmalı, denir. Peki, farzedelim inandığınız gerçekler için, üç-beş kuruş kazandığınız işten ayrılmak durumunda kalıyorsunuz. Çabalıyor, en iyiye gelmek için kurslara gidiyor, seminerlere katılıyorsunuz. Bir dil biliyor, belki ikincisini öğrenmeye çalışıyorsunuz. Sonra bir bakmışsınız ki, inandığınız iş için, yaş sınırınız çoktan geçmiş. Çünkü artık belli bir yaştan sonra, sizi kimse işe almıyor, ortada kalıyorsunuz.
Elimizde bir değnek olsaydı da, şu kötü gidişata, kapkaçlara, teröre bir çare bulabilseydik. Ama böyle bir değnek, sadece masallarda var. Düzelmek için, kendimizi düzenlemeyle işe başlamalıyız. Önce biz dürüst olmalıyız. Acaba birilerinin hakkını yiyor muyuz? Kendi adımıza iyi şeyler yapmak için, başkasına zarar veriyor muyuz? Her şeyden önce, insanı seviyor muyuz? Zaten, insanlar birbirlerini gerçekten sevse, zaten hiçbir kötülük kalmaz.
İyimser bakıyorum artık. Etrafımı iyi görmek istiyorum. Çevre mutsuz olunca, ben gülümseyemiyorum. Bazen gaddar olmak lazım diyorlar ama, içimde hala bir umut var. İçimde insana karşı bir sevgi var ve o sevgiyi elimden geldiği kadar yayarak, antibiyotik dağıtmaya çalışıyorum. Elimden tek gelen şey bu. Herkes çevreye ve insana olumlu yaklaşmaya çalışsa, belki ufak-tefek bir şeyler düzelir. Kimbilir!
Emre Türker
picture: deviantart
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder