Kişileri tanımlamak, kısa süreler içinde alınan kararlar doğrultusunda sonuçlanmaz. Kimi zaman bir görüşte, kimi zaman uzun süreli incelemelerde, kimi zaman da bu uzun süreler içinde, kişinin tek bir hareketine notu veriyor ve sonuç olarak onları ya sınıfta bırakıyor, ya da olumlu karşılıyoruz.
İnsanoğlunun başına ne geliyorsa, peşin hükümlerinden dolayı geliyor. Bize harika gibi görünen biri, ilerleyen zamanda görmek istemediğimiz biri haline dönüşebiliyor. Ya da bunun tam tersine, ilk bakışta hiç ısınamadığımız biri, yıllar içinde çok sıkı bir dost ya da hayat arkadaşımız oluyor. Bazen çok şanslı da olamıyoruz. İlk tanışma faslında, iyi ya da kötüyü algılayamama sonucunda, muhtemel bir dostluğu kaybedebiliyoruz.
İlk bakış, ilk görüş, göze hitap eder. Kalbin anahtarı henüz verilmemiş, birçok şey açığa çıkmamıştır. Böyle olunca, görüntü çoğu kez bizi aldatır. Hele ki insan gibi çok değişebilen ve ruh yapısını gizleyen bir varlık için tanımlama yapmak, hiç de kolay değildir. Göz sadece izler, tartma işi beynimizindir. Bize düşen, tartımızın ne kadar doğru iş yaptığını anlamak, hatalı tartıları bir an evvel onarmaya çalışmaktır.
Aynı şekilde, uzun süreli görüşmeler sonucu, tek bir hata ile kişiyi yakın çevreden silmek, aslında değerli bir hazineyi kaybetmek gibidir. Oysa ki, kaybettiğiniz kişi, zaman içerisinde çok önemli bir anınızda hiç ummadığınız sonuçlarla karşınıza çıkabilir ve sizi hayal kırıklığına uğratabilir. Bundan sonraki pişmanlıkların getirisi olmaz.
Algılama; akıllıca, pratik ve tartılarak yapılmalıdır. Kişileri tanımak için, ne çok uzun bir süre, ne de tek bir görüş yeterli olur. Uzun sürelerde çözülemeyen kişiler, size tek görüşte verdiğiniz hükümde doğabilecek zarardan daha ağır sonuçlarla dönebilir. Bu nedenle, algılama sırasında çok fazla söze gerek yoktur. Kişileri tanımadan aktaracağınız sözler, cephaneyi düşmana emanet etmeye benzer. Küçük sırlar, istenmeyen yerlere ulaşıp tehlikeye dönüşebilir. Karşılıklı bir bağ oluşmadan önce, kelimeyi dikkatle seçmeli, hatta çoğu kez susmalı, dinleyerek yeterli malzemeyi toplamalı, sözlerimizi ondan sonra dile dökmeliyiz.
“Dilin kemiği yoktur” diye bir söz vardır. Yerli yersiz her konu, yanlışlıkla olsun, etkilemek için olsun, inandırmak için olsun, bir şekilde ağızda şekillendirilerek dudaklar yardımıyla kelimelere dökülür. Kişiyi tanımıyorsak, sözün arkasındaki varlığı göremeyiz. Yani konuşan kişinin kullandığı kelimelerle, kendisi arasında dağlar kadar fark olabilir. Sözlere uyarak alacağımız ani kararlar, şans sizden yana değilse eğer, çıkmaz sokaklara götürmekten başka bir işe yaramaz. İkili ilişkilerde de aynı durum geçerlidir. Aşk bağı ortaya çıktığı zaman, artık önemli olan kişilerin birbirine beslediği güvendir. Olur olmaz kişilerden işitilen sözlerle, hayatınıza değer katan sevdiğinizi kaybedersiniz. Bu arada sözü ortaya koyan kişi, hiçbir şey yokmuş gibi, aradan çekiliverir.
Her insan elinin değdiği yerde, küçük de olsa bir hata payı muhtemeldir. Cicero’nun bir sözü vardır. “Olabilir desinler, ama olur demesinler.” Seçim yapmadan veya karar vermeden önce, karşındaki kişiyi anlamaya çalışmak, gözle görüleni ve sözlerden çıkanı pratik olarak akılda tartmak, kalbi biraz yumuşatarak doğru olanı bulmak, bunlardan sonra da artık “tamam” diyebilmek gerekir.
Emre Türker
picture: deviantart
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder