02 Aralık 2008

Geride Kalanlar Ve Yarınlar

Ne çok keşkeler var hatırlamak istemediğimiz, hatırladıkça sinirlendiğimiz, belki de geri getirmek istediğimiz ama yapamadığımız, ne çok keşkeler var hayatımızda… Basit bir alışveriş, biten bir ilişki, kararsız kalıp vazgeçtiğimiz işler vs. Zamanı geri getirmek mümkün mü? Hangi teknoloji zamanın geri dönüşünü sağlayabilir? Hiçbir şey ya da hiçbir kimse bunu sağlayamaz. O zaman yaşamdan mutluluğu çekip almak için daha neyi bekliyoruz ki!

Yapılan hatalar geride kaldı. Geçmişten bize kalanlar, bu hatalardan almamız gereken derslerdir. Yapılan yanlışlardan ders alınmazsa, aynı yönden yaklaşan bir hata ile, kalıcı ve yıpratıcı sonuçlarla karşılaşılabilir. Zamanı geri getiremeyeceğimize göre, “zararın neresinden dönülse kârdır” sözü olmalıdır akıllarda son kalan...

Şimdilerde, istediğiniz ya da arzuladığınız bir işle değil de, çok daha farklı bir uğraşıyla mi meşgulsünüz? O zaman adamakıllı düşünmelisiniz. Acaba, uzun zamandır çalıştığınız ve aklınızın kabullenemediği bu farklı işte ne kadar kalabilecek ya da hedeflediğiniz başarıyı nasıl yakalayacaksınız? Cevap “başarılı olamam” ise, daha fazla ısrarcı olmanın bir anlamı yok. Çünkü geçmiş dünde kaldı, ama yarınlar yaşamaya devam ediyor. Öyleyse, yarınlara yönelik neler yapılabileceğimiz konusunda hazırlıklar başlamalı. Tıpkı açlığımızı dindirmek için yemek hazırlığına giriştiğimiz gibi… Hiç denemediğiniz ama tadını bildiğiniz bir yemeği; bilinçsizce, kimseye danışmadan, neyin gerekli olduğunu tam olarak bilmeden, defalarca hazırladığınızı düşünün. Her seferinde tadında bir eksiklik oluyor. Bu eksiklik, damak zevkinize uygunsuzluktan mı, yoksa malzemeleri düzgün kullanamamaktan mı geliyor? Damak zevkinize uygun değilse, farklı türde hazırlayabileceğiniz çeşitleri düşünebilirsiniz. Malzemelerde bir eksiklik varsa, o zaman işi bilen birine danışmalı ve bu konuda uzmanlaşmış kişilerin oluşturduğu kitapları incelemelisiniz. Hatalarınızı ya da eksikliklerinizi bulduğunuzda ise, uygulamalarınızda değişiklik yapmanız gerekecektir.

Hayatımızın içindeki duygusal yanlışlar da böyledir. İnsanoğlunun, çaresini bulamadığı ya da çözümünde zorlandığı, hayatın akışını belki de kökten etkileyebilecek en önemli olgusu, Aşk’tır. Yolunda gitmeyen huzursuz bir aşk yaşamı, hem işinize, hem okulunuza, hem arkadaşlıklarınıza, hem de sağlığınıza etki eder. Hayatınızda aşk haricindeki her şey iyiye doğru gitse bile, aşkın verdiği sancı sizi en aciz noktalardan yakalar, hapseder ve karanlık bir boşluğa doğru yöneltir. Örneğin, birine duygusal anlamda çok bağlanırsanız, ya onun sizi çok sevdiğini düşünür ya da ona hep şüphe ile bakarsınız. Özellikle ilk zamanlarda her şey mükemmel görünür. Hiçbir kimse ya da hiçbir olay, size dışarıdan müdahale edemez. Aradan birkaç ay geçer; bazen aşkın tuzunu fazla kaçırırsınız, bazen de gerekli malzemeleri tam olarak kullanamazsınız. Böyle durumlarda, çoğu zaman bir bataklığın sizi yavaş yavaş içine doğru çektiği duygusuna kapılırsınız. Telaş içinde kendi özverinizi kaybedip, hayat aracınızın dümenini elinizden bırakıverirsiniz. Aracın uygun bir yerde durması için dua edersiniz. Ama hakimiyet elden bırakıldığı için genelde hiç istemediğiniz bir yerde duvara toslarsınız. O zaman geçmişi düşünüp neyin yanlış olduğunu anlamaya çalışırsınız. Hayatın dümenini elden bırakmadan önce, acil olarak önlem alınmalıdır. Belki de karşınızdaki kişi, sizin ruhunuza hitap etmeyen, karakterinizdeki değişmesi mümkün olmayan şeylerin değişmesini isteyen biri konumundadır. Görüntü sizi etkilemiş, ama ruhunuz olanları kabullenememiştir. Böyle durumda ısrarcı olmak sizi iyiye götürmez, aksine yıpratır. Kimi zaman düzelir gibi görünen yaşamınız, belli bir noktadan sonra inişli bir grafik çizmeye başlar. Ruhunuz doymazsa, bedeninizin tokluğu sizi tatmin etmez. İşte her şeyi geride bırakmanın tam sırasıdır o an. Hayatınızdaki araçtan inen siz değil, aşık olduğunuzu düşündüğünüz yanlış seçim olmalıdır. Kapıyı açarsınız ve kendisine, uygun aracın bu olmadığını anlatırsınız. Hayat yolunun uzunluğu ya da kısalığı değildir önemli olan... Evlilik yolundaki en büyük hatadır aslında ruhunu tatmin etmeden birleşme arzusu… Ama tüm bunların yanında, ruhunuzun doyum sağladığı ve bedeninizin arzuladığı biri çıkarsa karşınıza, ufak tefek hatalarda, duygularınızdaki eksikliği düşünür, gerekli malzemeleri elde eder, sorunları çözer ve ilişkinize kaldığınız yerden daha bir emin adımla ilerlersiniz.

Başka bir örnekle, tasarladığınız bir işte, tüm maddi varlığınızı birtakım hatalar sonucunda kaybetmiş olduğunuzu varsayın. Paranız yok, işiniz yok, kazancınız yok. Acaba yanlış bir işte mi yol aldınız? Belki de evet, ama sonuçta siz denediniz, planlarınız yürümedi. İstediğiniz gerçekten oysa, ya bu işi tam öğrenmeden veya piyasayı tam araştırmadan iş girişiminde bulunmuşsunuz, ya da gerçekten size uygun bir işe karar vermeden, sadece para kazanmak amacıyla bir tutum sergilemişsinizdir. Eğer yanlış bir işte ilerlemeyi seçmişseniz, doğru olanı bulmak için etraflıca düşünmeniz gerekir. Ama istediğiniz iş gerçekten oysa, o zaman hataların yerlerini tespit etmeli, gerekirse öğrenmeye en baştan başlamalısınız. Çünkü istediğiniz şeyi yapıyorsanız, zorluklar sizi yıldırmayacak, daha çok hırs ve azim verecektir.

Aslında her şey çok açık, bizler sadece yeteri kadar düşünmüyoruz. İstediğimiz her şey, hemen elimizde olsun istiyor, bunun olmadığı durumlarda kontrolden çıkıyoruz. Sebebi kendimizde değil, hep başkalarında arıyoruz. İnsan, özgüvenini kaybetmeden kendini kontrol altına alırsa ve yüreğindeki inancı kaybetmezse, hiçbir dış kuvvetten etkilenmez.

Öyle durumlar vardır ki; yalnızlık duygusu, çözüme ulaşamayan bilmecelerimizle birlikte bizi daha bir kontrol dışı bırakır. Kullanılmış, yıpranmış, aldatılmış, küflenmişizdir. Bu noktalarda esaslı yardımlar gerekir, tek başına alınan önlemler yeterli olmaz. Gelen yardım ne şekilde ve nasıl olmalıdır ki bizi çözüme ulaştırabilsin? Geçenlerde bir yazı okumuştum. Hatırladığım kadarıyla, bir işyeri sahibinin kapısını fakir bir adam çalıyordu. Fakir adam “yardım edin” diyordu. Hikayede, işyeri sahibi cebinden bir miktar para çıkarıp fakir adama uzatmış, ama fakir adam bunu reddetmişti. “Ben senden yardım istedim, sadaka değil. Para, karnımı bugün doyurur ama, yarın yine aç kalırım.” demişti. Hazıra konan şeyler, anlık tatmin sağlar, ama devamını getirmez. Yardım isterken, neyi beklediğimizi bilmemiz gerekiyor.

Hayattaki altın başarı; kontrolü elde tutmak, ne gerektiğini bilmek, her şeyin hakkını vererek yapmak ve en önemlisi, çevredeki gerçek dostları görmekle mümkündür. Keşkeler, tedavisiz ağrılardır. Dünün adı kederse, yarınların adı Umut olmalıdır…

Emre Türker

picture: deviantart

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder