Düşünün!
Pencereden dışarı bakıyorsunuz ve kocaman bir şişe görüyorsunuz. Sokağın az ilerisinde, bir şişe daha. Yukarıdan bir şişe daha geldi. Sanki yağmur gibi yağıyor. Kimi kırılmış, kimi düştüğü yerdeki doğal ahengi bozmuş.
Şimdi de iğrenç bir koku duyuyorsunuz. Burnunuzu kapatmak çare değil, çünkü nefes alırken o pis havayı solumak zorunda kalıyorsunuz.
Havada sigara izmaritleri yüzüyor. Arada bir fosseptik artıkları, çöpler arasında sergiye çıkıyor.
Şimdi de bir makine geçiyor evinizin önünden. Tozu dumana öyle bir katıyor ki, etrafı görmekte zorlanıyorsunuz.
Kirleniyorsunuz. Kirletiliyorsunuz.
Şimdi bunlar nerden çıktı diyeceksiniz.
Deniz kıyısına gittiğimde suya girme şansım varsa, gözlük ve şinorkerimi yanıma alıp yukarıdan denizin dibini izlerim. Denizin pırıl pırıl olduğu zamana denk gelmişsem, değmeyin keyfime…
Hafta sonu kayalıkların arasından suyun altını izledik. Şeytanminareleri gibi birçok kabuklu deniz canlılarının hareketlerini ve balıkların gezintilerini seyrettik. Bu sefer biraz şanslıydık galiba. Suyun altında daha önce deniziğnelerini görme şansım olmuştu ki, birçok kişinin bu canlının nasıl bir şey olduğundan bile haberi olmadığına eminim. Şansım şu yöndeydi; uzun süredir denizatıyla karşılaşmamıştım. Tam 4 tane denizatı gördük. Denizatı ve deniziğnesi, aynı familyadandır. Onları incitmeden sahile taşıyıp, canlıları görsel tanımaları için yakınlarımıza ve sahildekilere gösterdik. Sonra aynı itinayla, yerlerine geri bıraktık. Her ikisi de muhteşem güzel canlılardı.
Bunlar bir yana, denizde birçok alkol şişesi gördük. Kayalıkların tepesinde demlenenler, içtiği şişeleri yukarıdan kayalık aralarına fırlatmış. Yiyecek artıkları, çöpler ve birçok sevimsiz şeyler, gözden kaçmıyor. Sularımız gittikçe kirleniyor. Gerçi son izlenimlerimde temizlik adına biraz da olsa çaba gördüm ki, bu bile suların derinliklerindeki canlı sayısının artmasına yetmiş.
Balık olduğunuzu düşünün. Sonra yukarıda yazımı tekrar okuyun. Her yerde pislikler dolanıyor ve yaşadığınız yer, nefes alınmaz bir hale geliyor. Gittikçe nesliniz tükenmeye başlıyor. Gerçekten korkunç…
Yaşadığımız yerde, tüm canlılar gibi ayakta kalma mücadelesi veriyoruz. Buna rağmen, ortamımızı bozmaktan da geri kalmıyoruz ki, düşündükçe işin içinden çıkamıyor insan.
Emre Türker
Pencereden dışarı bakıyorsunuz ve kocaman bir şişe görüyorsunuz. Sokağın az ilerisinde, bir şişe daha. Yukarıdan bir şişe daha geldi. Sanki yağmur gibi yağıyor. Kimi kırılmış, kimi düştüğü yerdeki doğal ahengi bozmuş.
Şimdi de iğrenç bir koku duyuyorsunuz. Burnunuzu kapatmak çare değil, çünkü nefes alırken o pis havayı solumak zorunda kalıyorsunuz.
Havada sigara izmaritleri yüzüyor. Arada bir fosseptik artıkları, çöpler arasında sergiye çıkıyor.
Şimdi de bir makine geçiyor evinizin önünden. Tozu dumana öyle bir katıyor ki, etrafı görmekte zorlanıyorsunuz.
Kirleniyorsunuz. Kirletiliyorsunuz.
Şimdi bunlar nerden çıktı diyeceksiniz.
Deniz kıyısına gittiğimde suya girme şansım varsa, gözlük ve şinorkerimi yanıma alıp yukarıdan denizin dibini izlerim. Denizin pırıl pırıl olduğu zamana denk gelmişsem, değmeyin keyfime…
Hafta sonu kayalıkların arasından suyun altını izledik. Şeytanminareleri gibi birçok kabuklu deniz canlılarının hareketlerini ve balıkların gezintilerini seyrettik. Bu sefer biraz şanslıydık galiba. Suyun altında daha önce deniziğnelerini görme şansım olmuştu ki, birçok kişinin bu canlının nasıl bir şey olduğundan bile haberi olmadığına eminim. Şansım şu yöndeydi; uzun süredir denizatıyla karşılaşmamıştım. Tam 4 tane denizatı gördük. Denizatı ve deniziğnesi, aynı familyadandır. Onları incitmeden sahile taşıyıp, canlıları görsel tanımaları için yakınlarımıza ve sahildekilere gösterdik. Sonra aynı itinayla, yerlerine geri bıraktık. Her ikisi de muhteşem güzel canlılardı.
Bunlar bir yana, denizde birçok alkol şişesi gördük. Kayalıkların tepesinde demlenenler, içtiği şişeleri yukarıdan kayalık aralarına fırlatmış. Yiyecek artıkları, çöpler ve birçok sevimsiz şeyler, gözden kaçmıyor. Sularımız gittikçe kirleniyor. Gerçi son izlenimlerimde temizlik adına biraz da olsa çaba gördüm ki, bu bile suların derinliklerindeki canlı sayısının artmasına yetmiş.
Balık olduğunuzu düşünün. Sonra yukarıda yazımı tekrar okuyun. Her yerde pislikler dolanıyor ve yaşadığınız yer, nefes alınmaz bir hale geliyor. Gittikçe nesliniz tükenmeye başlıyor. Gerçekten korkunç…
Yaşadığımız yerde, tüm canlılar gibi ayakta kalma mücadelesi veriyoruz. Buna rağmen, ortamımızı bozmaktan da geri kalmıyoruz ki, düşündükçe işin içinden çıkamıyor insan.
Emre Türker
Picture: biopix, seatraveler
Dünyanın tek mutlak hakimi olarak kendimizi görmeye devam ettiğimiz sürece, dünyanın neresine gidersek gidelim, plastik-cam şişeler, torbalar, ambalajlar, ve bunun gibi çöplerle karşılaşacağız.
YanıtlaSilBen önemli sulak alanlardan birinde televizyon, çekyat, ayakkabı gibi çöplerle karşılaşmıştım. Çok şaşırmıştım.
Bu dünyada sadece biz,homo sapiensler, yaşamıyoruz.Diğer canlılarla paylaşıyoruz. Umarım bu bilince ulaşabilir ve hayatlarımızı bu çerçevede şekillendirebiliriz. Çok geç olmadan...
Purple Dream… Üretmekten çok tüketmeyi ve tükettirmeyi teşvik eden ve seven bir canlı olduğumuzu gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz. İyice tüketmeden, yeşermeye çalışmıyoruz. Dünyanın dengesini alt-üst ettik. Dünya yine de bize iyi katlanıyor.
YanıtlaSilNe güzel bir yazı...Denizlerdeki canlıların yapılan bu tahribat ile karşılaştıklarında yaşam alanlarının onlar ne denli kötü etkilediği ne güzel anlatılmış.
YanıtlaSilDenizlerin kirlenmesi konusunda birçok şey yazılıp söyleniyor.Ve ne yazık ki sadece yazılıp söyleniyor.
Aslında basit bir düşünce şekli ile durumu herkesin kolayca anlaması mümkün.
Denizlerin mavi renkli bir dekorasyon malzemesi değil de orada olağanüstü bir yaşamın var olduğunu bilmek, öğrenmek.
Çok güzel bir yazı, balık olduğunu düşün ve tekrar oku kısmına bayıldım...
YanıtlaSilbir yelkenci olarak denizin içini geçtim üstünde bile neler gördüğümüzü anlatamam.. vaziyet kötü
evet cok guzel yazı.
YanıtlaSilDeniz dibindeki testiler balıkların yumurtlama mekanları olabiliyor da, ya şişeler?
YanıtlaSilnane şekeri... Bölge veya ülke değil de kişisel anlamda düşünürsek, kendi evimize gösterdiğimiz özeni çevreye göstermediğimiz sürece, sonuç kolay kolay değişmeyecek.
YanıtlaSilÖyle adamlar görüyorum ki, parkta akşama kadar çekirdek yedikten sonra kabuklarını yere atıyor ve tekrar parka geldiğinde, pislikten şikâyet ediyor.
wmina | queen elisabeth... Beğenmene sevindim.
Mantık şu herhalde "deniz çok büyük, suya at, alsın götürsün." Fakat şunu unutuyorlar, başkalarının attığı atıklar dönecek dolaşacak ve nereye gidecek?
Dolunay… Teşekkürler.
sufi… Şişeler için de bilim dergilerin birinde ilgili bir makale okumuştum. O camlar yıllar sonra değerlenebiliyormuş. Fakat bu yıllar sonra oluyor. Kırık cam şişeleri birilerine zarar verebiliyor. Sadece onlar mı! İnşaat demirleri, teneke kutular, yiyecek paketleri, daha neler var neler. Hangi biri yıllar içinde değişim geçirecek ki!
tema çok güzel olmuş cnm..hayırlı olsun:)
YanıtlaSiliçim açıldı yazınla birlikte.
KaRaMeL… Teşekkür ederim KaRaMeLcim.
YanıtlaSilPaylaşımlarımı en yalın ve faydalı olacak şekliyle yansıtmaya çalışıyorum.
İzlenimlerin ve yorumların bana güç verdi.
önceden ofiste giremıyordum senin bloguna çünkü "zonk" dıye uyarı gelıyordu ekrana surekli, açılmıyordu.
YanıtlaSilama şimdi girebiliyorum.demekki temadan kaynaklı bisorunmuş.çok iyi oldu;)
KaRaMeL... Evet, bu yüzden bir sürü kişi blogdan kaçmaya başlamıştı :) Biraz uğraştırdı beni ama sonunda çabalarım sonuç verdi. Artık zonk yok :)
YanıtlaSilevet:)) artık
YanıtlaSilyok
YanıtlaSil:)) bu yaptıgım tamamen bılgısayarın hatasıdir.
YanıtlaSilbenden önce davranıyo hep:))
KaRaMeL... Bu bilgisayar hatası beni gülümsetmeye yetti, daha ne olsun :) Teşekkürler içten düşüncelerin ve yorumların için sevgili karamel.
YanıtlaSil