Bulunduğu kat, ne aşağıda ne yukarıdaydı. Ayak bastığı nokta, henüz kaba inşaatı tamamlanmamış bir yapıydı.
Kenarda bulunan malzemelere yöneldi. Kova, çimento, su ve birtakım aletler, birlikte yan yana duruyordu. Ne yapacağını tam olarak kestirememişti.
Biri daha geldi yanına. Malzemeleri uygun şekilde karıştırdı. Sonra tahtaları özenle birbiri üzerine monte etti ve merdivenin iskelesini oluşturdu. Sıvı betonu iskelet üzerine dökerek, yukarıya çıkmak üzere düzeneği hazırladı. Emin adımlarla çıktı yukarıya.
Aşağıda kalan, ondan çok şey öğrenmişti. Aynı malzemelerle farklı bir yerden hazırladı merdivenini. O da emin adımlarla çıktı yukarıya.
Üst kata ilk çıkan ortalıklarda görünmüyordu. Çünkü bulunduğu yeri değil, daha üstleri benimsemişti. Kafasını yukarı kaldırdığında, diğerinin uzattığı eli gördü. Sinirlendi ve tutmadı elini. Boş yapı üzerinde bir ileri, bir geri dolanmaya başladı.
Soğuk terler akıyordu üzerinden. Acaba o, daha yukarı nasıl çıkmıştı? Atladı, zıpladı ama bir türlü yukarıya çıkamadı. Yedi bitirdi kendini. Elleri uyuşmuş, kalbinin ritmi değişmişti. İçinde bir şeyler düşünmesine engel oluyordu.
Yukarıdaki aşağıya indi. Geri dönmek üzere olanın kolundan tuttu ve geriye çevirdi. Baktı ki alnının üzerinde bir perde var. O perdeyi hemen açtı. Perdenin ardındaysa bir sahne vardı. Bu sahnede dolanan kıskançlık bulutları, şimşekleriyle gösteri yapıyordu.
“ip” dedi. “Yukarıya tırmanmak için kullandığım malzemeydi. Elimi sana uzattığımda, aslında ipi vermek istiyordum. Nedense sen, o ipi almadın.”
İnsan, doğası gereği kıskanç bir varlıktır. Kıskançlık, hayranlığın aşırı doz almış halidir. Öyle çok sahip olmak isteriz ki bazen, sahiplenme duygusu nefrete dönüşür. Etrafta acı bir nefret kokmaya başlar. Bu koku kontrolden çıkınca, dayanılmaz bir hal alır. İşte bu nokta, kendini yeme safhasıdır.
Kıskançlık tehlikelidir. Başarılı merdivenlerinden yukarıya tırmanmak istiyorsanız ve tecrübeliyle tanışma fırsatı yakalamışsanız, nasıl hareket edileceğini iyi izleyin. İzlenimlerinizden aldığınız ilhamla, farklı yollar türetebilirsiniz. Size yol gösterenleri kıskanmayın. İnsan, yeri geldiğinde takdir etmesini de bilmelidir. Bakmayı bilmezseniz, merdivenin ardındaki ipi de göremezsiniz.
Kontrollü hırs, sizi yükseltebilir. Fakat kıskançlığı yanına almış bir hırs, kontrolden çıkar. Görmeniz gerekenlere karşı perde çekilmesi, bundandır. Bazıları şanslıdır ki, perdeyi açması için birileri yardım eder. Fakat çoğu kez perdeyi açması gereken, yine kişinin kendisidir.
Gerçek hayatta insanlar, iki şekilde yukarıya çıkar. Uzatılan elden destek alarak veya el uzatanı yere düşürüp üstüne basarak. İkincisinden uzak durun…
Emre Türker
Picture: deviantart
Güzeldi :)
YanıtlaSilÜniversite yıllarında hayranlık düşmanlığı doğurur dediğimde yine ne yumurtladı bu zeka pırıltısı diyen arkadaşlarım keşke bu yazını okusalar..
YanıtlaSilSevgili Emre, hayat garip bir şekilde yükselmek için ez ve üste çık diyenlerle dolu ki.. Bu entrikalar bu küçük ayak oyunlarından yoruldum artık..
Dün "Ölüm" diyerek yüzümüzü düşürmüştün, neyse sanırım bu yazıyla seni affedebilirim :))
evet evet dunu affettırdı :)
YanıtlaSilSel... Sağol.
YanıtlaSilcache... Belki hacı yatmaz olmak gerekiyordur, onlar itecek ama sen düşmeyeceksin. Yorulan onlar olacak.
Tek renk çizgide ilerliyorken, bu sefer renklerin uyumuna göre hareket edeceksin ki, yıkmak için hangi renkten başlayacaklarını şaşıracaklar.
Üniversite yıllarında madalyonun öteki yüzünü çözmüşsün cache, öyleyse kim yıkabilir ki seni!
Ölüm konusunda dün yeterince hüzün yaşattım sanırım, affedilmek de güzel :)
Dolunay... Ne güzel, ne güzel. Bugün af günü, yeniden gülümseyebiliriz :)
…Bu arada, google hayırdır? :) …
merhaba;
YanıtlaSiluzun zaman oldu gibi size gelmeyeli olmadıysada bana öyle geldi:)
malesef ilkokuldan itibaren dersane yollarına düşen düşürülen çocuklar
daha 13 -14 yaşlarında tanışıyorlar hırsla,kıskançlıkla,yarış la yarışmayla ,kazanma yollarıyla...
bunun sonucu şu ikinci şıktaki davranış dahada fazla görülmeye başlanıyor 13 ünde tohumları atılmış 25 inde dal budak sarmış hale geliyor ve o dal budaklardan etrfındaki kimseyi görmüyor bir ona bir buna savuruyor batırıyor dallarını önünü açmak uğruna....
ben 2003 senesinde başladım öğretmenliğe bizim zamanımızda diiye başlanan konuşmalar yapar hale geldim şu altı senede
bizim ilk atandığımız sıralarda hafta sonları dağın bir yamacın dan bir yamacına uzanan 28 köyden bizim güzergahtaki 7 si cuma akşamından bir minübüsçü ayarlayarak ilçeye inerdik şarkılı türkülü..
öğretmen evi bizimle dolardı zaten kendi evimiz gibi,yemekler beraber yenir,bataklar beraber oynanır 4 .bulamama gibi bir durum hiç olmaz koridorda sohbet eden birileri mutlaka bu boşluğu doldururdu..
müdür yardımcılıgı yada les sınavına hazırlananlara her branş tan bulunan bir öğretmen kadrosu hazırlanır gidermi kalırmı benden yüksekler çıkarmı kaygısı yaşanmadan ders verilirdi..
acemi olduğum müdürlük işlerine herkes canı gönülden yardım ederdi,
çünkü o zaman kpss yi kimse bir yarış içinde kazanmamıştı öğretmen olmak için hr an çelme takılınan,kazık atılan bir labirentten geçmek zorunda kalınmamıştı..
2003 ten yalnızca 2 sene sonra kpss dahada zorlaştı üniversiteye giriş puanlarından netlerinden de daha fazla yapak zorunda kaldılar
kim hangi kitabı bitirmiş,kim ne kadar yapmış,bir soru daha yapsam 123 kişinin önündeyim,
sen kadrolu ben sözleşmeliiym muhabbetleri yapılmaya başlandı
iki eş atandı yanıma
eş diyorum canın diğer yarın
sürekli sözleşmeli eşini ben kadroluyum diye ezen bir kadın ben gideceğim sıralarda müdürlük için o sözleşmeli olamaz beni yapın diye milli eğitimde bas bas bağıran bir kadın
kadında değil 86 lı bir çocuk evcilik oynar gibilerdi sırf aynı yere atanmak yada planları tutsaydı daha iyi bir yere atamak adına alel acele yapılmış bir evlilikyani aşk ata da elinden tutup üstüne basmak için..
yani iki eş arasında bile rekabete dayanan br ortam..
öğğretmen evi 7 köyün neşeli muhabbet öğretenlerine ne mi oldu?
kala kala 4 kişi kaldı öğretmen evi ellerinde lap top odalarından çıkmayan insanlarla,oda kavgaları yapan çığırtkan kız hocalarla doldu..
tadı tuzu kalmadı yani..
şimdi ben değilde kim başlasın bizim zamanımızda diye..
şimdi eskiye göre daha iyi bir okuldayım ama o eski arkadaşlarımdan kimse yok benzeyende yok müfettişin verdiği puanı kıskanıp o iyi bir öğretemn değil nasıl veririler diye bir gün önce oturup poğaa yediği arkadaşını müdür odasında çekiştirenler var..
ama benim hala birinci şıktaki davrnışların gösterildiği indsanları bulma umudum var
bence onlardan hala birsürü var..
hırs iyi belki bende hiç yok o ayrı ama fazlası zararlı
temknli olmakta iyi ama fazlası kurnazlık ,fazlası bencillik,fazlsı kimseyi önemsememe fazlası ikinci şık.
çok mu yazdım ne amaninnn kusura bakma :)
iyigeceler....
Ne yorum yapılabilir ki daha fazla, asya selda'nın söyledikleri üstüne.
YanıtlaSilBenim de bir hikayem vardı. Kıskançlık yüzünden, ayak kaydırmayla ilgili. Ama asya selda yeterince açık yazmış. Bir örneğe daha gerek yok.
Sevgiler
güzel bir yazı . ikinci gruptakiler gibi davranan bir arkadaşım vardı. tabii ki artık arkadaşım falan değil. insanların hırslı olması çok kötü . hırslı olanlardan hep korkarım zaten. ne yapacakları belli olmaz.
YanıtlaSilasya selda... Sınav sistemi her geçen gün zorlaşıyor, hayatın zorlaştığın gibi. Zaten sınavlar büyükten küçüğe herkesi yiyip bitiriyor.
YanıtlaSilÇocukların bir de öğretmenden yana şanslı olup olmama gibi durumları da var. Yani dersi sevse bile, öğretmen onu sevmiyorsa, geleceğine bu kara leke sürüyor.
Sahşen ben, sevdiğim dersleri öğretmenleri yüzünden terk etmişliği yaşamışlardanım.
Eskiyle yeni arasında iyi ve kötü dengesi var. Yani eskide iyi olan şimdi kötü veya tam tersi durumlar da olabiliyor. Açıkçası, insanlığın içindeki inanç gittikçe azalıyor ve sevgi kayboldukça
hırs kıskançlığa dönüşüyor, hayat çekilmez oluyor.
Hayatım boyunca yarışlardan uzak durmuşumdur. Başarmak için uğraşır ama yarışmak için kılımı kıpırdatmam. Ben, istediğim şeyi severek yapmalıyım.
Hayatı yanlış örneklerle değerlendiriyoruz. Koşuda yarışçının varış çizgisiyle, iş hayatını benzeştiriyoruz. Yarışlarda madalya için en önde bitişe varman gerekiyor, işyerinde ise gerekirse toplu halde varış çizgisini geçmek gerekebilir. O yüzden, bu sistem içinde kendimizi kasmadan, istediğim şeye ulaşmak için rahat ve isteyerek ilerlemeliyiz. Kulaklar ise, bu tarz tersliklere tıkanacak.
Ülkemizde öğretmenliği para için yapan o kadar çok kişi var ki, bunun cezasını öğrenciler çekiyor. Senin gibi çocuklara sevgiyle yaklaşanlar ise az bulunur.
Uzun uzun yazdıklarını sindirerek okuyor ve keyif alıyorum, problem yoktur :)
Çınar... asya selda zaten yaşanmışlıkta zirvede olan kişilerden biri. Tecrübeli ve karşısına geçip dinlenecek kişilerden. Ne de olsa öğretmen.
Sevgili Çınar, örnekler ne kadar çok olursa, o kadar tecrübe ve idrak olur, hikayelerini eksik etme, ben okurum.
desperately-in-love... İş arkadaşlığı ile dostluğu iyi irdelemek lazım diye düşünüyorum. İşyerinde yediğin içtiğin ayrı gitmeyen veya öyle görünen biriyle bir gün çok farklı noktalara gelebilirsin. Yüzüne gülerken, arkandan kuyu kazılıyor olabilir. Her zmana mesafeyi koruyacaksın, yerin kulağı vardır ya, yeri geldiğinde sessiz olmak lazım. Söylediğin gibi, hele ki bu hırslı ve hafif kıskanlık tavırları gösteren biriyse, dikkatli olacaksın. Şunu da bilmek lazım, başkasının dedikodusunu yapan biri, neden senin de dedikodunu başkasına yapamasın? Aman! Kimseyi kimseye çekiştirme, sözlerin bir gün tokat gibi yüzünde patlayabilir.
Peki:)
YanıtlaSilBen de işyerimde kıskançlığa örnek bir olay yaşamıştım.
Çalışma hayatımın başlarındaydı. Şefim beni her konuda yetiştirmiş ve emekliye ayrılırken müdürün yanına götürüp,iyi yerlerde değerlendirilmesi gereken biri olduğumu harcanmamam gerektiğini söylemişti. O emekli olduktan sonra en yakın arkadaşım daha kıdemli olduğu için şef olmuştu(o zaman kıdeme göre oluyordu bu işler şimdi sistem daha farklı). İşlerin detayını bildiğim için her konuda önce benden bilgi alıyordu. Ona yardım edip sonra kendi işlerimi yapıyordum. Dolayısı ile işlerimi geciktiriyordum. Bir süre sonra bütün sorunlu işleri önüme yığdığını farkettim. Üstelik en yakın arkadaşım olmasına rağmen hem araya mesafe koydu, Hem de işten kaçıyormuşum havası yaratmaya başladı üslere karşı. Bu gibi haksızlıkları ötekilere de yapmaya başlayınca odada gergin bir ortam oluştu. Sonunda kendisi yalnız kaldı. Herkes cephe almaya başladı ona. O durumda bile onu koruyup ortamı yumuşatmaya çalışmıştım. Bunu çok sonra anladı ama iş işten geçmişti. Artık her sıkıntısında yanında olan arkadaşı değildim.
Bu bir dedikodu oldu değil mi:)
Sevgiler
adına üzüldüm..
YanıtlaSilama haklısın ben matemtik özürlü olmamı öğretmenime borçluyum..
yazmayı sevmemide başka bir öğretmene
işini iyi yapan ve kötü yapanlar var yada yapmak istemeyen,nede olsa maaşımı alıyorum denetleyende yok sınıf benim ne yaparsam yaparım diyen ve bu yüzden senin gibi öğretmenlerini kötü anılarla hatırlayan insanlar yaşattıkları için meslektaşım demek gelmiyor içimden..
çocugu sevmeli öğretmen sümüklü mendili iğrenmeden eline almalı,hasta olup kustugunda kafasını çevirmemeli,
her fırsatta yapışıp yapışıp öpmeli:):)
köy okulunun bahçesindeyim saat sabahın 6 sı okulun açıldığı ilk gün
eylül yani okul bahçesine zar zor getiilmiş tek su kaynagımızın donmadıgı günler
en azından sabah 5 te kalkıp su ısıtıp döküp açtığında donmamasını sağladıgında.
çeşme açım işleminden sonra uykum kaçmış geri gelmemişti
elimde kahvem dolaştım erken aydınlanan bahçemde çocukları bekledim:)
amann kadir kar şıdan göründü yani ufacık boyuyla gçrünmeye çalıştı
saçlar kel yanındaki emrajh oda kel
ama ne kel çok tatlılardı :)
gelin dedim öpeyim:)
yok oranın erkek çocukları öptürmz utanır kaçarlar hatta tehtit malzememdi
çabuk yap yoksa öperim!!:)
onlar önde ben arkada kovalamaya başladım öpmek için okulu bir iki tur döndük
minübüsten babası görmüş telaşla geldi
''hayırdır hocam çocuklar bişey mi etti:):)
şimdi ne denirdi?:)
yok abi çok sevdim kelliklerini öpeyim diye kovalıyorum yok bişey telaşlanma dedim:):)
eminim öğretmenin böyle anıları olsaydı yada bu anılardan bukadar zevk alsaydı şu an saygıyla anılırdı..
bunların yaşandıgı köye atanan hanım ağlayarak istifa etmişti ilk gün
birdaha gelmedi şimdi öğretmenmi bilmiyorum
olduysa cocuklara acıyorum..
iyi geceler :):)
nerden nereye geldim
Çınar… Bazı insanlara kariyer yaramaz. Çünkü onlar, yükseldikçe yerin dibine geçerler. Bir üst kata çıkmak için gerekli malzemeye sahip olmayanlar, üst katta yalnız kalır. Sonra malzemeleri olmadığından, alt kattakileri malzeme olarak kullanmaya başlar. Bir çeşit kullanma taktiğidir bu. Yukarıdaki bazen bu taktikle çıkmaya devam eder ama hep hasta ruhlu olarak. Sizinki de buna benziyor. O arkadaşınızın biraz kişilik sorunu var. Birilerinin üstüne basarak yukarıya çıkmaya çalışanlardan. Böyle kişilerin eline fazla malzeme vermemek lazım. Fazla bile özverili olmuşsun. Aynı durumun benzerini yaşamıştım. Seni iyi anlıyorum.
YanıtlaSilasya selda… Sonunda istifa eden öğretmen ve senin yaşadıkların, her şeyi açıklamaya yetiyor. Ağlayarak istifa eden, öğretmenlik mesleğini seçmekte hata etmiş. Anne ve babam ilkokul öğretmeniydi. Nasıl köylerde ne şartlarda çalıştıklarını az çok biliyorum. Onlar da senin gibi, bizi sevdikleri gibi sevmiş öğrencilerini. Yeri gelmiş giydirmiş, okula gelmeyenin evine gitmiş, sevmiş ve değer vermiş. Geçen gün birlikte oturuyorduk. Anneme bir telefon geldi, öğrencisiydi arayan. Belki 10 senedir aralıksız arıyormuş. Onun yanına gelip elini öpen, her şeyimi sana borçluyum diyen birçok kişi görüyorum. O zaman, ailemle övünmeye başlıyorum. Selda, senin öğretmenliğini görmedim ama kelimelerin kendini yeterince ifade ediyor. Sizin gibilerin hızla çoğalması dileğiyle.
Kıskançlık.Hangi yanı olursa olsun itici.Hırs önüne tümsek olmaktan başka işe yaramaz.İster kontrollü olsun ister kontrolsüz.Hırs kişiyi tüketir bir noktadan sonra.Dilerim hayatımızın hiç bir bölümünde ne kıskanç nede hırslı birileri yer almasın.
YanıtlaSilSevgiler.
İDEA… Ben biraz hırsın zarı olmayacağı düşüncesindeyim ama tabi kişiye bağlı.
YanıtlaSilAma birilerini yiyip bitiren, sürekli bir telaş içinde birilerini çekiştiren ve ezen insanların çevremde olmasını istemem. Dileğini yürekten onaylıyorum.