02 Aralık 2008

Dayakla Yola Gelinmez

Memleketimizde dayak sorunu gündemdeki yerini koruyor. Her işin kolayı seçen insanlarımız, bugüne kadar birçok sorunun sonuca bağlanması konusunda tatlı sözleri değil, çözüm yolu olarak dayağı ön plana getiriyor. Bu konuda söze gelip de kalıplaşan o kadar çok kelime var ki, düşündükçe bir yenisi daha geliyor aklıma.

“Sen hiç Osmanlı tokadı yedin mi?” cümlesini duymayan yoktur sanırım. Ya bir yerlerde birilerine bu sözleri yöneltmişizdir, ya da birileri bize karşı uyarı veya şaka amaçlı kulağımıza seslenmiştir. Nedir Osmanlı tokadı? Söylentilerden ortaya çıkan en belirgin sonuç, yeniçeriler zamanında askerlerin toplu olarak mermer kalıplara avuç içiyle uzun yıllar tokat atıp, nasırlaşan ellerini bir silah gibi kullanmaları yöntemidir. Yeniçerilerin, değil düşman askerini, atları bile tek bir tokat darbesiyle öldürdükleri söylentiler arasındadır. Hatta son yıllarda; elin açısı, vurulan bölgeler gibi birçok ayrıntı incelenerek, Goshin adı altında Osmanlı Tokadı ringlerde uygulanan bir spora dönüştürülmeye bile başladı. Dövüş ve savunma sporları ile Dünya çapında ün yapmış Japonya’da, "Tokyo-12" isimli televizyon kanalı, Türk savunma sporu adı altında toplanan Goshin'i tanıtmak için Ankara’ya gelmiş, spor salonlarında çekimler yaparak bilgi almışlar.

Acaba dayak mı insanı yola getiren, yoksa etkili sözler mi? Neler demiş bu konuda büyüklerimiz; “dayak cennetten çıkmadır”, “hocanın vurduğu yerde gül biter”, “kızını dövmeyen dizini döver”, “eti senin kemiği benim”, “kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” gibi… Sözlerin dayak şeklinde açıklanması mümkün değildir. Çocukluk yıllarımda dayak sonrasında akıllanan pek adama rastlamadım. Dayak sadece kısa zamanlı korku nedeniyle suskunluğu, belki de tükenmek bilmez içgüdüsel kini ortaya çıkarmaktan başka bir yaptırım sağlamaz. Yeni nesillerde, okullarda dayak konusunda veliler çok hassas davranıyor. Öyle de olması gerekir. Örneğin ben, okul sıralarında haylazlıklarım sonucu yediğim dayağın, hangi hatalarım sonucu atıldığını hiç hatırlamıyorum. Zaten o sıralarda haylazlığı, yaşı gereği her çocuğun yapabilmesi muhtemeldir. Çocuksun işte, nereden bileceksin ki! Ama yıllardır tek bir fiske bile tokadını yemediğim babamın, uygunsuz davranışlarım sonunda söylediği manalı sözleri ve yapmamam gereken hataları, hiçbir zaman aklımdan çıkaramamışımdır. İşte düşüncelerde patlayan tokadın halk arasında yaygınlaşmış mecaz anlamındaki “beş kardeş” bu olmalı. Bana söylenen uyarı içerikli sözlerden sonra, hatamı bildiğim için hep sessiz kalmayı tercih etmişimdir. “Söz gümüşse, sükut altındır” demiş atalarımız, pek de doğru söylemişler. Ayrıca, “tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır” sözünü de unutmamak lazım. Bence paragrafımızın başında belirttiğimiz sözlerin içeriği de, bunlardan farklı anlam içermiyor. Bizler kelimeleri sadece anladığımız şekliyle yorumluyoruz.

“Dayak cennetten çıkmadır” sözünün, gerçek manasından biraz değişikliğe uğramış olduğunu bir yerlerde duymuştum. Yüce Allah, Hz. Adem’in yasak meyveyi yemesinin ardında, kötülüğe sevk eden yılanla birlikte onu dünyaya indirmiştir. Ayrıca Hz. Musa’nın asası, büyücülerin yılana dönüşen sopalarını yutan bir başka yılan haline gelmiş ve sonrasında Hz. Musa asasını eline aldığında, asa tekrar gerçek şekline kavuşmuş. “Sopa cennetten çıkmadır” sözünün gerçek manası budur. Vurulmak suretiyle can acıtıcı bir madde anlamına gelmiyor.

Türkiye’de şiddet, gün ve gün büyüyor. Haber kanallarında dayak ve şiddet ile ilgili haberdeki artışlar, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Bizler genelde seyirci kalmaktan başka bir şey yapamıyoruz. Zaten atalarından ne gördüyse onu uygulayan yurdum insanı, geçmişten ders çıkarmak yerine, olumlu olumsuz ne varsa ayıklamadan pirincin taşını, orijinal haliyle almıştır. Ülkemizde şiddet ve dayak yanlısı şahıslar, küçük uyarılarla geçiştiriliyor. Oysa ki gelişmiş ülkeler, şiddet uygulayan şahıslar için, ya büyük tazminatlar, ya da hapis cezalarıyla yaptırımlar uyguluyor. Bununla da kalmayıp, şiddetin içeriği konusunda dersler vererek sorunun ciddiyetini anlatmaya çalışıyor.

Konuşulanları idrak etmeye başlamış bir insan için, kişinin hatalarını fiziksel şiddetle cezalandırmak, cahillikten başka bir şey değildir. Kaldı ki birçok insan, hataları sonucunda doğrulara ulaşır. Dayak ne insana, ne de hayvana yakışır. Ayrıca ceza yöntemi olarak kullanılan dayak sonucunda çocuklar, ancak ne için dayak yeneceğini, ya da ne için dayak yenmeyeceğini öğrenir, aklı başına gelmez.

Emre Türker

Picture: deviantart

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder