02 Aralık 2008

Bedavacılığı Ne Kadar Çok Seviyoruz

Üretimden çok tüketime yönelen bir toplum olarak, alışveriş sırasında verilen promosyonları, ücretsiz dağıtılan hediyeleri ve bunun gibi birçok bedavacılığı seven bir milletiz. Bedava sirke baldan tatlıdır sözü, boşuna ortaya çıkmış değildir.

Üretici firmalar, bunun gerçekten farkına varmış durumdalar. İndirim veya ucuza yönelmek, zaten rekabet piyasası içerisinde yer alan bir konudur. İndirim, artık çok fazla cezp eden bir kelime değil. Biz “1alana 1 bedeva” yı daha çok tercih ediyoruz. Bir eşya alınırken, yanında da bize herhangi bir hediye verilmiş ise, o mağaza kesinlikle çok iyi, ayrıca müşterisine de gerçekten değer veriyor sayılmaktadır.

Özel olmaya öyle çok alışmışız ki, hangi mağazaya girersek girelim, kral ya da kraliçe muamelesi bekliyoruz. Kimse bize suratını ekşitmemeli, sürekli gülmeli, ne istersek yapmalı, istediğimiz indirimleri kabul etmeli, bizi tekrar tekrar beklemeli, her gelişimizde özel olduğumuzu yinelemeli, asla peşimizden ayrılmamalıdır.

Mağaza görevlileri ise, müşteriye iki yönden bakıyor. Birincisi, gerçekten satılan ürünü alabilecek, bakarken ne istediğini bilen, vakit geçirmeye gelmemiş istediğini alıp çıkmak isteyen müşterilerdir. İkincisi ise, ya öylesine mağazaya girmiş birini beklerken zaman geçirmek isteyen müşteri, ya da potansiyel hırsız olabilecek müşterilerdir. Aslında ikinci mantıkla yaklaşmak, zaten birinci mantığı da öldürüyor. Çünkü bizler öylesine de girmiş olsak, memnuniyet sağladığımız takdirde, ikinci gelişimizde mutlaka bir şeyler alıp çıkmak isteyecek toplumuz. Çünkü memnun olmayı seviyoruz, verilen hediyeleri işimize yaramasa bile beğeniyoruz, sürekli almayı düşünüyor, ama çok az ödemek istiyoruz.

Sokakta satılan korsan kitaplara yönelen kişilere, neden orijinalini tercih etmediklerini soruyorum. Bahaneler hep aynı, kitaplar çok pahalı olduğu için… Oysa o kitaplar, normal bir sigara tiryakisinin 1 haftada kendine zarar için verdiği miktarlardan bile ucuz oluyor. Kitapların bir kısmını ucuz piyasaya sürdüler ama, onların bile yarı fiyatına korsan kitap bulunsa, hiç tereddüt edilmeden yine ucuza kaçılıyor. Sanırım kitapçılık döneminde de bir alana bir bedava vakti yaklaşıyor. Gerçi gazeteler, artık orijinal kitapları çok ucuza dağıtmaya başladılar. Bu sayede, birçok kişinin evine gerçek kitaplar girmeye başladı. Gönül isterdi ki, bu kitaplar eve girdiği vakit, raflarda süs olarak kalmasın. Ama biz biliyoruz ki, çoğu kişi sadece kütüphane raflarında süs niyetine o kitapları alıyor.

Sokakta veya herhangi bir yerde dağıtılan her gereksiz şeyi toplayıp, evi gereksiz malzemeler deposu yapmak, aslında biraz da eğitimsizlikten geliyor. Neye ihtiyacımız olduğunu, neyin gerekli, neyi gereksiz olduğunu çözemediğimiz için, ne verilirse alıyoruz. Örneğin, evde 10 bardak ihtiyacımızı görüyor ama, biz içeceklerin yanında verilen bardaklar için çok tüketmediğimiz bir sıvıyı alıyorsak, evin ekonomisini hiç düşünmüyoruz demektir. Sonrasında bardakları koyacak yer bulamıyor, işe yaramazların arasında çöpe gönderiyoruz. Memlekette çok fazla bilinçli tüketici yok. Her bedava kar sayılıyor.

Aslında gerçek ihtiyaçlara yönelmiş bir toplum olsak, parayı da kumbara yerine çöpe atmaktan kurtulmuş oluruz. Bedavacılığı öyle çok benimsemişiz ki, zaman kavramının da bedava olduğunu bildiğimiz için, hep boş işlere vakit harcıyoruz. Boşa geçen yılları ise, maalesef iş işten geçince anlıyoruz.

Emre Türker
Picture: deviantart

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder