02 Aralık 2008

Galata Kulesi

Gözlerimin seyrine doyamadığı, boğazın akıntılı sularına uzanmak için bedelini ödediğim sevimli bir kartpostaldır Galata kulesi’nin asansörüne açılan giriş bileti… Bilmem kaçıncı kez resmettiğim gemi seferleri, Eminönü’nün tarihi güzellikleri, Haliç köprüsünde sıralanmış sabırlı balıkçılar ve inişli çıkışlı gönlümün huzur kaynağı İstanbul… Daracık balkonunda her zaman sevgi dolu bir rüzgar eser vücudunuzun her bir zerresine ve siz dünyaya gelmekten ötürü bir kez daha dua edersiniz analarınıza. Tarihte yolculuk yaparak Üsküdar’a kanatlanıp süzülen bir Hezarfen oluverirsininiz ve kuleden inmeden önce daralmış ciğerlerinize taze oksijen depolayarak yeniden gülümsersiniz… Akşam vakitlerinde boğazın harika manzarasına göz atıp, ücretini ödediğiniz gece kulübünde, Türk halk oyunları ve göbek danslarına şahit olup, unutamayacağınız bir geceyi hatıralarınıza altın harflerle kazırsınız, işte size Galata kulesi…

Galata Kulesi, bugün Haliç Köprüsü’nden geçerken, Karaköy ile Beyoğlu’nun Tünel kısmı arasında gösterişli görüntüsüyle dikkat çeken, Bizans Döneminde yaptırıldığı söylenen dünyanın en eski ve en güzel kulelerden biridir. 13. yy ile 14 yy. arasında Cenevizliler tarafından yükseltildiği belirtilen kule, 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle Osmanlıların eline geçmiştir. Türkler tarafından her dönem yeniden inşa edilen kule; tutsakların kapatıldığı hapishane, yüksekliği nedeniyle etrafın gözetlendiği bir yangın kulesi veya dönemin eşyalarının saklandığı malzeme deposu olarak uzun bir müddet farklı kişiliklerle tarihimize ışık tutmuştur.

Galata Kulesi’nin halkımız tarafından en çok bilinen özelliği, Hezarfen Ahmet Çelebi’nin kule balkonundan Üsküdar semalarına doğru uçuş hikayesidir. İlk uçuş denemelerinde bulunan kişi, İmam Cevheri adında bir Türk bilginidir. Çalışmalarında başarılı olamayınca, Hezarfen Ahmet Çelebi onun kaldığı yerden planlara devam etmiş, bugünkü hava taşıtlarının ilkel şeklini ortaya çıkarmıştır. Hezarfen Ahmet Çelebi, tahtadan yaptığı kanatlarıyla özellikle hava akımları ve kuşların uçuşunu inceleyerek, kanatlarının dayanıklılık derecesini saptamak üzere Okmeydanı’nda rüzgarın estiği zamanlarda uçuş talimleri yaparak, en son Sultan Murat’ın izniyle belki de ilk ve son uçuşunu gerçekleştirmiş, rüzgardan faydalanarak Boğazı aşmış ve Üsküdar semtine 6 km uçarak 5 dakika havada kalmış ünlü bir Türk bilginidir. Evliya Çelebi'nin anlatımlarına göre IV Murat, vezirinin ve sarayın ileri gelen adamlarının baskıları ile beraber, Ahmet Çelebi’nin kendisinin padişahlıktaki yeri üzerinde tehlikeli olabileceğini düşünüp, onu bir kese altın ile ödüllendirdikten sonra ,"Bu adem pek havf edilecek bir ademdir, her ne murad ederse elinden gelür, böyle kimselerin bakaası caiz değil" sözleriyle Cezayir eyaletine sürgün etmiştir. Ahmet Çelebi, en son olarak sürgün edildiği Cezayir’de ölmüştür. Bugün bile Hezarfen Ahmet Çelebi’nin ilk uçuş denemesi, dünya tarafından kabul edilen ve tarihimizde geçen en önemli olaylarından biridir. Tarihe bir göz atacak olursak, aynı Kız Kulesi gibi zamanında yangın ve deprem atlatmış kule, harabeye dönüşmesi engellenmek üzere çeşitli restorasyonlardan sonra 19. yüzyıldaki haline sadık kalınarak onarılmış, asansör, gazino-lokanta ilavesiyle bugünkü halini almıştır. İstanbul'un sembollerinden biri olan Galata Kulesi, tarihteki yerini ve ününü kaybetmeden korumaya devam etmiştir. Prof. Dr. İlber Ortaylı, "ilk uçan Türk" cümlesinde geçen uçma ve sürülme olayının gerçek olmadığını söylemektedir. Hayatımızda yer almış çeşitli efsanelerin okullarda ders olarak gösterildiğini hepimiz zamanında gördüğümüz konulardan biliyoruz. Bence bunun ne kadar da efsane olduğu söylense, olayın ihtişamını değiştirmek mümkün değildir. Marmara Üniversitesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Erhan Afyoncu’nun, “elimizde ne kadar kanıt olmasa da Hezarfen’in 'uçmamıştır' düşüncesini kabullenip, olayın kestirip atılması doğru değildir” sözü, bana daha mantıklı geliyor. Sonuçta ortada anlatılan bir tarih var ve Osmanlı’nın hazine defterine kayıt olmayan bir kese altın, Evliya Çelebi’nin anlatımlarını sorgulamaya ya da dünya tarafından bilinen düşüncenin “olmamıştır” gibi kabul edilmesine olanak vermez. Bugün çoğu teknolojik kullanımlar, zamanında “mümkün değil” olarak çeşitli ispatlarla kanıtlanmaya çalışılmış, mesela Ay’a gidip yürümenin imkansız olduğu öne sürülmüş, ama şimdi Ay’da yürüyen insanlar olduğu gibi, geçmişte olan olaylar da imkansızlık kavramlarıyla değerlendirilmemelidir.

Hezarfen Ahmet Çelebi’nin yaşamı, Mustafa Altınoklar’ın yönetiminde; Ege Aydan, Okan Bayülgen, Haluk Bilginer, Savaş Ay, Burak Sergen,Zuhal Olcay ve Ahmet Çelebi’nin aşık olduğu kadın olarak Beatriz Rico’nin rollerini paylaştığı, tarihten yola çıkılarak kaydedilmiş güzel bir filmdir. Türkiye-İspanya-Hollanda ortak yapımı film, o dönemde gişe rekorlarını elinde tutmuş seyri hoş bir filmdi. Geçmiş dönem tarihimizle ilgili bu tür filmlere sinema tarihimizde -belki de yeterli ödenek ayrılmamasından olsa gerek- çok fazla rastlamak mümkün olmuyor. Sinemada gösterildiği dönemde birkaç kere seyrettiğim film, dünya tarihinde uçmaya teşebbüs eden ilk kişi olarak bilinen Hezarfen Ahmet Çelebi'nin dramatik yaşam öyküsünü konu almaktaydı.

Uzaktan baktığınızda rasgele fırlatılmış yapılar arasında dimdik, kendinden emin ve güzelliğinin farkında bir kule dikilir karşınıza. Martılar etrafında bilmem kaçıncı kez inişli çıkışlı dönüşlerini gerçekleştirirken, büyülenmiş gözleriniz, şartlanmış bedenlerinizi adeta itercesine kuleye doğru sürükler. Galata Kulesi; özgürlüğün, tutsaklığın, masmavi gökyüzünün, efsanelerin ya da güzelliğin temsili sayılır. Dönüşlerinizde hep bir yarım masal bırakırsınız geride ve ansızın çıkan serin bir rüzgarın nefesiyle, masalı yeniden yaşamak ya da devam ettirmek için, bir gün yeniden düşersiniz Galata’nın yollarına…

Emre Türker

picture: deviantart

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder