02 Aralık 2008

Hayatın İçinden

Bazı değerleri anlayabilmenin tek yolu, yaşamak ve öğrenmektir. Tecrübe, yaşarken karşılaştığınız olaylarda, iyi ya da kötü sonuçlarla gelen birikim ve deneyimlerdir. Tecrübe edilmeyen öğrenme metotları, unutulmaya mahkum olacaktır. Bu nedenledir ki, sonucu ne olursa olsun, tecrübe ile öğrendiklerinizin yerini, kulaktan duyma anlatımların hiçbiri alamaz.

Bundan seneler önce, İstanbul’daki vapur seferlerinin birinde, adamın biri elindeki kalemleri, yolculara tanıtmaya başlamıştı. Söylediği fiyat, piyasadan çok daha ucuz olmasının yanında, aynı ücrete dahil olmak üzere birçok kalem çeşidini de göstermiş, bir yandan da sanki kalemi isteyenler sabırsızlıkla bekliyormuş gibi “yanınıza geleceğim, acele etmenize gerek yok” gibisinden bir şeyler söylüyordu. Dikkatimi o an toplayamadım ve adamı yanıma çağırdım. Parasını ödeyip paket içindeki kalemlerin tümünü aldım. Bir an için gerçekten mutlu olmuştum. O kadar düşük bir ücrete, çeşitliliği ile dikkat çeken kalem paketi artık elimdeydi. Nedense, adam birdenbire ortalardan kayboldu. Sonrasında kalemleri incelemek için paketi açtım. Fakat, aldığım kalemlerin hepsinin boş olduğunu gördüm. Yüzümdeki kırmızılığı kimse görmesin diye vapur camından dışarıya bakmaya başlamıştım. Sonrasında huzursuzluğum arttı ve denizi seyretmek üzere, vapurun kenarındaki oturaklara yönelip, kara kara düşünmeye başladım. O dönemlerde öğrenci olduğumdan, elimdeki para, benim öğle vaktinde kullanmam gereken yemek paramdı. Başka param olmadığı için aç kalmıştım. Bu açlık, her vapur seferinde o adamı hatırlattı bana. Paramı kaybetmiştim, ama kendimden hiçbir değeri yitirmemiştim. Belki o adam, nicelerini daha kandırmış ve bu şekilde etrafta dolanmaya devam ediyor olabilirdi, ama ben asla aynı hataya düşmeyecektim. En azından, vapur yolculuklarında…

Hayat, her zaman bizim istediğimiz şekilde devam etmez. Fakat bizler, yapı olarak, karşımızdakini her an kendimiz gibi görmeye çalışırız. Yani dürüst bir insansak, karşımızdaki de dürüst, sahtekarlık peşindeysek, karşımızdaki de her an bizi yanlış yöne çekecek biri olabilir gibisinden endişeyle hareket ederiz. Fakat yaşarken edindiğimiz tecrübelerin bütünü, bizi doğru sonuca götürecek şekilde hareket etmemizi sağlayan ipuçları içerir. Nasıl bir mesleki tecrübe, çeşitli uygulamalarla zaman içinde kazanılıyorsa, hayat mücadelesinde yapmamız gereken savunma ve ataklar da, hemen hemen benzer kalıplar içerir.

Yazar Forest Carter’ın Küçük Ağaç’ın Eğitimi kitabında, buna benzer bir olaya değinilmiştir. Küçük Ağaç, Kızılderili bir çocuktur. Kent alışverişi sırasında bir buzağı sahibi, Küçük Ağaç’ın hayvanla çok ilgilendiğini görünce, yanına yaklaşır ve “buzağımı sevdin mi?” diye sorar. Gülümseyen çocuğa hayvanı satmak için birçok şey anlatır. Küçük Ağaç’ın 50 senti vardır ve bu da hayvanı almak için yeterli değildir. Adam üzgün bir yüz ifadesine sahip olmasına rağmen, bu buzağıyı kendisine satabileceğini söyler. Küçük Ağaç, buzağıyı alıp büyükbabasının yanına koşar. Büyükbaba bu durumda memnun gözükmez. Fakat Küçük Ağaç, bunu bencillik olarak değerlendirir. Eve dönüşleri sırasında buzağı ölür. Çünkü hayvan hastalıklıdır. Küçük Ağaç çok üzülür. Yaşadıkları yere geri döndükleri zaman, yemek sırasında Büyükbaba, konuyu değerlendirmek üzere söz alır;

─ Görüyorsun, Küçük Ağaç, öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok. Senin buzağıyı almanı engelleseydim, her zaman bir buzağın olması gerektiğini düşünecektin. Sana satın almanı söyleseydim, öldüğü için beni suçlayacaktın. Yaşam içinde öğrenmek zorundasın” der.

Aslında bu güzel hikayenin üzerine fazla söze gerek yok. Hepimiz, yaşantımızın çeşitli yerlerinde benzer hatalar yapıyoruz. Hatalar insanlar içindir. Zaten birçok masum hata, hep beklentilerimizin dışında gerçekleşir. Örneğin bir iş kurmak isteriz, fakat bu iş için ya doğru mekanı seçmediğimizden, ya da yeterli tecrübe edinmediğimizden, sonuçları hüsran olur. Bazen kazanmak istediğimiz ve iyi hazırlandığımız sınavın sonucu, beklediğimiz gibi olmaz. Fakat her yıkım, yeni bir yapımın başlangıcı olacaktır. Yeter ki, biz bunları görmek için kararlılığımızı sürdürelim. Çünkü alınan her riskin altında, çeşitli olumsuzluklar yatabilir ki, bu da en doğal şeydir.

Hatalardan ders almak, hayatımızdaki yapıcı unsurlardandır. Yaptığımız hataların genelinde, suçluyu içimizde aramalıyız. Asla hataları dış etkenlere bağlamamalıyız. Sonuç olarak bizleri hataya birileri sürüklese bile, biz de bu hatayı kabullenerek sonucuna katlanırız. Hataları başkalarında aramak, bir savunma mekanizmasıdır. Yaşamınızın her anından siz sorumlusunuz. Hataları görmek ya da görmemek, sizlere kalmış. Her insan hata yapabilir sözünü unutmamak gerekir. Kendimizin hata yapabileceği gibi, başkalarının da hata yapabileceğini düşünmeli, kimseyi ani kararlarla yargılamamalıyız. Ani yargılar, içimizdeki negatif düşünceleri ortaya çıkarız. Bu konuda Immanuel KANT’ın, “Başkalarının yaptığı hatalardan dolayı öfkelenirsek, onları değil kendinizi cezalandırmış oluruz.” sözü, güzel bir örnektir.

Yapılan yanlışlardan sonra dövünmek, bize yeni sorunların kapısını açabilir. En mantıklısı, kendini toparlamak, iyi ya da kötü sonuçların ardından bir şeyler öğrenmenin yolunu aramak ve gerekli tecrübeyi kazandıktan sonra hatalardan ders alıp, bir daha tekrarlamamak olacaktır.

Emre Türker

picture: deviantart

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder