Yaşam boyu birtakım konuları imkânsız görmemizin iki sebebi vardır. Birincisi, deneyip yapamadıklarımızdan kaynaklanır. İkincisi ise, çevrenin yaptırımları sonucu koşullandıklarımızdır.
Deneyip yapamadıklarımızın yardımcıları, tembellik ve inançsızlıktır. Hezarfen Ahmet Çelebi, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde anlattığına göre, kuşkanatlarına benzer araçla, İstanbul Galata Kulesi’nden Üsküdar’a kadar uçmayı başarmıştır. Oysa bunu yapmak, o zamanki koşullar göze alındığında imkânsızdı. Fakat o içindeki inancı kaybetmeyip, çevresinde garip bakışlara aldanmamıştı.
Evimizdeki bazı basit mekanizmalar bozulduğunda ya da evin herhangi bölgesinde bakım gerektiğinde, hemen konu hakkında ilgili kişileri çağırmaya başlıyoruz. Belki denediğimiz zaman birçok şeyin üstesinden gelebilecekken, tembelliğin bize verdiği rahatlıktan yola çıkarak, maddiyatı konuşturuyoruz. İşlerin kolayına gitmek o kadar ilerledi ki, çoğu teknik servis hizmetleri, sorunlu parçaları tamir etmek yerine değiştirmeyi tercih ediyor. Yakın çevremden birisi, buzdolabının bozulan parçası için evine teknik servis çağırıyor. Gelen firma görevlileri buzdolabının vadesinin dolduğunu, yine de parça değiştirmek istiyorsa, yenisine yakın bir fiyatla bu işten sıyrılacağını söylüyor. Onlar teknik servisi yolcu ettikten sonra, biraz da tamirden anlayarak, kopan parçayı büyüteçle inceleyerek sorunlu bölgeyi buluyor ve ufak bir lehimle işi çözüyor. Buzdolabı şu anda çalışmaya devam etmektedir. Hem de tamamen masrafsız olarak…
Çevrenin koşullandırdıkları, kendi tembelliğimizin biraz daha önündedir. “Bunun olması mümkün değildir” veya “sakın bunu karıştırma, işi berbat edersin” şeklinde o kadar çok olumsuz yaptırımlar duyuyoruz ki, sonunda buna kendimiz de inanıyoruz. Belki bu inançtan dolayı, bakar kör oluyoruz. Bilindik bir hikâye vardır. Dalgınlığı nedeniyle dersi dinleyemeyen öğrenci, zilin çalmasıyla beraber kendine gelerek, öğretmenin tahtada yazdığı problemi ödev sayarak defterine geçiriyor. Eve geldiğinde, soruyu yanıtlamak için elinden geleni yapıyor. “Dersi dinleseydim, problemi çabucak çözebilirdim” diyerek bir yandan kendine kızsa da, çabalamaktan vazgeçmiyor. Uzun geçen gecenin sonunda çözümü bularak sevinçle okuluna dönüyor. Şaşkın öğretmen, “Bu, çözümü olmayan sorulardan birine örnekti. Nasıl sonuca ulaşabildin?” diyerek, öğrencisine gıptayla bakıyor.
Başarılı bilim adamları, araştırmalarında imkânsızlığı kabul etmez. Belki de sırf bu yüzden, olağanüstü çözümlerle karşımıza çıkarak, hayatımızı kolaylaştırıyorlar.
İmkânsızlık, şimdilik sonucu bulunmayan çözümsüz problemlerdir. Bazı karmaşık konular teorik çözüme ulaşmamış olsa da, hayallerde hep sonuçlarıyla canlandırılmıştır. Günümüzde birçok şeyin icat edildiği düşünülürse, bundan sonrası sadece olanları geliştirmek şeklinde görülebilir. Fakat insan yaşamı devam ettiği müddetçe, keşif hiç bitmeyecektir.
Deneyip yapamadıklarınızdan dolayı moraliniz bozulmasın. Çünkü o denemelerdeki tecrübeleriniz, teoriklerle kıyaslanamaz. Belki o sırada farklı yolu siz bulur, çare beklerken çözüm olabilirsiniz.
Emre Türker
Picture: deviantart
yazanın kalemine sağlık doğru tespitlerde bulunmuş:)
YanıtlaSilvalla bu yazı "umudunu kaybetme" filmini aklıma getirdi,insan içindeki cevhere güvenmeli isteyince her şey olur :)
Benay... Teşekkür ederim. :)Umudunu kaybetme, gerçek bir azim öyküsüydü.
YanıtlaSilBu ara yazdıkların bana ilaç gibi geliyor.Sanki yazdıklarınla adım adım beni izliyor, yaşadıklarımı biliyor ve cesaretlendiriyorsun gibi.. Herkesin ortak sorunları olsada yazdıkların, yazıyı bireysel okuduğum için olsa gerek.. Yada bu ara bunları okumaya daha çok ihtiyacım olduğu içindir kim bilir?
YanıtlaSilimkansız diye birşey yok tabi.ama cevremizdeki insanlar(aile, yaşadığımız toplum,arkadaş vs.)bize tercihler sunuyor ve biz ona göre şekilleniyoruz bence.mesela ben yalnız yaşasaydım şuan başka bi şehirde kendi ayaklarım üzerinde duruyor olurdum..yada yurtdışında olurdum.)
YanıtlaSilKaRaMeL… Hemen hepimiz; aynı durumlarda veya aynı şikâyetlerdeyiz. Sanırım artık zamanın ne kadar geçtiğini düşünmeden, yeni yolumuzu çizme vakti geldi. Hayatta hiçbir şey için geç değil. Şu an, şahsi olarak uygulamaya çalıştığım şey de budur. O yüzden, geçmişe bir çizgi çek, gelecekte neler yapılabileceğini düşün. Bu seni çok daha rahatlatacaktır.
YanıtlaSilDüşlerimin Gerçeği… Adım adım izliyorum elimden geldiği kadar. Çevredekileri, yaşamları, sorunları, aşkları veya çeşitli kareleri… İzlenimlerimi, genele saçarak anlatmaya çalışıyorum. Nelere ihtiyacımız yok ki? Yapmak istediğimiz veya yapmamız gereken şey, sorunun ne olduğunu fark etmekle başlıyor. Sonra onun negatif-pozitif dengesini, sorunların çözümünü, yaşamı kolaylaştırmanın yollarını aramakla devam ediyoruz. Yalnız olumlu düşünmek, sonra da yan gelip yatmakla işler rayına oturmuyor. Sorunlar için eyleme geçmek gerekiyor. Yani “sorunları çözmekle uğraşıyorum, genelde buluyorum” iç dengesini içimize yerleştirip, “Sorunlar tamamdır, şimdi izlenmesi gereken şey şu…” diyerek, bir sonraki yolun deneylerine yönelmeliyiz. İhtiyaç hepimizde var. Fakat tıkandığımız nokta, çözüm arayışında…
Sevgili Emre, sana bundan sonra Öğreten Adam demek istiyorum.. Tabii sakıncası yoksa..
YanıtlaSilŞaka değil ne çok öğrenecek şey varmış, sen yazdıkça farkına varıyorum..
sevgiler..
asya gib olsak keşke onun için şu an imkansız diye birşey yok..
YanıtlaSilmesela koltukların üzerine çıkıp atlamak imkansız değil ben büyüklerimiz engellemeye çalışsada canı yanar diye sonra vazgeçip engellemediğinde benim ısrarımla imkansızı başarabildiğini gösterdi canını acıtmadan aşagı atlamasıyla...
13 aylıkken sallanan salıncağına binmesi imkansız dediler ah kızım düşecek..
yok dedim bir iki düşüyor sonra bir şekilde binmeyi başarıyor ki öylede oldu..
8.5 aylıktı aman düşer daha küçük dediler
yok dedim kendi yürümek istiyor bak hiç oturmuyor..
ve yürüdü düştü,kalktı kafasını bilmem kaçkez çarptı,poposu bilmem kaçkez acıdı ama o dokuz ayı dolmadan yürüyordu..
aaa olurmu yiyemez çatal bir yerine batar dediler yok dedim ben kontrol ediyorum elinden tutup gözetim altında kendisinin yemesine izin veriyordum..11 aylıken çatalı tutup peynire batırıp yemesi imkansızdı
belki 100 defa batıramadı ama şimdi çatalla yiyor herşeyi...
keşke büyüdüğündede o olur belki ama ben bukadar cesaretli olabilsem ve onu cesaretlendirebilsem
yapabilirmiyim bilmiyorum
büyüdğünde yanlış yapacağı bir şey bir çatal yada popo acısından fazla olacak..
bakalım belkide şimdiki gibi hep destekler hep yanında olur cesaretlendiririm..
evet evet öyle yapmalıyım belkide bu konuda daha fazla okumalıyım....
imkansızları başarmasına şimdiki gibi deneyip yanılıp acıyıp ulaşmasına destekolmalıyım..
ben her defasında korkutulmasaydım izin verilseydi belki zirvelere adını yazan bir dağcı olacaktım
,iş güç kaygısı içerisinde bogulmasaydım okurken bile
para kazanamasın o meslekten diye
belkide şimdi belkide çok para kazanan ve dahada severek yaptıgım arkeologluk meslegıne sahıp olacaktım...
yüzmeyi evlendikten sonra öğrenmeyecektim..
aman be hayalbemol hep yaralarıma dokunuyorsun ya....:):)
ha bu arada öğretmenlikle ilgili bir anı sen seversin:)mi?
ve bir kitap tanıtımım var az şekerli bize bekleriz::)sevgiler
Cache… “Öğreten adam”, bak bu lakabı çok beğendim :) Teşekkür ederim gizemli cache. Senden bu sözleri duymak gerçekten çok hoş. Yazdıklarımı dikkatle izlediğini biliyor, mutlu oluyorum. Senin karmaşık çizgin çok özel. Sanki yazdıklarında yap-boz parçalarını dağıtıp, sonra toplanmasını istiyorsun gibisin. Bu kalıplarda yazan birinde öğreten adam olmak, gurur veriyor.
YanıtlaSilasyaselda… Asya ile örneğin çok yerinde olmuş. Çünkü bizleri gerçekten çocukken imkânsızlığın ne demek olduğunu bilmiyoruz. Yapamazsın diyenlere karşı daha inatla davranıyoruz. Yaş ilerledikçe, öğretiler daha çoğalıyor. Öyle olunca, imkânsızlığı daha iyi öğreniyoruz. Öğrendiklerimizi de öğrettikçe, kısırlaşmaya doğru gidiyoruz.
Çok yoğun bir tempodayım. Bu nedenle sevdiğim bloglara yorumlarla renk katmakta zorlanıyorum. Ama inan, çoğunu okuyorum. Tanıtımlarına bakacağım, söz.
İnsanoğlunun o bahsettiğin umursamaz, çaba göstermez, rahatına düşkün tavırlarını çok iyi bilenler sırf bu yüzden rant sağlıyorlar. O kadar haklısın ki yine.
YanıtlaSilBak bir örnek: Bulaşık makinamın açma kapama mandalı bir yerinden kırıldı. O kısım sabit bir parça değil,kolaylıkla oynatıp hemen çekip çıkardım. Parçanın yenisini alıp takmak için servise gittiğimde bana eve gelip takacaklarını söylemesinler mi?
''Ama ben kendim takıp çıkarabiliyorum'' dediğimde sustular anında. Ve bunu yapan da çok ünlü bir markanın elemanları. Aslında ben böyle durumları anında şikayet eden biriyim ama değmeyecekti şimdi. Nitekim aynı elemanları daha sonra elektrik süpürgesi başlığı yüzünden Bölge Müdürlüğü'ne şikayet ettim ve gereken yapıldı..
Off..Ne çok yazıp başını ağrıttım..
Sağlıcakla kal Emre..
Harika bir yazı ya bu yazı sevgili Emre. Kendime baktım biraz aynada sanki bu yazıyı okurken. Tamircilere servilere gitmeden neler neler yaparım ben walla anlatsam şaşarsınız. Amma bi yanım da bi o kadar tembel. Yani bu yazı bir yanımı pohpohladığı gibi diğer yanıma da "hey kendine gel" dedi.
YanıtlaSilGerçekten çok şey aldım bu yazıdan.
Teşekkürler ediyorum..
Zeugma… Yorumlarını zevkle okuyorum, o yüzden başım ağrımıyor, aksine daha dinç oluyorum :) Örneğine bir örnek de benden. Çamaşır makinesinin içinde su birikiyordu. Ayrıca deterjan gözünde yumuşatıcı kalıyordu. Servis çağırmadan önce, telefonla destek istedim. Karşıma çıkan harika biriydi ve saha sonra ona teşekkür ettim. Çünkü bana “servis için ekstra ödemenize göre yok, alt kapağı kontrol edin, sonra deterjan gözünü temizleyin ve ince boruları kontrol edin, tıkanmış olabilir” dedi. Kontrol ettim. Çok basitmiş. :) Oysa biz, makinenin vadesinin dolduğunu bile düşünmeye başlamıştık :)
YanıtlaSilşirin'den esintiler... Oldukça yeteneklisin, yazdıklarından bu açıkça anlaşılıyor. :) Tembellik, içimizde var olan bir duygu. Ne kadarını yensek kârdır. Yeteneksiz insan yoktur, aklı başında herkesin yapabileceği, yani diğerlerine oranla daha iyi olduğu uzmanlık alanı vardır. Bazıları bunu keşfeder, bazıları keşif için hiçbir çaba göstermez.