Elif Şafak’ın farklı bir anlatım tarzı var. Kendisi, bir kitap gibi sözlük okuduğunu ve bundan keyif aldığını belirtiyor. Bunun ne derece gerçek olduğunu, kitaplarıyla arkadaş olduğunuzda daha iyi anlayabiliyorsunuz. Sanki geçmiş yıllarda yazılan bir kitabın kendine mahsus asıl dili okuyucuya sunuluyor.
Yazarların neredeyse büyük bir kısmı, romanlarını uzun tutmak adına, birçok gereksiz ayrıntı kullanır. Gereksizden kastedilen, yazının içeriğinde olmasa da, bütününü herhangi bir şekilde etkilemeyecek tasvirlerdir. Öyle ki, nadir olarak sevenleri çıksa da, çoğu tasvirlerden sıkılır insan. Yoğun tasvirlerin etkisiyle, romanın sonuna ulaşmak eziyettir. Ama Elif Şafak’ın kitaplarında durum çok farklı görünüyor. Sözlükte kullanılan birçok kelime, ne kadar güncelliğini kaybetse de, sözcükleri kitaplarına o kadar yakıştırıyor ki, gerçekten saygı duyuyorsunuz.
Günlük hayatta, dilimize yapışan anlamsız kelimelerle konuşuyoruz. O kadar çok yabancı kelime girmeye başladı ki cümlelerin içine, ne dediklerimizi tam olarak anlayamaz olduk. Kimi zaman FULL doldurduk başımızı, kimi zaman BACKUP’ını almadığımız için yazdıklarımızı unuttuk, kimi zaman çalışmalarımızı RESTART edip yeni bir sayfa açtık. Öyle iken, TELÂFFUZ edemedik anlatmak istediklerimizi, yine de METRUK değildi cümle kalıplarımız, her durumda anlamayanlara karşı sözlerimizi MÜDAFAA ettik. Biri yeni yetme gençlerin dilinde, diğeri de dedelerimizden ve atalarımızdan hatıra kalmış. Türkçe, belki de en hızlı evrim geçiren dillerden biridir. Belki de bu yüzden zordur lastik gibi uzayan dilimizi öğrenmek.
Elif Şafak, sanki geçmişten gelmiş bir kadın yazarımız. Unutulan kelimelerimize, güzel konularıyla hazırlanmış romanlarını kılıf yapmış. Okudukça seviyorsunuz, sevdikçe merak ediyorsunuz. Bu kadar genç bir yazarın, yurtdışında yaşayıp bizlerden fazla kelime kullanması, kendisini kutlamamıza yetiyor.
Mahrem ve Pinhan’ın, anlatılanların özünde barındırdığı büyük benzerlikleri vardır. İkisi de, başkalarına söylenmemesi gereken gizli kalmışları anlatır. Romanlar içinde, her ayrıntı öyle gereklidir ki, herhangi bir sayfayı dikkatinizi vermeden okuduğunuzda, bir filmin en önemli sahnesini kaçırmış gibi olursunuz. Bu romanları okurken, dilinizi yeterince tanımadığınızı düşünüyorsunuz. Her evde en az bir sözlük bulundurmanın gerekliliğini kavrıyorsunuz. Her ikisinde de o kadar çok dağınık konular var ki, bu kadar parçayı nasıl olup da başarıyla bir araya getirdiğine şaşıyorsunuz. Yazarın kitaplarını okuyunca, hayal gücünün sınırlarına hayran kalıyorsunuz. Her iki romandan da, kültür akıyor ve romanlar içinde saklı kalmış bir tarih yatıyor. Ayrıca ikisi de ödüllü kitaplardır. 1997’de yayınlanan ve yazarın ilk romanı olma özelliğini de taşıyan Pinhan, 1998 Mevlana Büyük Ödülü’nün sahibidir. 2000 yılında ise Mahrem, Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü’nün sahibi olmuştur.
Bazı romanların özetleri okunduğunda, kitabın tamamını okumaya gerek görülmez. Zaten yazılanlar, o özetten ileri gitmez. Fakat Mahrem ve Pinhan için bunları söylemek zordur. Kitabın özeti çıkarıldığında, ana konudan uzaklaşılır. Zaten özetini çıkarmak da zordur. Özeti bir şekilde okunmuş olsa bile, ardından romanı okumak keyif verecek, özet sizi romana doğru götürecek bir rehber olacaktır. Kitaplar piyasada bulunsun maksadıyla hazırlanmış görünmüyor. Elif Şafak, sanki bu romanları yazarken, hikayelerin içine girerek bir ressam gibi tüm çevresini boyamış. Yani yazar, bir tarihten bahsediyorsa, bunun arkasında yatan çok iyi bir araştırma olduğunu kesin. Öylesine uydurulan, tutunduğu bir dalı olmayan kuru yapraklar gibisinden efsaneler içermiyor.
Elif Şafak’ın, gelişme dönemi içerisinde birçok ülkede ikamet etmesi, onun dünya kültürünü yansıtabilmesi açısından önemli bir yere getirmiştir. Bu şansı da iyi değerlendirdiğini rahatlıkla görebiliyoruz. Bir de yaşananlara iyi bir araştırma eklenince, yazdıkları ve anlattıkları hikayeler, fazlasıyla etkili oluyor.
Elif Şafak, yazdığı karakterlerden çok farklı bir kişilik olsa da, Pinhan’da çift cinsiyetli birinin arayışları, Mahrem’de ise çok şişman bir kadının, toplumda nasıl kabul gördüğü ve kadının yaşadığı ezikliği, toplum içindeki yalnızlığı başarıyla çözümlenmiş. Yani onun, empati yeteneği yeterince gelişmiş biri olduğu söylenebilir.
Mahrem ve Pinhan, destansı hikayelerle süslenmiş, piyasadakilerden çok farklı, dili zengin romanlardır. Bu romanlar bütünüyle sindirilmeden, tadına varılması mümkün olmayacaktır.
Emre Türker
Periden güzel huriden müstesna
YanıtlaSilSebebi envai bela türlü cefa
Yedi düvel çehrene müptela
Ben garip aşık-ı şeyda iken
Terk-i can etmen reva mı bana
Bi-vefa, bi-vefa, bi-vefa
Elif Şafak benim de çok sevdiğim yazarlardan biri. Onun eserlerini,üslubunu o kadar güzel anlatmışsınız ki her iki kitabı da tekrar okuyasım geldi.
YanıtlaSilMahrem, Pinhan ve Araf benim muhteşem üçlülerimden. Yazınızda Elif Şafak hakkında söylenmesi gereken bir çok şeyi söylemişsiniz. Benim ekleyebileceğim şudur : Elif Şafak dışarıdan içeriye açılan bir pencere değil tam tersi içeriden dışarıya açılan bir penceredir...
YanıtlaSil