Gürültüdeki her sesi duyar mıyız? Baktığını görememek mümkün müdür?
Bir olay, nesne ya da durumu, gelen uyarıcıların şiddeti ve gerekliliğine göre görür ya da duyarız. Eğer ilgi alanınız farklı bir noktaya yönelmişse, etki alanındaki diğer kavramlar önem değerini yitirecektir. Mesela kaybettiğimizi düşündüğümüz ama normalde burnumuzun dibinde duran gözlük ya da masadaki anahtarı anımsayamamak, buna benzer.
Kalabalık bir ortamdan yükselen her sesi ya da görüş alanındaki her nesneyi saptamak neredeyse imkânsızdır. İnsan aklı, ne kadarını fark etmesi gerektiğini önem derecesine göre belirler. Örneğin almaya karar verdiğiniz bir yazarın kitabını daha önceden gördüyseniz, renk ve boyutuna göre raflarda arama yapar, tek bir noktaya kilitlenirsiniz. Bu sırada diğer kitaplar ilgi alanınızda yer etmediğinden, gözlemde bulunmazsınız. Fakat panik, telaş veya zaman kısıtlaması gibi durumlar devreye girerse, o zaman aradığınızı da bulmakta zorlanırsınız. Evin anahtarı elinizdeyken kapı önünde cebinizi karıştırıp aranıyorsanız, bu küçük bir panik ifadesi olabilir.
Kısa bir hikâye: Genç çiftçi, hayatında ilk defa büyük bir şehre gelir. Çevresindeki insan ve binaların sayıca fazlalığı onu şaşkına çevirmiştir. O sırada bir mağaza önündeki yeşilliklerin içinden, cırcırböceği sesi duyar. Mağazanın önünde aranmaya başlayınca, görevli dışarı çıkarak “yardımcı olabilir miyim?” diye sorar. “Hayır, teşekkürler, sanırım bir cırcırböceği duydum onu arıyorum.” der. Görevli, “burada cırcırböceği olmaz” dese de, genç çiftçi aradığını bulmuştur. Fakat diğerlerinin bu sesi duyamaması onu şaşırtır. Bunun üzerine bir deney yapmaya karar verir. Cebinden demir para çıkararak kaldırıma fırlatır. Para kaldırıma düştüğü an, yürüyen en az 24 kişi durur. İşte bu örnekteki gibi, insanın farklı birçok etkiye karşılık sadece bazılarına tepkisi, algıda seçiciliktir. Bu algının yoğunluğu; farklılık, şiddet, olağan dışılık ve süreklilik gibi kavramlarla değişkenlik gösterecektir.
Bakılan şeyi görmek ya da yükselen sesleri duymak, bazı durumlarda kişinin elindedir. Aynı şekilde, güzel şeylerin arasındaki değersiz çirkinlikleri görmek de öyle. Güzelliklerin arandığı bir kavramda, kimsenin göremediğini görmek ya da kimsenin duyamadığını duymak, hayattaki varlık değerinizi arttıracaktır.
Emre Türker
Kaynakça: Hikâye, Modern Psikoloji Tarihi (Duane P. Schultz/ Sydney Ellen Schultz) kitabından alıntıdır.
Picture: flickr
acaba o güzelliklerin arasındaki çirkinlikleri görmek, içimizdeki o özellikle kendimizden gizlediğimiz çirkinliklerden mi kaynaklanıyor, insan kendinde olmayanı göremezmiş çünkü.
YanıtlaSilÇirkinlik kavramının neye göre çirkin olduğu önemli. Çirkinlik, karşındaki kişiye zarar vermek mi, yoksa sana verilen bir zarar mı? Belki de bakış açındaki flu görüntü! Pesimist, yani kötümser düşünceye sahip olanlar, iyilik ve güzellikle aralarına bir perde çekerler. Bu onların güzellikleri görmesini engeller. İşin özü bu.
YanıtlaSilÖncelikle bu yazıdan sonra aklıma gelen ilk örneği buraya yazayım Emrecim..
YanıtlaSilHangi kitaptı hatırlayamıyorum. Yazar orada kadınlardan, annelik duygusundan falan bahsediyordu sanırım. Bir romandı ama bu.
Diyordu ki:
''Tren yoluna çok yakın mesafede oturan bir anne,geceleri özellikle her 15 dakikada bir geçen trenlerden hiçbirinin sesini hiç duymaz ve uyanmaz, fakat bunca gürültü arasında bebeğinin en ufak bir ağlama sesini duyar ve uyanır..''
''Güzelliklerin arandığı bir kavramda'' kimsenin algılayamadığı, daha doğrusu ''olmayan'' çirkinlikleri arayanlar vardır bir de..Hayatı çekilmez hale getiren pesimistler.
Derhal uzaklaşmalı onlardan diyorum :)
Bu pozitif yazıya bayıldım yine..
Teşekkürler sevgili psikoloğum :)
Zeugma… Güzel ve konuya uygun harika bir yaklaşım. Algı, yaşamda bize anlam veren önemli bir güç. Yani mekanik bir robotun hareket etme yeteneğine, robotun duvara yaklaştığında çarpacağını anlayıp yön değiştirme özelliği eklemek gibi. Zekice.
YanıtlaSilÖrneğine bayıldım Zeugmacım. Yine özverili ve itinayla yazılmış bir yorum.
Tatlı sözler için ne söyleyeceğimi bilemedim :) Teveccühünüz. :)