“Hafif bir rüzgâr esti sanki. Örtün üzerimi. Üşüdüğümden değil, ışığı görmek istemediğimdendir bu dışa kapanma. Şu an bir uçurumun kenarındayım. Denizi izliyorum. Fakat bana baktığınızda denizi görmez, acının çığlıklarını duyarsınız. Çünkü baktığım yer mavi değil, siyah. Yapraklar hışırdıyor ama ben sadece dökülen sararmış parçalar görüyorum. Deniz beni çağırıyor. Özür dilerim hayat, şimdi gitmeliyim. Gökyüzü beni içine alacak, deniz bedenimi yutacak ve ben, gideceğim. Sanki hiç gelmemiş gibi…”
Ahenkli acının kafiyeli kelimeleri ruhu okşarken, gizli bir ateş yakar içimizi. Sıcaktan kendimize düşen payı alır, dramdan mutlu oluruz. Üzülür, kahrolur, isyan eder ve sonunda “neden ben?” diye bağırmaya başlarız. Yalnız kalmak isteriz. Yalnız kalınca da, neden diye sormaya devam ederiz. Terk edenler acı çeksin isteriz ve onlar acı çektikçe, seviniriz. Fakat bunu sadistlik olarak tanımlamayız. Bizimle olanlar mutlu olmalı, bizden gidenler acı çekmelidir. Bu bir kuraldır, değişmez.
Ekranlarda acı çekenlere “vah vah” larla destek verir, olayı dile getirenlere teşekkür ederiz. Hayatta hep birileri kutuları açar, kutuların içinden ne çıkacak diye hep beraber alkış tutar bekleriz. Kutu boş çıkarsa “öbür kutuyu niye seçmedin!” diye bağırırız. Oysa şimdiye kadar hayatta açtığımız kaç kutunun boş olduğunu unutmuşuzdur.
Birileri ağlar, birileri acı çeker. Acı çeken hep iyi yazar. Acı çekmeyen bilemez. Aşk, acı çekmektir. Yemeğin tadını veren acıdır. Acı olmadan tatlı bilinmez. Acı, acı, acı…
Her sevginin içinde neden aranır ki acı? Birilerinin ağlarken birilerinin gülmesi, hayatın dengesi midir? Yoksa bu dengeyi belirleyen insan mıdır? Muamma…
Emre Türker
Picture: flickr
sevgili hayalbemol,
YanıtlaSilrahmetli babaannem gerçek acılar susuturur, yalancıktan olanlar ağlatır söyletir derdi. babaanneciğime sonuna kadar katılıyorum. etrafımda öyle insanlar varki, dudakları ve kaşları hep aşağı doğru kıvrık. (ki ben hep bu yüz ifadesini kaç işareti olarak kullanırım). ve hep mızırdanır dururlar. hep kötü haberleri koşa koşa yetiştirirler, sanki çok lazımmış gibi.
bide bir başka tip vardır, genellikle güler yüzlüdür, yanında enerji dolduğunuzu hissedersiniz, size hep pozitif olasılıklardan bahseder. bilin ki bunların içinde derin yaraları acıları vardır. hatta yanmış kavrulmışlardır. ona buna ağlamazlar, kolay kolay bişey istemezler.
ben bu drama modasını çözdüm be hayl bemol. televizyondaki dramalar, vs vs....kimse kimseye öyle kendi derdi gibi üzülemez bu doğa kanunu hatta bu gösterişli vah vahların timsah gözyaşı olduğuna inanıyorum. ayyy yazııkkkk derken aslında içerden ohhh be benden de kötü durumda olanlar varmış yada iyiki ben onun yerinde değilim diye geçirirler. gerçekten sizin durumunuzla ilgilenenler ise birşeyler yaparlar az ya da çok. laf ebelerinden hep nefret etmişimdir.
alla alla sabah sabah kendimi nefret böcüğü gibi hissettim.
saygılar
guguk kuşu… Yorumundan çıkan sonuçla, seni biraz gergin gördüm :)
YanıtlaSilTelevizyonda ağlayan kişiler, pek rol yapmıyor gibi. Çünkü toplumsal olarak sempatiyi seviyoruz. Yani karşımızdakinin duygularından etkilenmek, Türk milletinin doğasında var. Dilencinin gözyaşına kanıp para veren Türk toplumuna benzer başka bir toplum çok görülmez. Bunu şuradan düşünebiliriz. Yurtdışında açlık çekip para isteyenler çöplükte yaşarken, Türk toplumunda dilenenler çöplük dekorunda inşa edilmiş saraylarda yaşıyor. Çünkü çabuk kanıyor.
Bir yayın yönetmeninin söyleşisinde bulunmuştum. Dedi ki “Türkiye’de izleyicinin %70’i kadın. Kadınlar, ağlamayı, gizli kalmış ayrıntıları ve bastırılmış duyguların dile gelmesini çok seviyor ve açıkçası biz de bundan faydalanıyoruz.”
Fakat babaannenin “gerçek acı çekmişlerin sustuğu” ve pozitif insanların, argo tabirle acıların en kralını görmüş olabileceği düşüncesine katılıyorum. Denge durumu= Birilerinin acizliğinden her zaman birileri faydalanmak ister. Bu, insanın doyumsuzluğundan kaynaklanır. Eski mısır çarşısı esnafı “ben siftah yaptım, kısmet diğer arkadaşlara” derdi. Şimdi esnaf değişti ve “hep ben” diyor.
Gerçek şu: Söylediğin gibi GERÇEK ACI ÇEKENLER SUSTUĞU için, maalesef sahte gözyaşlarının taraftarı oluyoruz. İşte bu nedenle, ağlayanlar da duygusuz gibi görünüyor.
yo yo televizyonda ağlayanların değil, onları izleyip vah vahlayanların acılarının gerçekliğini yargılıyorum.
YanıtlaSilgergin olmam normal yıllarca herşeye negatif bakan, 2 gamlı baykuşla arkadaşlık yaptım, bu konular açılınca, onlar geliyor aklıma herhalde:D
aslında fiziksel olarak yeterince gerginim 7 aylık hamilelik insanın karnını baya gergin yapıyor be hayalbemolcüm.
O gerginlik ayrı tabi :) Ama mutluluğa uzanan bir gerginlik. Fakat ben sana huzursuz şeyler hatırlatmak istemem. Sanırım bu ay hüzün kelimelerine fazla yüklendim. Bu yazıda amacım tam tersiydi. Yani “boşa geçen şeylere neden üzülüyoruz, dramı yaşamaya değer mi” gibisinden. Sen özellikle bu aralar hep mutlu kısmı anlamaya çalış :)
YanıtlaSilBende de o tip arkadaşlardan çok vardı. Silemediklerimi geri planda unutulmaya bıraktım :) Ne kadar istemesek de bazen canımız sıkılabiliyor, bunu yapan genelde çevremizdekiler. Çünkü yönlenmeye müsaitiz. Fakat bazen de yönlendirilmediğimiz için kızıyoruz :) İşte buna da savunma mekanizması denmektedir.
Aci zevkin kan kardesi derdi eski bi dost...
YanıtlaSilBu ay huzun kelimelerine daha cok yuklendin haklisin, hic de fena olmadi ama, neseli yazilarini da arar gozlerim:)
Eliza Doolittle… Dost güzel söylemiş. Acı biraz hareketi tetikliyor.
YanıtlaSilNeşeli yazılara dönüş başlamıştır, çok aratmayacağım seni :)
Sen beni cok aratma derken, ben suruklendim olsaydi olmasaydi'lara, uzun zaman sonra beni en zorlayan anistirmalarla dolu yazimi post ettim. Iyi geldi ama :)
YanıtlaSilya sanrım mazorşistlik herkesin ruhunda var biraz :S
YanıtlaSilEliza Doolittle… Evet ben de kelimelerine bakıp, olasılıklar içinde hayatın git-gel’lerini anımsadım.
YanıtlaSilSanırım bilgi, anı ve eğlencenin içine arada bir atılmış acı, uyanmak adına soğuk duş etkisi yapıyor.
HaYaL MeYaL… Ruhumuzda neler var neler de, çıkarmasak daha iyi sanırım :)
Hepimizin özünde bir vahşilik yatıyor. Bu vahşiliği uyandıranlardan mümkün oldukça uzağa kaçıyoruz. Ne olur ne olmaz…
İnsanız, özümüzde ruhumuzda her şey var.Dozajları biraz kalıtsal biraz kendimizle ilgili.Onları güçlendirmek ya da tamamen yok etmek bize bağlı.
YanıtlaSilBu yetenek nasıl sağlanacak senin yazıların da yeterince yardımcı oluyor zaten Emre.
Ben 10 yıl önceki halimle şimdiki arasında dağlar kadar fark görüyorum örneğin.
Değer verdiğim bir insan tarafından üzüldüğümde ya da başıma kötü bir olay geldiğinde günlerce atamazdım. Şimdi birçok şeyi normal karşılıyorum.Hatta ölmek bile beni o kadar korkutamıyor.
Yani dengeyi sağlamada kişinin kendisi baş faktör bana göre.
Bir şeyle mücadele etmenin en iyi yolu ya üstüne üstüne gidip yok etmek ya da ondan tamamen uzaklaşmak.
Hayat bu.Ve hani senin bir sözün vardı :''Geçen bir saniyeyi bile geri döndürmek mümkün değil''.
Neden acılara yönelerek geçirelim?
Zeugma… Sevgili blogdaşım Zeugma, seni gerçekten kendime çok yakın görüyorum. Sözlerini dikkatle dinliyorum. Yazılarımla sana veya herhangi birine katkı sağlayabiliyorsam, bu beni arka planda mutlu biri haline dönüştürüyor. Genelde bir şeyler katmaya çalışıyorum. Çelişki yaşamayacağımız, sinirlenmeyeceğimiz, olumlu tartışmalar veya anlatımlar istiyorum. Çünkü hayatta yeterince sorun var. İnternet yeterince çöplük ve biz onu değiştirmek istiyoruz.
YanıtlaSilHayatımız bir kompozisyon gibi. Giriş, gelişme ve sonuç. Girişlerimiz ve gidişlerimiz bira belirsiz. Gelişmeler grafiğimizin hit yaptığı veya dibe vurduğu zamanlar. Senin bakış açının iyi olması, hayatın mutsuz yönlerini taramaktan vazgeçmen, yani hit yaptığın anlamına geliyor.
Sözlerimi yakalaman çok hoşuma gidiyor. Ne söylediğimi fark etmemi sağlıyorsun. Teşekkürler. :)
Sözlerin ve yazdıkların biraz olsun katkı sağlıyor kanısındayım..Acı mevzusuna gelince zaten bizler acılı milletiz.O acı Olamassa almaz.Komedinin içine bile acı karıştırırız.
YanıtlaSilAdı hemen dramkomedi olur..Şarkılarda öyle.İnsanın içine işleyen.Neyi,Kanunu,bağlama
yı,kemanı kullanmayan müzisyenimizin eseri zor prim yapar.Yaptığı zamanda Eleştirmenler'' piyasa müziği yaptı Yoksa satmazdı''Buda acının bir başka boyutu.acı acı....
kemal tahir… Bu da benim sıkça düşündüğüm şeylerden biridir. Zaten eski Türk filmlerinde oyuncuların en meşhur sahneleri, kadınların ağlama replikleridir.
YanıtlaSil