12 Şubat 2009

Bir Aparkatın Sert Etkisi

Ringe çıkmadan önce kalabalık arasından şiddet sesleri yükseliyor. Kulağımda ilk rauntta işi bitirmem gerektiği sesi fısıldanırken, dişliği yutmamak için anlamsızca etrafıma bakınıyorum. Rakip göründüğü gibi değil, görünmeyen tehlikelerden korkmuşluğun ürkekliği sinmiş üzerime.

Rakibin gözleri içine bakarken, ruhumu sindiren bir kapının kulpunu tutmuş, açmaktan çekiniyorum. Oysa o çoktan içeriye girmiş, odanın kokusunu içine çekmiş gibi görünüyor. İlk salladığım yumruk boşa giderken, boşa geçen zamana yanıyorum. Etkiye tepkinin gecikmediği bir dakikada gelen o sert darbe, dişliğimi çekip alıyor dudaklarımın arasından. Çocukluğum aklıma geliyor. Sakin, ürkek ve korkmuş. Bir boğanın boynuz darbesi, omzumun üstünden sıyrılıp geçiyor. Kadınların çığlıkları arasında, acımtırak bir ekşilik tadı alıyorum. Yere düşerken canımın yanmasından değil, çevremdeki kalabalıktan ürküyorum. Gözyaşlarımın sebebi bu olmalıydı.

İkinci yumruk gözümün tam ortasında patlarken, bulutların arasında uyanıyorum. Bir yaşlı adam beni çağırıyor. Vazgeçmemekle ilgili bir şeyler fısıldıyor. Bana adaleti öğretiyor başka çocukların yanında ve hep onu uygulamamı istiyor. Bulutların üstünde duramıyor, yere düşüyorum. Bilmem kaç kez tekmeleri karnımda hissederken, kan tükürüyorum. Ben hiç istememiştim bu karmaşaya girmeyi, beni rahat bırakın.

Çenem ile kalbimin hizasından dönerek uzanan yumruğum, vahşi suratın tam ortasında patlıyor. Geriye doğru sendelerken, suratıma yansıttığı intikam kokusundan içim yanıyor. Kulağıma dokunan sert bir tokadın çınlamasıyla dalıp gidiyorum. Çocuklar dalga geçiyor benimle. Bir asalağın ismiyle adımı çağırırlarken, kardeşimin koruyucu titreşimleriyle rahatlıyorum. Onlara uzak durmalarını söylüyor.

Bir akşam vakti, sarhoşluğum aklıma geliyor. Bilmem kaçıncı sert plastiğin acısını sırtımda hissederken, bir şey yapmadığımı haykırıyorum. Yalnız kalmak istiyorum. Sabah olup güneş doğsun, bir daha hiç kimse bugünü bana hatırlatmasın. Arkadaşlarım kollarıma girdiğinde, bana utançla bakmasın. Aslında ben de bir dal olmak istiyordum bu ağaçta ama oduncunun zayıflamış dalı kesmesi, benim suçum muydu?

Dudağımın tam ortasında bir atom bombası patlıyor. Yıldızları saymam gerektiğini söyleyen vahşi koro eşliğinde gözlerim kapanıyor. Çatışmanın tam ortasında kalmış, yoldan geçen masum bir vatandaşı oynuyorum. Sopalardan aldığım darbeleri sorgulayacak vaktim hiç olmuyor. Kimisi teşekkür ediyor geldiğim için, kimisi yadırgıyor. Oysa gelme sebebim, sadece günlük bir gazete alıp evime götürebilmek, akşam sevdiğimle kavuşma hayaliyle temiz havayı soluyabilmekti. Babayiğitsin diyorlar. Oysa hiçbir zaman baba olmadım. Hiçbir yiğit adamla karşılaşmadım. Eşyalarımı toplayıp giderken, kimseye kızgın değildim. Sadece çabalarımdan ötürü yıkılmışlığın ekşiliğini tadıyordum.

Yıldızları sayıyorum. Ne zaman yere düştüğüm önemsiz. Sadece aklımdan geriye giden sayıların sesleriyle uyanmaya çalışıyorum. 3… 2… 1… ve her yer karanlık.

Emre Türker

picture: deviantart

1 yorum: