24 Ocak 2012

Etkin Hızlı Okuma

Yazar: Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan / Tuğrul Türkkan
Sayfa Sayısı: 192
Kitap Boyutu: 13,5 x 21
Yayınevi: Pegasus

Baba-oğul dayanışmasıyla ortaya çıkan bu kitap, hazırladıkları EHO (Etkin Hızlı Okuma) sistemini okuyucuya tanıtmak amaçlı hazırlanmış. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkan, 18.01.2010’da hayata gözlerini yuman, değerli bir profesör. Öyle ki, 1970’ler Hızlı Okuma tekniğini Türkiye’ye tanıtmış, hızlı okuma konusunda bilgisi ve anlatımlarıyla Amerika’da yer edinmiş. Şimdiki çalışmaları ise, oğlu Tuğrul Türkkan tarafından yürütülüyor.

Kitap beş bölüme ayrılmı. İlk üç bölüm (sayfa 74’e kadar); hızlı okumanın yararları, ekin hızlı okuma, fotografik okuma, akılda tutma vs. şeklinde tamamen teorik bilgilerden oluşuyor. Hal böyle olunca, pratik uygulama için kitabı edinenler, biraz hayal kırıklığına uğruyor. Çünkü pratik uygulamalar, teorik açıklamalar arasında serpiştirilmiş. Oysa onların İstanbul’daki kurslarına katılan arkadaşlarım, eğitim konusunda anlatılanları başarılı bulmuştu. Kurslarındaki eğitimi takdir etmeme rağmen, kitapta doyurucu bilgiye ulaşamadığımı belirtmem gerek…

Okuduklarımızı anlamlandırma, kısaca göz atma, gerekli yerleri çalışma ve okuduklarımız konusunda sorularla anlamı güçlendirme konusunda bilgi, oldukça güzel. Sınavlara hazırlananlar için önemli bilgiler içeriyor. Yalnız, hızlı okumayla ilgili doyurucu bilgiye ulaşılamıyor. Çünkü daha çok, hızlı okuma sistemini tanıtarak, kurslara yönlendirme düşüncesi hissediyorsunuz.

Bazı kaynaklarda, beynin unutmadığı konusunda bilgilet vardır. Hiç olmadık zamanlarda hafıza, geçmişteki bilgileri geri getirir ve unutulmuş sanılanları dile döker. “Aklımdan çıkmıştı ama birden hatırıma geldi”, deriz. Kitabın 143’ü sayfasında, beyin ile ilgili “Evde kullanılmayan yararsız eşyaların çöpe gitmesi gibi, gereksiz olanı hemen fark eder ve hafızadan siler.” cümlesi geçiyor. Sayfa 151 “insan çok kısa bir sürede unutur” cümlesi, “tekrarlar vasıtasıyla öğrenir” cümlesine vurgu olarak kullanmış. Muhtemelen “dil nankördür, bıraktın mı unutursun” anlamında kullanmış olabilir. Fakat hafızanın bilgiyi çok kısa sürede unutması, psikoloji ve bazı hafızayla ilgili kitaplara tezat oluşturuyor.

Sayfa 158’de, Zihin Haritası’ndan bahsedilmiş. Fakat kaynakçada adı geçerken, konu içinde Zihin Haritaları’nın mucidine yer verilmemesi, hoş değil. Zihin haritaları Tony Buzan’a aittir. Bu anlamda bir de Tony Buzan’ın Hızlı Okuma kitabını incelemenizde fayda var.

Emre Türker

Aaa, Ekran Tüm Kitaplarımı Yutmuş!

Klasik Yöntemlerdeki Alışkanlıklardan Modern Çağın Yeniliklerine Doğru
Klasik bilgisayar kullanırken, notebook’u çok yadırgamıştım. Hatta bir dönem iş amaçlı notebook kullanmak zorunda kaldığımda, hemen bir klavye ve mouse edinmiş ve bunları bir dönüştürücü yardımıyla dizüstü bilgisayarına takarak, eski yöntemime uyum sağlamıştım.

Teknoloji, alışkanlıklarınıza karşı çok acımaz. Tam “alıştım” dediğiniz bir şey, bir bakmışsınız ki demode olmuş. Yerine farklı bir şey gelmiş. Mesela bilgisayar programlarını düşünün. Programa tam alışmaya başlamışken, birden güncel versiyon çıkıyor. Güncel versiyonla birlikte, birçok yenilik ekleniyor ve siz bunlara alışırken, hoop yenileri çıkıvermiş.

Teknolojiyle yakında ilgili birçok alanda çalışmış biri olarak, daha düne kadar, telefonu sadece konuşma amaçlı kullanmakta kararlıydım. Fakat tablet telefonların doğuşuyla birlikte, ister istemez ısrarlarım erimeye başladı. Artık, hem akıllı telefonlara yaklaşıyor, hem de tablet bilgisayarların çekiciliğine karşı yelkenleri suya indiriyorum.

Kitap okurken, kâğıdın kokusunu duymak, sayfaları tutmak ve kitabı hissetmek isterim. Fakat tablet bilgisayarlar ve reeder’lar (e-kitap okuyucu) sayesinde, bu hislerime de yenileceğimi biliyorum. Bir gün, gazete bayilerinden gazete almanın tarihe karışacağını bildiğim gibi... Zaten devlet politikalarında bile e-kitap uygulamalarına geçiş hazırlıkları var. Kâğıdı acımasızca harcamak yerine, sanal kitaplarla hem kâğıttan tasarruf edilecek, hem de kütüphanelerimizin kapladığı büyük alanlardan kurtulacağız. O yüzden, mümkün mertebede mevcut kitaplarıma daha çok sarılıyorum. Ne de olsa, yakında onlar da sanal olacak…

Aslında anlatmak istediğim, yeniliklere açık olmakla ilgiliydi. Fakat bu konu içinde, sanal ile gerçek arasındaki çizgiyi de tartışmış bulunuyoruz. Ne de olsa sanal hayat, yenilik düşüncesinde büyük pay sahibi…

Alışkanlıklar hayatın bir parçası. Sistematik olarak, işlerimizi kolaylaştıran bir huy. Fakat alışkanlıklar, muhafazakâr olmamalı. Yani demek istiyorum ki, yeniliklere karşı açık olmalı, en azından nasıl olduğunu anlamalı, yaşamalı, hayatımızdaki yerine ondan sonra karar vermeliyiz. Yoksa yarınlarda uyanmak için çok geç kalmış olabiliriz.

Emre Türker

Picture: deviantart, flickr

03 Ocak 2012

Hiçbir Şey Almama Günü

Pek çok kişinin ismini bile duymadığı ama zamanla etkisini toplumda göstermeye başlayan farklı bir eylem gününden bahsetmek istiyorum. Hiçbir Şey Almama Günü, aslında tüketicinin gücüne odaklanmış, daha çok insan sağlığına ve çevreye zarar veren ürünlere karşı bir dikkat çekme planı. Pazarlamacının ve onun ürününü tanıtan medyanın bu düşünceye karşı sağuk bakış açısı, Hiçbir Şey Almama Günü'nün popülerleşmesindeki en büyük engel...

Tüketim çılgınlığı, 1980 sonrası bir imaj döneminin göstergesi. İnsanlar kendilerini marka ve aldıklarıyla değerlendirmeye başlamasıyla birlikte, Ekim 1988’de Türkiye’nin ilk alışveriş merkezi Gallleria kurulur. Bu merkeze olan ilgi öylesine yoğundur ki, bunun yansıması olarak İstanbul’da mantar gibi AVM’ler ortaya çıkmaya başlar. Tüm şehirlere yayılmaya başlayan bu AVM’lerle, artık dünya çapında birinci sırada yer almış bulunuyoruz.

Artık alışveriş, evin mahremiyetine de girmiş durumda. Kimse kılını bile kıpırdatmadan, internet sayesinde alışveriş yapabiliyor, aldıklarını yorumluyor, memnuniyet/memnuniyetsizliğini dile getirerek alışveriş sirkülâsyonunda söz sahibi hale gelebiliyor. Bunun yanında tüketim, bir ülkenin gelişmesi adına olmazsa olmazı. Fakat bu olmazsa olmazlar arasında ekosistemin dengesini korumak da yer almalı. Yılardır müşterilerinin tüketimini hızlandırmak adına tabiatı bilinçsiz ve bencilce tüketen üreticiler sayesinde, bugün dünyada pek çok yeri koruma altına almak durumunda kalıyoruz. İşte bu kayıtsız kalınan duruma ve her gün bir alışverişe teşvik gününe karşı, Canada’lı sanatçı Ted Dave tarafından “Buy Nothing Day” kavramı ortaya atılmış. Ted Dave’in sitesinde belirtildiği gibi, her Kasım’ın son Cuma’sı, Hiçbir Şey Almama Günü’dür.

Alışverişe yön veren kişiler olarak, neyi alacağımıza karar vermeden önce, tüketimde sadelik anlayışını öğrenmemiz gerekiyor. Yani çevreye karşı duyarlı olan, makul fiyatta, makul sayıda, yeteri kadar ve cebi yakmayan alışverişi öğrenirsek, toplumdaki bulaşıcı alışverişkolik hastalığına yakalanmadan, gerektiği kadar alarak, rahatça yaşam sürdürebiliriz.

Emre Türker

Not: teddave'in sitesinden orjinal bilgiye ulaşabilir, özel olarak hazırlanmış albümü ücretsiz indirebilirsiniz.
Picture: teddave, misadventureswithandi