13 Haziran 2013

Çocuğunuza Sınır Koyma


Yazar: Robert J. Mackenzie
Sayfa Sayısı: 340
Kitap Boyutu: 14 x 20
Yayınevi: HYB

“Bu kitap anababalar için yazıldı ama kavramlar ve yöntemler çocuklarla iletişim yöntemlerini geliştirmek ve sınır koymak isteyen herkes için yararlı olacaktır.” Kitap bu giriş cümlesiyle başlıyor. Gerçekten de dili öyle sade, örnekleri o kadar sohbetvari ki, anlatılanlarla örnekler akılda iyice pekişiyor.

“Çocuğunuza sınır koyma” başlığından, kitabın vermek istediği çok açık: Ödül ve ceza yöntemlerinin ne şekilde uygulanabileceği, yanlış anlaşılma ve aile içindeki gerginliğin nasıl üstesinden gelinebileceği hakkında detaylı anlatımlar bulunuyor. Kitabın yazarı, hem kendisine başvuran anne-babaların anlattıklarından ve sorularından yola çıkarak çözüm açıklamaları yapıyor, hem de onlardan öğrendiği deneyimleri de okuyucusuna aktarıyor.

Kitapta genel olarak bahsedilen konu, “ya bunu bu şekilde yaparsın ya da ….” şeklinde geçen diyalogların açılımı diyebiliriz. Nitekim yazarın verdiği bir örnekte “ya televizyonun sesini kıs, ya da ben kapatmak zorunda kalacağım” şeklinde bir sonuç cümlesi var. Çocuklarla çözüm yolları aramak; kararlı olmak, vazgeçmemek, sözünde durmak ya da anlaşma ve işbirliği yapmak gibi pek çok yöntem üzerinde dururken, örnekler ve sonrası anne baba soruları, onlara verilen yanıtlar ve ailelerin kendilerine sormaları gereken sorular, ne yapılması gerektiği konusunda oldukça açıklayıcı ve etkili.

Çocukların, sınırları olmayan davranış şekilleri konusunda güzel bir açıklaması var yazarın: “Hiç işaret ve levhaların çok az olduğu bir yolda ilerlemeye çalıştınız mı? Çok kafa karıştırıcıdır. Hangi yöne gitmeniz gerektiğini bilemezsiniz. Sizi doğru yolda tutacak net levhalar olmaksızın, yanlış dönüşler yapıp sorunlar yaşama olasılığınız çok yüksektir. Kabul edilebilir davranışları öğrenmeye çalışan çocukları için de durum böyledir.”

Sözlerimiz ve davranışlarımız arasındaki tutarlılıktan bahseden yazar, bunun önemini vurgulamakta, anne ve babanın çocuğa olan yönelimlerinin belli bir kararlılıkta gitmesi ve farklılık göstermemesi gerektiğini anlatıyor. Çözüm yolu konusunda şiddete başvuranlara; “Vurmak problem çözmenin yoludur. Çocuğunuza vermek istediğiniz mesaj bu mu?” diyerek dikkat çekiyor. Kesin sınırları belirlemenin yollarını maddeler halinde anlattığı kısım ise, oldukça doyurucu.

Aslında kitabın içeriğini okurken, kendi yaşam tarzınızla çok alakalı bazı düşüncelere kapılacağınız düşünüyorum. Çünkü toplumda birey olarak bizler, davranış kuralları, sınırlarımız ve yapılması gerekenler konusunda çok bilinçsiz sayılırız. Çocuklarımız kadar bizlerin de öğreneceği çok şey var bu kitapta. Kesinlikle tavsiye edebilirim.

Not: Bu kitabın baskısı farklı bir yayınevi tarafından yeniden basılmış.

Emre Türker

11 Haziran 2013

Montessori Metodu

Özgür Çocuklar İçin Eğitim
Yazar: Eylem Korkmaz
Sayfa Sayısı: 208
Kitap Boyutu: 13,5 x 19,5
Yayınevi: Algıyayın
 
1979 doğumlu yazar, alternatif eğitim ile ilgili yüksek lisans eğitimi tezini Montessori Metodu hakkında yapar. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde çalışmalarına devam eden yazar, “Alternatif Eğitim Derneği” ve “Başka Bir Okul Mümkün” derneklerinin üyesidir. Yazarın bu çalışması, Montessori Metodu ve Montessori Okulları: Türkiye’de Montessori Okullarının Yönetim ve Finansman Bakımından İncelenmesi” başlıklı tez çalışmasının kısaltılmış ve uygulama bölümü çıkarılmış halidir.
 
1870 İtalya Chiaravalle’de doğan Maria Montessori, kadınların toplumsal yaşamda aktif rol almadığı bir dönemde kendini tıp fakültesine kabul ettirmiş ve sonrasında İtalya’daki ilk kadın tıp doktoru olmuş. Roma’da zekâ geriliği olan çocukları bulunduğu bir okula yönetici olarak atanması, onun sonraki çalışmaları açısından büyük fırsat olmuştur. Montessori, alternatif eğitimde ruhsal gelişimcilik modelinin, yeni eğitimde ise çocuktan hareket akımının temsilcisidir. Bağımlılığın köleleştiren bir durum olduğunu, bu nedenle çocuğun, başkalarının yardımına ihtiyaç duymadan yetişmesi gerektiğini savunur. Yetişkinlerin yaptığı gereksiz yardımları, çocuğa verilen bir zarar olarak görür. Anarşist pedagojinin temel unsurları olan özgürlük, deneyim, kendi kendini disipline etme, bütünsellik, birlikte öğrenme, alternatif eğitimin de ilkelerini oluşturmaktadır.
 
Kitap, teorik açıdan okuyucuyu yeterince doyurmasına rağmen, uygulama bölümlerinin çıkarılmış bir hali olan bu tez çalışması, uygulamaların nasıl yapılabileceği konusunda aydınlatıcı değil.
 
Kitabın içeriğinde uygulamanın yararları kadar, bu metod için yapılan eleştirilere de yer verilmiş. Eğer uygulama hakkında pratik bilgiler öğrenmek istiyorsanız, internet ortamında yapılan çalışmaları, hatta bu konuda yetenekli annelerin bloglarını kendinize örnek alabilirsiniz.
 
Emre Türker

07 Haziran 2013

Aklıma Çizilmiş Kitapların Büyüsü

Yıllardır çok temiz kullanmışımdır kitaplarımı. Hatta biri benden ödünç bir kitap istediğinde –ki zamanında çok kıymetliydiler, vermezdim- “kitabı okuduğuna emin misin?” derlerdi.
Sosyoloji kitaplarımı okurken, kitaplarımın her birini fosforlu kalemlerle çizmişliğim vardır. Önemli gördüğüm, beğendiğim, tekrar okumak istediğim, paylaşımda bulunduğum, alıntılarda yer verip üzerine yorum yaptığım konular... Her çizgi, aklıma da çizilmiş bir nottu. Sanki o fosforlu çizilen çizgiler, kafamın içine post-it olarak yerleşmişti. Zaten hafıza teknikleri arasında da yer alan bir tekniktir bu.

Geçen bir kitabı okumak üzere yanıma aldım. Toplu taşıma araçlarında yolculuk ederken okumaya başladım. O tertemiz, hiç okunmamış gibi görünen sayfalara müdahale etme arzusuyla sırt çantama gitti elim. Çantamın ön gözünden fosforlu kalemlerimi çıkardım. Kitapta beğendiğim her yeri işaretlemeye, siyah tükenmezle üzerine notlar alamaya başladım. Kitap bittiğinde, her şey daha akılda kalıcıydı. Ayrıca kitaplarımı yeni alınmış gibi muhafaza etme takıntısı da böylece son bulmuş oldu. Fakat yine de bu üstüne not alma ve fosforlu kalemlerle işaretlemeler yapma uygulaması, ders kitapları ya da üzerinde inceleme ve çalışma yapılan kitaplar için daha mantıklı olacaktır. Diğer roman tarzı kitaplarda çok beğendiğiniz cümle ya da paragrafları, başka bir yere not alabilirsiniz.

Ezberci zihniyetle, satırları bütün olarak ele alıp okuduğumuz kitaplar veya çalıştığımız dersler, kısa süreli hafızalardan ileriye pek gidemiyor. Önemli noktaların altını çizmek, sindire sindire okumak, kelimeleri hissetmek, zihin açısından çok daha sağlıklı. Tek kötü yanı, eğer kitabı bir yere bağışlamak veya vermek isterseniz, başka okuyan kişi için kendi önemli noktalarınızı kabul ettirmeye çalışmış olabiliyorsunuz. Çünkü onlar, altını çizdiğiniz noktalara daha dikkat edecek ya da o bölümlerdeki çizgilerden rahatsız olup üstünden hızla geçecek ve okuduklarını sentezleyemeyecek. Bu da sizden sonrakiler için olabilecek eksi yönler.

Sonuç ne olursa olsun, okuduğunuzu hissederek okuyun. Okurken aklınızdaki kuralları silin. Önyargılarınız da bir kenarda kalsın. Yazılı kelimelerle anlatılanları anlamaya çalışın. Gürültülü trafikte, kütüphanede, her yerde okuyabilme yeteneğinizi geliştirin. Böylece her durumda odaklanma yönünüzü de geliştirmiş olursunuz.

Her durumda okumak güzel, tabi tüm bunların içeriğini yaşamak için, önce kitabı ve okumayı sevmek lazım.

Emre Türker

Picture: flickr

06 Haziran 2013

Bebeklikten Ergenliğe Pozitif Disiplin


Yazar: Yasemin Yusufoff
Sayfa Sayısı: 173
Kitap Boyutu: 13,5 x 21
Yayınevi: Timaş

Kitabın giriş kısmında yapılan tanımlamada, yazar için özetle şunlar söyleniyor: Yasemin Yusufoff hayatını bebeklerin ve çocukların en iyi şekilde yetiştirilmesine adamış bir bilim kadını, araştırmacı ve annedir. Kaliforniya ve New York üniversitelerinde eğitim aldığı gibi, Japonya’da Japonca dil öğrenerek, geleneksel aile yapısıyla ilgili çeşitli çalışmalar yapmış. Tokya’da mastırını tamamlamış, çok yönlü, başarılı ve dünya görüşü geniş bir kadın.

Pozitif Disiplin, aslında özü itibariyle çocuklar ve aileler arasındaki bir kişisel gelişim kitabı. Çocuklara nasıl davranması gerektiği, davranış şekillerine göre gelecekteki çocuğun muhtemel yapısı, bebeklikten ergenliğe çocuğun eğitim ve gelişimi konusunda bilgiler sunuyor. Ayrıca peygamber efendimizin çocuklara olan yaklaşımını da çalışmalarına alarak, çocuğa olan davranışların önem derecesine dikkat çekiyor.

Kitap içeriğinden bir alıntı: “Kendiniz de tutarlı olmalısınız. Yani, ‘akşamları televizyon seyretmek yok’ kuralınız varsa, ama neredeyse her gece çocuğunuz sizi televizyonu açmaya ikna ediyorsa, diğer oluşturduğunuz sınırları ve sonuçları da çok ciddiye almayacaktır.”

Yazar, kızını yetiştirirken yaşadıkları birkaç örneği de konu içinde belirterek, ifadeleri ve düşünceleri zenginleştirmiş. Şahsi kanaatim, kitapta negatiflik olarak fazlaca maddelere yer verilmiş olduğudur. Özellikle pozitif disiplin teknikleri verirken, birbiri ardına gelen maddeler olunca, biraz konu dağılıyor. Elinize bir fosforlu kalem alın ve kitabı okurken; sizin için önemli olan, hayatta kaçırdığınız, yapmadığınız, yapmanız gereken kısımların üstünü çizin. Bu şekilde tekrar gözden geçirdiğinizde, size daha faydalı olacaktır.

Kitabın son bölümlerinde, bir çeşit sizden gelenler bölümü var. Yani ailelerden gelen sorular. Bunları cevaplayarak, daha önce anlattıkları konuları pekiştirme yapmış. Güzel bir çalışma.

Emre Türker

04 Haziran 2013

Ucuz Parfümün Kokusu Yenmez


1990’larda çıktı bu ucuz, açık dolum parfümleri.

Ne de çekici ve merak uyandırıcıydılar.

Avrupa ve Amerikan tasarımı ithal ürünler fiyatlarda cep yakarken, onlar size damardan yaklaşıyorlardı, yani fiyata hassas duygularınızı sömürerek ve ruhunuzu cezp ederek, kaleyi fethetmek üzerineydi taktikleri. Örneğin; bir dönem çok beğenerek kullandığım burberry parfüm, oldukça pahalıydı. Hal böyle olunca, yapay şişelerin bulunduğu o açık parfüm dükkânlarından birine gittim. Burberry taklidi açık hazırlanmış kokuyu denedim. İlk başta hiçbir sorun yoktu. Dışarı çıktım. Aradan yarım saat geçmişti ki, koku kısa zamanda geniz yakıcı ve ağır bir kokuya dönüştü. O gün o parfümden midem bulanmıştı. Burberry’den eser yoktu. Üstelik parfüm, üzerimde öyle bir ağır koku bırakmıştı ki, ancak kıyafetlerimi yıkayarak etkisinden kurtulmuştum.

Sonraki günlerde fark ettiğime göre, bu açık parfümlerin genel olarak ana kokusu hep aynı. İçine bir şeyler karıştırıp orijinal kullandığınız parfüme yaklaştırmaya çalışıyorlar ama nafile. Nerde olsa tanırım o basit kokuyu. Standart olarak yapay parfümlerin kokusu açıkça belli…

Talep nedeniyle açık parfüm artık daha ciddi bir sektöre dönüşmüş durumda. Artık marka açık parfümler yapılıp satılıyor. Şahsi fikrim, hepsi hikâye… Çünkü o basit kokuyu kim sıkmışsa, hemen belli oluyor. Özellikle bir araç içindeyseniz, o zaman çok fena rahatsız ediyor. Resmen mide bulandırıcı, oksijen düşmanı bir koku. İyi koktuğunu sanıyorsunuz belki ama dışarıya hiç de öyle bir serin koku yayılmıyor.

Ne kadar karşı olsam da, orijinale fiyat yetiştiremediğim herhangi bir ürün için bir yan ürünü araştırma yoluna gidebiliyorum. Fakat sonuç anlamında genel olarak pişmanlık yaşıyorum. Çünkü orijinal hissiyatı bu ürünler maalesef veremiyor. Yan ürünler hiç değilse kim olduklarını söylüyorlar. Oysa taklitler, tam bir facia. Ne oldukları, kimin ürettikleri, nerden geldikleri belli değil. Çoğu ucuz Çin ürünleri…

İyi bir koku istiyorsanız, ücretini ödeyip inandığınız bir kokuya yönelin. Yoksa gidip bir kolonya alın. Hem taze koku yayarsınız, hem de çevrenizi rahatsız etmemiş olursunuz. Johnson baby kolonya, iyi bir tercih olabilir.

Açık parfümler, kimyasal olarak daha zararlı ürünler. Kimisi alerjiye, kimisi akciğer rahatsızlıklarına, kimisi de baş ağrısına sebep olabiliyor. Üstelik bu parfümleri kullandığınızda, zararı hem kendinize hem de çevrenize yapıyorsunuz.

Güzel kokular sizinle olsun…

 Emre Türker

Picture: flickr