05 Eylül 2009

Teoride ve Pratikte İmkânsızlık

Fizik dersinde ağırlık merkezi anlatılırken gösterilen basit bir deney vardır. Çatal, kibrit çöpü ve herhangi bir dayanak noktasıyla gerçekleştirilen bu deney, her ne kadar öğrencilere açıklanmış olsa da, ilk bakışta imkânsıza benziyor.

Çocukluktan bugüne doğru hayal gücümüz zayıflıyor. Yetişkinliğe adım attıkça sınırlar çizmeye başlıyoruz. Çocukken neyin imkânsız olduğunu bilmiyorduk. Günümüzde, çocukça düşünmek veya hareket etmeyi kötü bir şeymiş gibi empoze ederek, hakaret gibi kullanıyoruz. Oysa bilim adamları, güncel hayatta yaşayan birçok insandan daha çocuktur. Bu sayede görüşler ortaya atar, saçma gibi düşünülen sorulara mantıklı yanıt vermeye çalışarak, birçoklarının aklına öğrettiği korkuları görmezden gelip cesaretle işe yaklaşırlar. Sonuçtaki keşifler böyle ortaya çıkar.

Herhangi bir düşüncenin uygulamasında iki durum vardır. Birincisi teorik yaklaşım, ikincisi pratik yaklaşımdır. Önce teorik düşünceleri benimser, sonra uygulamaya geçeriz. Başarının gerçekleşmesi, teoriği pratiğe dönüştürebilme becerisiyle ortaya çıkar. İşin teorikte kalması ne demektir? Gayet basit bir açıklamayla, özellikle kahvehane sohbetlerini örnek verebiliriz. Okey veya kâğıt oynarken “bana verecekler bu memleketi, bak neler yapıyorum.” “abicim, adam bu işi bilmiyor. Eğer olayı bu kadar uzatmasaydı, şimdi çoktan uzay çağındaydık” gibi sözleri sık duyarız. Belki siz de aynı konuşmaları yapıyorsunuz. Madem konuşuyoruz, öyleyse neden uygulamıyoruz?

Pozitif gücün etkilerini defalarca anlatmaya çalıştık ve anlatmaya devam ediyoruz. Fakat pollyannacılık bir yere kadardır. Yanlış olan şu uygulamayı defalarca duyuyor ya da söylüyoruz. “Ben elimden geleni yaptım, kader böyleymiş.” Kader, sizin seçiminizde ortaya çıkan sonuçtur. Fakat bu sonuç, sizin istediğiniz gibi sonlanmadıysa, seçim yolunuz yanlış demektir. Öyleyse defalarca deneyeceksin ki, sonuca ulaşabilesin. Çevrenden aldığın tepkilere sert yaklaşmadan, faydalı olabileceklerin muhakemesini yaparak, tekrar uygulamaya geçeceksin. Yaşı, zamanı, şartları ve ekonomiyi bahane etmek, kimseye bir şey kazandırmaz.

Çocukken, bir bekçiyle konuşmuştum. Bekçinin dedesi, televizyonun olmadığı bir dönemde radyo dinlerken, “bir gün insanları kutuların içinde izleyeceğiz” demiş. Bekçi de, “bir gün antene ihtiyaç duymayabiliriz” demişti. O dönem, kablolu yayının henüz ortaya çıkmadığı dönemdi.

Bazen bir buluş ortaya çıkar ve biz “ben bunu düşünmüştüm” deriz. Zaten çoğu kavram düşünülmüştür.

Başarı, teorikleri pratiğe dönüştürme becerisinde saklıdır.

Emre Türker

4 yorum:

  1. Bir fizikçi olarak beni girişteki fizik ve deney çekti aslında bu yazıya. Okudum ki her paragrafı ayrı yorumlanası bir yazı olmuş kişisel gelişim adına... Hoş bir yazı, katılıyorum cümlelere. Özete dökmek istesem de sanırım tek kelimeye inerdi ve şu olurdu; "farkındalık"

    YanıtlaSil
  2. Pelikan®... Her durumun çıkar yolu, farkına varmakla başlıyor. Çekim konusu farklı olsa bile, içeriğin hoşuna gitmesi sevindirici.

    YanıtlaSil
  3. aslında tüm gerçekler, tedaviler, kısacası tüm bilgiler mevcut evrende, biz bunları acizane tek tek yavaş yavaş bularak Tanrının bilgisine yaklaşıyoruz küçük küçük.

    YanıtlaSil
  4. guguk kuşu... Beynimizin daha %10'luk dilimini bile kullanamıyoruz. Zaten aklın kullanımını düşüncelere tamamen açmayı başarabilsek, görüntü çok değişirdi. Belki insan olmaktan bile çıkardık. Kapasiteyi yavaş yavaş keşfetmek daha güzel, bir bulmaca gibi.

    YanıtlaSil