18 Eylül 2009

Dalgın Ahmet Çalışmaya Çalışıyor

Odasına kapanan Ahmet, ders çalışıyordu. Odasının duvarında asılı takım posteri, masasında kız arkadaşının resmi ve duvardaki mantar panoda rengârenk çıkartmalar, gidilmiş sinema biletleri vardı.

Türkçe dersi, cümledeki anlam konusu üzerinde alıştırmalar yapıyordu. Birden aklına kız arkadaşı Sevda geldi. Masanın üzerindeki resimde ona gülümsüyor olmasına rağmen, aslında o gün hiç gülmemişti. Son telefon konuşmaları biraz hararetli geçmiş, “ne kadar anlamsız cümleler kuruyorsun” diyerek telefonu suratına kapatmıştı. Ahmet, cümlenin anlamı konusunda aklını yanlış haritalandırıyordu.

Hafta sonu futbol derbisi ne olacaktı acaba? Savunma bu kadar kötüyken, kesin yenileceklerdi. Maç biletini arkadaşı alacaktı ama biletin kalmama olasılığı da vardı. Öyle olursa, en kötü ihtimalle kafeteryada maçı izleyeceklerdi.

Ders Türkçe, konu anlatım bozukluğu. Sevda’yla olan sorunlar, anlamda tümleç eksikliğinden mi kaynaklanıyordu, yoksa olmaması gereken bir bağlaç ile yanlış kelimeler mi bağlanmıştı? Aşk cümlelerini daima devrik kullanırdı. Böyle yapıyordu edebiyatı ama yaranamıyordu. Şiirlerinde kafiye yoktu. Belki bu yüzden seslerde uyumsuzluk, ilişkisine yansımıştı. “Ne alakası var ki” dedi, çalışmasına kaldığı yerden devam ederken…

Çalışma masasındaki bilgisayar açıktı. Ahmet, bir türlü aklını toparlayamadığını düşünerek, maillerine bakmaya karar verdi. O arada arkadaşının “selam” mesajını gördü. Yazışmaya başladılar. Konu konuyu açınca, sohbet öyle derinleşti ki, gecenin ilerleyen saatlerine kadar ekran başından kalkamadı.

Vakit geç olmuştu. Kitaplarını toparlayıp yatağına uzandı. Yatmadan önce tarih dersine bakarken, hangi tarihte Sevda’yla barışacağını düşündü. Son göz attığı coğrafyada, akan gözyaşı pınarından birikmiş gölleri hayal ediyordu.

Sonra Ahmet’in gözleri kapandı. Sabah erkenden kalkacak, önemli bir seviye belirleme sınavında kendini test edecekti.

Ahmet, bölümleri zihnindeki raflara yerleştirirken, konuları yanlış zamanda yanlış yerlerde haritalandırmıştı. Çünkü konulara, ne derste ne de evde konsantre olamamış, bu nedenle tam öğrenme gerçekleşmeden, bölümleri kendi kafasına göre belirlemişti. Aklında kalan şeyler, aslında boş hayallerle süslenmiş ufak tefek ders kalıplarıydı.

“Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.”
Konfüçyüs

Emre Türker

Picture: flickr

4 yorum:

  1. kaybetmemeliyim bu yazıyı, çok hoş, bi' yerlerden çok tanıdık.. sanki uzun süredir aklımdaymış, yazıya dökememişim gibi..

    çok beğendim (:

    YanıtlaSil
  2. Çatlak Çariçe… Düşüncendeki duygulara ayna olmak, güzel şey… Hafif tembel duygular, hemen hepimizin içinde saklıdır. Bu da bizim ona çok yakın ve tanıdık olduğumuz anlamına geliyor.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Emre ,
    "Düşünmeden öğrenmek " hepimizin sıkça hakkında konuştuğu bir mevzuu.. Aslında hakkında konuşulması kolay olan kısım..

    ama ben "öğrenmeden düşünmek " kısmına vuruldum.. Bunu biraz düşünmeliyim..Gerçi bunu düşnecek kadar şey öğrendim mi bilmiyorum ama, bu çok ciddi bir mevzuu..

    yine öğreten adam tadında..:)

    YanıtlaSil
  4. cache… Konunun her ayrıntısındaki düşünmeye biraz takılmış görünüyorsun gizemli cache :) Düşünecek kadar öğrenmişizdir ama yeteri kadar öğrenmediğimiz açık. Çünkü yaşam boyu bilgi alışverişi devam edecek.

    YanıtlaSil