Hayatın sonuna gelirken, el sallamak zordur. Geride kalan hatıralar, sevenlerin tesellisi, özlemin kokusu, akla kazınmış yazılar…
Sevenlerin çektiği bu açlık, doyumsuzdur. Ne kadar dolasan da kollarını bedenine, kokusunu çeksen de içine, dünyaları versen de önüne, hep bir kere daha istenecektir. Birebir kıyaslayabileceğin örnek de olmayacaktır.
Gidenin ardında el sallanırken, aslında bu vedalaşma töreninin hiç bitmeyeceği bilinir. Vedalaşmak… Hatırlanmak için en mükemmeli ortaya koyulacak ki, akıllarda pürüz kalmasın.
Gitmeden önce “şunu da mı yapsaydım acaba” diyemeyeceğimiz anlar vardır. Bu nedenledir ki, değer verilen kişiler bizlerden bir şeyler istediğinde, onu yerine getirmek için çaba harcamamışsak, hayat boyu çıkmaz leke gibi taşırız onu üstümüzde. Ama istekleri minimuma indirilebilmişsek, uğurlama töreninde buruk da olsa ılık bir tebessüm havası soluruz. Nefes aldıkça ciğerlerimiz açılır.
Yarın nerede olacağımızı bilemiyor, sadece tahmin ediyoruz. Şu üç kuruşluk dünyada, beş kuruş borcumuz kalmışsa, vay halimize…
Özlüyoruz. Özlem, asla bir heves değildir. Nefes aldığımız sürece, birileri unutulsa da, birileri özlenmeye devam edilecek.
Ünlü Fransız şarkıcı Edith Piaf’ın bir gazeteciyle yaptığı söyleşideki son kelimeler şöyle:
- Senin için gösterinin en iyi kısmı neydi?
- Perde açılırken.
- Kadınlara tavsiyen?
- Aşk
- Genç kızlara?
- Aşk
- Çocuklara?
- Aşk
Seviyoruz. Aşk adına feda edemeyeceğimiz şey yoktur. Sonrasında aptalca gelse bile, yine onun adına aynılarını yapmaya devam ederiz. Oysa aşkın belli bir kavramı bulunmaz. Sadece neye kapılarak sürüklendiğin önemlidir. Hayatın her bölümü oynanırken; perdenin açılışına dikkat edilmeli, kapanırken zaten iş işten geçmiştir.
Aslında hepsinden önemlisi, korkacağımız şey yalnızlık olmalıdır. Yoksa giderken bir kalabalığa el sallayabilmişsek, ne mutlu bize…
Emre Türker
Sevenlerin çektiği bu açlık, doyumsuzdur. Ne kadar dolasan da kollarını bedenine, kokusunu çeksen de içine, dünyaları versen de önüne, hep bir kere daha istenecektir. Birebir kıyaslayabileceğin örnek de olmayacaktır.
Gidenin ardında el sallanırken, aslında bu vedalaşma töreninin hiç bitmeyeceği bilinir. Vedalaşmak… Hatırlanmak için en mükemmeli ortaya koyulacak ki, akıllarda pürüz kalmasın.
Gitmeden önce “şunu da mı yapsaydım acaba” diyemeyeceğimiz anlar vardır. Bu nedenledir ki, değer verilen kişiler bizlerden bir şeyler istediğinde, onu yerine getirmek için çaba harcamamışsak, hayat boyu çıkmaz leke gibi taşırız onu üstümüzde. Ama istekleri minimuma indirilebilmişsek, uğurlama töreninde buruk da olsa ılık bir tebessüm havası soluruz. Nefes aldıkça ciğerlerimiz açılır.
Yarın nerede olacağımızı bilemiyor, sadece tahmin ediyoruz. Şu üç kuruşluk dünyada, beş kuruş borcumuz kalmışsa, vay halimize…
Özlüyoruz. Özlem, asla bir heves değildir. Nefes aldığımız sürece, birileri unutulsa da, birileri özlenmeye devam edilecek.
Ünlü Fransız şarkıcı Edith Piaf’ın bir gazeteciyle yaptığı söyleşideki son kelimeler şöyle:
- Senin için gösterinin en iyi kısmı neydi?
- Perde açılırken.
- Kadınlara tavsiyen?
- Aşk
- Genç kızlara?
- Aşk
- Çocuklara?
- Aşk
Seviyoruz. Aşk adına feda edemeyeceğimiz şey yoktur. Sonrasında aptalca gelse bile, yine onun adına aynılarını yapmaya devam ederiz. Oysa aşkın belli bir kavramı bulunmaz. Sadece neye kapılarak sürüklendiğin önemlidir. Hayatın her bölümü oynanırken; perdenin açılışına dikkat edilmeli, kapanırken zaten iş işten geçmiştir.
Aslında hepsinden önemlisi, korkacağımız şey yalnızlık olmalıdır. Yoksa giderken bir kalabalığa el sallayabilmişsek, ne mutlu bize…
Emre Türker
picture: deviantart
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder