Uzun zamandır ekranlardan savaş haberleri eksik olmuyor. Ama elden de bir şey gelmiyor. Lanet okuyanlar, feryat edenler, ağlayanlar, taraflar vs. Nedir alıp verilemeyen? Dünya dar mı geldi? Öyle bir duruma gelinmiş ki, acılar bile tartışma konusu olmuş. Vay halimize!
Savaşların durması için çeşitli ülkeler, hakemlik yapmaya çalışıyor. Bizler ekranların karşısında çoğu zaman olanları seyretmeye bile dayanamıyoruz ki, içinde bulunanlar ne yapsın. Savaşı ilke edinenler, kurunun yanında yaş da gider sözüyle kendilerine cesaret veriyor.
Kavganın her türlüsü çok kötü, hele ki içeriğinde gerçek bir neden yoksa, o daha da vahim. Sokaklarda, kaşı gözü hoşuna gitmediği için rastgele birilerine sataşan, marifet sanılarak göze hoş gelenlere de laf atan, haksız da olsa yağ gibi üste çıkan, boş konuşan, laf ebeliği yapan, birbirinin kuyusunu kazan ve sözüm ona ben olsaydım liderliğiyle dünyayı kurtaran nice insanlarımız, ciğerleri yandığını söyleyip dövünüyor. Masum insanların ölmesi gerçekten de çok kötü, bu konuda kalp sahibi olan herkes aynı duyguları paylaşıyordur. Fakat önce kendimizi düzeltmemiz gerekmez mi? Bir sürü anlamsız agresiflik ve taşkınlıkla, yakınlardakilerin kalbi kırılmıyor mu? Bizler insan taklidi yaparak bir yere varamayız. Birileri açlıktan sürünürken, evlerde elde çay ve sigara, boş lakırdılarla ahkâm kesmeyelim. Biz öyle bir toplumuz ki, kıymık battığında bağırıyor, ama onu çıkardığımızda başkalarına batırmaktan çekinmiyoruz. Eşek şakalarıyla birilerini ezerken, kahkahalarla gülebiliyoruz.
Sevmek kelimesini anlamıyla yaşasak, belki daha farklı olacağız. Fark yaratmak için fikirler sunarken, insanların farklılıklarını ve kusurlarını açığa çıkarmasak, belki daha güzel bir toplum olacağız. Kazandığımız zaman başkalarıyla paylaşsak, belki de varlık içinde yokluk çekmeyeceğiz.
En yaygın olan futbol müsabakalarından bahsetmek istiyorum. Hepimizin gönlünde yatan bir takım vardır. Bazıları fanatik, bazıları izleyici, bazıları da pasiftir. Birbirleriyle yarışan üç takım ele alalım. İkisi bir araya gelip maç başlasa, üçüncü takım izleyici olarak hemen kendi hesabını yapmaya başlar. Kimin kazandığı önemli değildir. Onun için önemli olan, ikisi arasındaki çekişme sonucu kendine yarayan en iyi skordur. Milletimizi ele alalım. Yıllardır sağ sol dedik, birbirimizi yedik. İki taraf kapışırken, üçüncü taraf için hangisi iyiyse, o beslendi. Destekler hep 3. kişiye yaradı. 3. kişi kim mi? Güya milletin faydası için birbirine giren vekil adaylarımız, kimin acı çektiği ya da toplumun kazanmasıyla ilgilenmedi. Hangi parti olursa olsun, başa geçeni yerden yere vurdu. Baştakilerin iyi yaptıklarına karşı destek olmadığı gibi, saklı kalmış sökükleri bulup çıkardı. Kimse sökükleri dikmek için uğraşmadı. Zaten dikilecek terzi bulunsa da, işini yapmaması için baskılara maruz bırakıldı. Arkadaşlar, birbirinize çamur artmanızın millete ne faydası olacak? Muhalefet, ne zaman kötü eleştirmen sıfatından kurtulacak? Bu millet, anasından emdiği süt burnundan gelene kadar bu topraklar için savaşmışken, 3. kişinin istediği kavgalara alet olmaktan ne zaman kurtulacak?
Birçok kusurumuz var. Başkasına zarar verirken, önce aynaya bakmalıyız. Aynadaki kişiye zarar veremezsiniz. Çünkü karşınızdaki kişi, zaten sizsiniz. Öyleyse, zarar vermeden önce ayna prensibini uygulayalım. Sonra da kendimiz karşımızdaki kişi yerine koyalım. Sonuca birlikte karar verelim.
Ayrıca, “asalım, keselim, yıkalım, savaşalım” kelimelerini söylerken, mantığı da elden bırakmayalım. Bunlar kahvehanelerde söylenen zaman öldürürken yapılan boş laflar. Boş sözlerle de laf kalabalığı yapmayalım. Yardım mı edeceksiniz? Sözleri bir kenara bırakıp, miktarı ne olursa olsun, gücünüzün yettiği kadar bağışta bulunun. Belki asılanlar geri gelmez ama acılar bu şekilde hafifletilebilir. Yaraları birlikte saralım.
Emre Türker
Savaşların durması için çeşitli ülkeler, hakemlik yapmaya çalışıyor. Bizler ekranların karşısında çoğu zaman olanları seyretmeye bile dayanamıyoruz ki, içinde bulunanlar ne yapsın. Savaşı ilke edinenler, kurunun yanında yaş da gider sözüyle kendilerine cesaret veriyor.
Kavganın her türlüsü çok kötü, hele ki içeriğinde gerçek bir neden yoksa, o daha da vahim. Sokaklarda, kaşı gözü hoşuna gitmediği için rastgele birilerine sataşan, marifet sanılarak göze hoş gelenlere de laf atan, haksız da olsa yağ gibi üste çıkan, boş konuşan, laf ebeliği yapan, birbirinin kuyusunu kazan ve sözüm ona ben olsaydım liderliğiyle dünyayı kurtaran nice insanlarımız, ciğerleri yandığını söyleyip dövünüyor. Masum insanların ölmesi gerçekten de çok kötü, bu konuda kalp sahibi olan herkes aynı duyguları paylaşıyordur. Fakat önce kendimizi düzeltmemiz gerekmez mi? Bir sürü anlamsız agresiflik ve taşkınlıkla, yakınlardakilerin kalbi kırılmıyor mu? Bizler insan taklidi yaparak bir yere varamayız. Birileri açlıktan sürünürken, evlerde elde çay ve sigara, boş lakırdılarla ahkâm kesmeyelim. Biz öyle bir toplumuz ki, kıymık battığında bağırıyor, ama onu çıkardığımızda başkalarına batırmaktan çekinmiyoruz. Eşek şakalarıyla birilerini ezerken, kahkahalarla gülebiliyoruz.
Sevmek kelimesini anlamıyla yaşasak, belki daha farklı olacağız. Fark yaratmak için fikirler sunarken, insanların farklılıklarını ve kusurlarını açığa çıkarmasak, belki daha güzel bir toplum olacağız. Kazandığımız zaman başkalarıyla paylaşsak, belki de varlık içinde yokluk çekmeyeceğiz.
En yaygın olan futbol müsabakalarından bahsetmek istiyorum. Hepimizin gönlünde yatan bir takım vardır. Bazıları fanatik, bazıları izleyici, bazıları da pasiftir. Birbirleriyle yarışan üç takım ele alalım. İkisi bir araya gelip maç başlasa, üçüncü takım izleyici olarak hemen kendi hesabını yapmaya başlar. Kimin kazandığı önemli değildir. Onun için önemli olan, ikisi arasındaki çekişme sonucu kendine yarayan en iyi skordur. Milletimizi ele alalım. Yıllardır sağ sol dedik, birbirimizi yedik. İki taraf kapışırken, üçüncü taraf için hangisi iyiyse, o beslendi. Destekler hep 3. kişiye yaradı. 3. kişi kim mi? Güya milletin faydası için birbirine giren vekil adaylarımız, kimin acı çektiği ya da toplumun kazanmasıyla ilgilenmedi. Hangi parti olursa olsun, başa geçeni yerden yere vurdu. Baştakilerin iyi yaptıklarına karşı destek olmadığı gibi, saklı kalmış sökükleri bulup çıkardı. Kimse sökükleri dikmek için uğraşmadı. Zaten dikilecek terzi bulunsa da, işini yapmaması için baskılara maruz bırakıldı. Arkadaşlar, birbirinize çamur artmanızın millete ne faydası olacak? Muhalefet, ne zaman kötü eleştirmen sıfatından kurtulacak? Bu millet, anasından emdiği süt burnundan gelene kadar bu topraklar için savaşmışken, 3. kişinin istediği kavgalara alet olmaktan ne zaman kurtulacak?
Birçok kusurumuz var. Başkasına zarar verirken, önce aynaya bakmalıyız. Aynadaki kişiye zarar veremezsiniz. Çünkü karşınızdaki kişi, zaten sizsiniz. Öyleyse, zarar vermeden önce ayna prensibini uygulayalım. Sonra da kendimiz karşımızdaki kişi yerine koyalım. Sonuca birlikte karar verelim.
Ayrıca, “asalım, keselim, yıkalım, savaşalım” kelimelerini söylerken, mantığı da elden bırakmayalım. Bunlar kahvehanelerde söylenen zaman öldürürken yapılan boş laflar. Boş sözlerle de laf kalabalığı yapmayalım. Yardım mı edeceksiniz? Sözleri bir kenara bırakıp, miktarı ne olursa olsun, gücünüzün yettiği kadar bağışta bulunun. Belki asılanlar geri gelmez ama acılar bu şekilde hafifletilebilir. Yaraları birlikte saralım.
Emre Türker
picture: deviantart
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder