Başımıza ne geldiyse, sabırsızlıktan geldi. Okurken hayata atılmaya, çalışırken bir an evvel tepelere çıkmaya, severken evlenmeye, kazanırken daha fazlasına sahip olmaya can atarız. Oysa zaman yerinde durmaz. Huzura erelim derken bir de bakmışız ki, koca ömür geçivermiş. Zamanı geri almak, insanlığın düşüdür ama bu olmayan duaya âmin demeye benzer. Sonrasında gelsin ahlar, gelsin vahlar.
Birçok insanın hayatını bitiren kumar, zamanı katledenlerin sabırsızlığından türemiştir. Yenilen pehlivan güreşe doymaz. Kazanan da hırsa kapılır. Kolay para tatlı gelir ve daha fazlasını ortaya koymaya başlar. Sonuçta ikisi de kaybeder ama paranın mutluluk getirmediğini anlamak istemezler. En büyük kazanç, kumar fişlerini almak değil, emeğe yatırım yapmaktır. Birikim yoksa reklam yapmak da zor olacaktır. Ticarette kapı kapı dolaşmak, kendini tanıtmak, hünerini ispatlamak ise, en zorudur. Çoğu zaman dereyi göremeyiz ama paçayı sıvamaktan da geri kalmayız. Koşarak atladığımız yer aslında aklın oyunu olan seraptır. Ateş bizi kavurdukça yılana sarılır, yine kaybederiz.
İşsizlik; teknolojinin hızla ilerlediği bir ortamda, sayının aynı oranla yükselmeye devam ettiği bir belirsizliktir. Çalıştığımız işi kaybetme korkusu, emekliliği görünceye ya da görmeyi başarıncaya kadar devam edecektir. İşsizlikte iki grup vardır. Bunlardan ilki, işsiz kaldığı günden itibaren elindeki bütün imkânları ortaya koyan gruptur. Hiçbir şeyi yoksa bile fikirleri, parası ve cesareti varsa ticareti, kendine güveni varsa yapabileceği tüm işleri irdeler. Tabi bunların arasında sonradan vazgeçenler de olabilir ama biz onları hesaba katmıyoruz. Aradan ya kısa bir zaman geçtiğinde, ya da yaş kemale erdiğinde sonuca ulaşılır. Bazen de mutlu son olmaz ama edinilen tecrübe mutlaka kazandırır. Ona kimsenin kızmaya hakkı olmayacaktır. İzleyenler açısından eleştirmek kolaydır ama çare bulmak zordur. Arkasından atıp tutulur, gösterdiği çabayla ilgilenilmez. Çoğunluğun kaybettiği nokta ise budur. Yani eleştirel yaklaşan ama yapıcı olmayanlar, ikinci grup olarak ortaya çıkar. Para, olanak, düşünce ve destek vardır ama cesaret yoktur. Milletin eline bakar. Çevresinden yardım almazsa, felaket tellallığına başlar. Devlete atıp tutar, ekonomist olur, lafla peynir gemisi inşa ederek ufuklara açılır ama doğal olarak hedefi göremez. Önüne küçük ama hayali büyük fırsatlar çıkar, onları da küçük görür. Çünkü hayal kurmak bir kumardır onun için, kaybettikten sonra masadan kalkmak gerekmez.
Toplum olarak sabırsız bir milletiz. Üretme sabrı göstermek yerine, hazıra konmayı kâr bilmişiz. Oysa yavaş yavaş tüketirken bilinçsizce eldekileri de kaybediyoruz, farkında değiliz.
Sabrın neresindeyiz?
Bizler, okul sıralarındayken okuduğumuz kitapları, genelde vakit kaybı olarak görmüşüzdür. Geçmiş tarihin, bir marangoz ustasına ne faydası olacaktır. Edebiyat parçalayacağımıza el işi yapsak daha iyi olmaz mıydı? Başlarız tanjanta da kosinüse de… Yıllar geçer, bakarız ki tarihteki örnekler bize ders vermiş. Edebiyatımızla müşteri çekmişiz. Hesabı kitabı yaparken, matematiğin metotlarına defalarca başvurmuşuz. Hayat böyledir işte. Yani o ders kitapları hazırlanırken, aslında birkaç kişi bir araya gelip de “matematik ve tarih gibi saçma sapan şeyler öğretelim de öğrencilerin canları sıkılsın” dememişlerdir. Uzman kişiler toplanıp, hayatta neyin ihtiyaç duyulacağını hesaplamış, ona göre kararlar vermişlerdir. Seçilen yüksek okullara göre de uzmanlık dalları belirlenerek eğitimin yönü çizilmiş. Aslında yaşadığımız sürece eğitim ve öğretim hiç bitmeyecektir. Ta ki bu dünyadan göç edinceye kadar. Çünkü teknoloji çağında gelişime kulak tıkayanlar, kuyudan çıkmak için suyun dolması gerektiğini öğrendiğinde, kaynak çoktan kurumuş olacaktır.
Günlük hayatta kullanılan soğukkanlı olmak deyiminin kökü, sabırdır. Aza kanaat etmedikçe doyuma ulaşamayız. Telaş, insanı yanlışa sürükler. Aslında dua etmek de, sabrı öğreten diğer bir etkendir. Çünkü Allah’tan istediğimiz şey için dua ederken, beklemeyi öğreniriz.
Hoşlanmadığına sabretmedikçe, hoşlandığını ele geçiremezsin. (Hz. İsa)
Emre Türker
Birçok insanın hayatını bitiren kumar, zamanı katledenlerin sabırsızlığından türemiştir. Yenilen pehlivan güreşe doymaz. Kazanan da hırsa kapılır. Kolay para tatlı gelir ve daha fazlasını ortaya koymaya başlar. Sonuçta ikisi de kaybeder ama paranın mutluluk getirmediğini anlamak istemezler. En büyük kazanç, kumar fişlerini almak değil, emeğe yatırım yapmaktır. Birikim yoksa reklam yapmak da zor olacaktır. Ticarette kapı kapı dolaşmak, kendini tanıtmak, hünerini ispatlamak ise, en zorudur. Çoğu zaman dereyi göremeyiz ama paçayı sıvamaktan da geri kalmayız. Koşarak atladığımız yer aslında aklın oyunu olan seraptır. Ateş bizi kavurdukça yılana sarılır, yine kaybederiz.
İşsizlik; teknolojinin hızla ilerlediği bir ortamda, sayının aynı oranla yükselmeye devam ettiği bir belirsizliktir. Çalıştığımız işi kaybetme korkusu, emekliliği görünceye ya da görmeyi başarıncaya kadar devam edecektir. İşsizlikte iki grup vardır. Bunlardan ilki, işsiz kaldığı günden itibaren elindeki bütün imkânları ortaya koyan gruptur. Hiçbir şeyi yoksa bile fikirleri, parası ve cesareti varsa ticareti, kendine güveni varsa yapabileceği tüm işleri irdeler. Tabi bunların arasında sonradan vazgeçenler de olabilir ama biz onları hesaba katmıyoruz. Aradan ya kısa bir zaman geçtiğinde, ya da yaş kemale erdiğinde sonuca ulaşılır. Bazen de mutlu son olmaz ama edinilen tecrübe mutlaka kazandırır. Ona kimsenin kızmaya hakkı olmayacaktır. İzleyenler açısından eleştirmek kolaydır ama çare bulmak zordur. Arkasından atıp tutulur, gösterdiği çabayla ilgilenilmez. Çoğunluğun kaybettiği nokta ise budur. Yani eleştirel yaklaşan ama yapıcı olmayanlar, ikinci grup olarak ortaya çıkar. Para, olanak, düşünce ve destek vardır ama cesaret yoktur. Milletin eline bakar. Çevresinden yardım almazsa, felaket tellallığına başlar. Devlete atıp tutar, ekonomist olur, lafla peynir gemisi inşa ederek ufuklara açılır ama doğal olarak hedefi göremez. Önüne küçük ama hayali büyük fırsatlar çıkar, onları da küçük görür. Çünkü hayal kurmak bir kumardır onun için, kaybettikten sonra masadan kalkmak gerekmez.
Toplum olarak sabırsız bir milletiz. Üretme sabrı göstermek yerine, hazıra konmayı kâr bilmişiz. Oysa yavaş yavaş tüketirken bilinçsizce eldekileri de kaybediyoruz, farkında değiliz.
Sabrın neresindeyiz?
Bizler, okul sıralarındayken okuduğumuz kitapları, genelde vakit kaybı olarak görmüşüzdür. Geçmiş tarihin, bir marangoz ustasına ne faydası olacaktır. Edebiyat parçalayacağımıza el işi yapsak daha iyi olmaz mıydı? Başlarız tanjanta da kosinüse de… Yıllar geçer, bakarız ki tarihteki örnekler bize ders vermiş. Edebiyatımızla müşteri çekmişiz. Hesabı kitabı yaparken, matematiğin metotlarına defalarca başvurmuşuz. Hayat böyledir işte. Yani o ders kitapları hazırlanırken, aslında birkaç kişi bir araya gelip de “matematik ve tarih gibi saçma sapan şeyler öğretelim de öğrencilerin canları sıkılsın” dememişlerdir. Uzman kişiler toplanıp, hayatta neyin ihtiyaç duyulacağını hesaplamış, ona göre kararlar vermişlerdir. Seçilen yüksek okullara göre de uzmanlık dalları belirlenerek eğitimin yönü çizilmiş. Aslında yaşadığımız sürece eğitim ve öğretim hiç bitmeyecektir. Ta ki bu dünyadan göç edinceye kadar. Çünkü teknoloji çağında gelişime kulak tıkayanlar, kuyudan çıkmak için suyun dolması gerektiğini öğrendiğinde, kaynak çoktan kurumuş olacaktır.
Günlük hayatta kullanılan soğukkanlı olmak deyiminin kökü, sabırdır. Aza kanaat etmedikçe doyuma ulaşamayız. Telaş, insanı yanlışa sürükler. Aslında dua etmek de, sabrı öğreten diğer bir etkendir. Çünkü Allah’tan istediğimiz şey için dua ederken, beklemeyi öğreniriz.
Hoşlanmadığına sabretmedikçe, hoşlandığını ele geçiremezsin. (Hz. İsa)
Emre Türker
picture: deviantart
selam ne güzel bir yazı evet çokta haklısın bazı sölediklerinden sabretmeden hiçbirşeye sahip olamayız hayatımızda devamlı sabırla herşeyi yapmaya çalışıp yarının daha güzel olacağını hesaplıyoruz ama değişen ne var yarınlarda ? sabırda nereye kadar :)sevgiyle kalınız.
YanıtlaSilgüzel bir deneme,hayatın koşturmasından ve ileriyi düşünmekten,önümüzdeki güzel şeyleri göremiyoruz ve kaçırıyoruz sonrada pişmanlıklar oluşuyor sakin ve dediğin gibi sabırlı(hayatın akışı bıraksak)hayat daha yaşanılan bir yer olmaya başlar sevgilerle...
YanıtlaSilŞimdi tıpkı benim yaptığım gibi! Güzel bloğunuzun tüm yazılarını bir anda okuyup bitirmek istemek gibi sabırsızlığım.:)
YanıtlaSilTebrik ederim yazılarınız için ayrıca.
Adsız... Sabırsızlığa yaptığın şımartıcı yorum için teşekkür ederim :)
YanıtlaSil