11 Ekim 2009

Evde Bekleyen Biri

Henüz son sözü söylememiştim. Kapı ardına kadar açıktı. Belki koridordan ilerleyip saklandığın karanlıktan çıkacak ve bana gülümseyecektin. Belki de…

Şimdi bir kitapçının rafları önünde, kendimi arıyorum. Fantastik kitapları incelerken, hayatımdaki gizemin sırrını çözmeye çalışıyorum. Elimde, rüyamdaki beyaz adamın vermiş olduğu sihirli bir değnek var. Beyaz adamın bir şeyler mırıldandığını hatırlar gibiyim, o kadar...

Türk yazarları arasında geziniyorum. Eski toprakların kokusunu duyar gibiyim. Fakat biraz acılı, biraz dramatik, biraz da kederliydi sayfalar. Televizyon kanalları arasında atlamalar yaparken, kısa ağlamaklı ve acılı dramatik dizi reklâmları gösteriliyor ve genel izleyici, kulak kabartıyordu sesin geldiği yöne doğru. Çünkü biz geçmişten beri gözyaşlarını çok sevmişiz. Halen o geleneği devam ettiriyoruz.

Bilim ve teknik konuları üzerinde yeterli düşünceye sahip değildim. O yüzden icatların sayfalarındaki resimlere şöyle bir gelişi güzel bakınıp geçiverdim. Psikolojiye ayrılması gereken alanda bir gelişim ordusu dikkatimi çekti. Çoğu kitap gülümserken, depresyonu yenmek üzere reklâmı yapılan kitapların kapaklarındaki acılı suratlar, hoşuma gitmedi. Oysa bu raflardaki her şey gülümsemeliydi.

Birkaç kitap ismi not aldım. Bedenin dilini çözmekle işe başlayacak, sonra cilalı taş devrine geçecektim. Aklın ağzını sulandırıp boş bakışlarla dolanmak, dibi delik bir ceple gelmenin cezasıydı. Felsefi sulardan geçip aksiyonla oradan ayrılırken, geçmişten geleceğe bir zaman yolculuğu yapmıştım.

Şimdi dışarıdaki kuru kalabalığın gürültüsüne aldırmadan, başlangıç noktasına geri dönmeliyim. Koridorun ardında, karanlıktan çıkıp bana gülümsemesini bekleyecektim.

Kapının altından ışık süzülüyor ve derinden konuşma sesleri yükseliyordu. Belki bir televizyon gürültüsü, belki açık kalmış müziğin haykırışları, belki de başka bir şey. Terlemeye başlamıştım. Yüzüm eriyor ve damlalar halinde yere seriliyordum. Bunun sonunda ne vardı?

Kapıyı tıkladığımda sesler kesildi. İçeriye girmek istiyordum. “Açar mısın kapıyı?” diye seslendim. Kapı gıcırdadı. Hafifçe açıldı. İçerideki kasvetli gölge, “merhaba” dedi. Yüzüm değişmişti. Ona karşı sıcak olamıyordum.

Salona geçip üzerimdekileri çıkarırken gölge, karanlıkları topluyordu. Tek evde kalan, giderken karanlıkta bekleyen ve bana gülümsemeyen oydu. Gölge, evde bıraktığım son karanlıktı.

Yorgunluktan gözlerimi kaparken, o çoktan evin sınırlarını terk etmişti.

Emre Türker

Picture: deviantart

6 yorum:

  1. Çok fantastik, psikolojik bir yazı olmuş bu. Tüylerim ürperdi okurken inanır mısın?
    Gölgeler karanlıkları toplayan son izlerdir gerçekten de Emre..Bunu hiç düşünmemiştim.

    Etkileyici bir paylaşımdı. Eline sağlık..
    Sevgiler..

    YanıtlaSil
  2. Hüzünlü ama güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık :)

    YanıtlaSil
  3. Zeugma… Gölge, genelde kötü anlamlarda daha fazla kullanılsa da, o bir gerçektir. Görmeyi öğrendikten sonra, karanlıktakilerin zararı dokunmaz.

    küfkedisi… Hüzünden kurtuluş öyküsü daha uygun olur, hüznü sona doğru terk ediş var.

    HaYaL MeYaL…
    Harika kasvetli bir yazı mı?
    yoksa
    Harika, kasvetli bir yazı mı? :)))))
    Bu “oku da baban gibi, eşek olma” cümlesine benzedi :)

    YanıtlaSil
  4. AyŞeGüL KuŞ… Moral kadar arada bir hüzün de gerekiyor galiba. Sürekli moral dolu ve enerjik gezmek mümkün değil. Hüznü bilmeden veya tanımadan, sorunlara hazırlıklı olamazsın.

    YanıtlaSil