Karanlık bir savaş meydanının tam ortasındayım. Birbiri ardına gelen oklar, vücudumun çeşitli bölgelerinden ince titreşimlerle geçiyor. Kalabalık seslerin oluşturduğu uğultu, kararmaya başlayan toz bulutu içinde oluşan etkili şimşek, kokusuysa yanmış bir izmarit.
Denizin yaladığı benzerlerinden farklı kaya oluşumları, suya muhtaç kum şeklinde dağılırken, karanlık boşluktan içeriye giriyorum. Uğultuların duyumlardaki derin yankıları, tiz bir enstrümana dönüşüyor. Sıcaklığın kavurduğu toprak bölgesinden kurtulmuş çıplak ayaklarım, himaye altına girmiş aslan yavrusu gibi rahata eriyor.
Arkamdan gelenlerin ayak sesleriyle beraber, kalbim titrek bir kuş olmuş, nehirlerde çağlayan şelaleyi çağrıştırarak hızla akıyor. “Orada olduğunu biliyoruz” diyorlar. Beni neden aradıklarını bilmiyorum. Neden bu anlamsız kaosların tam ortasındayım? Şimşeklerin cezalandırdığı bulutun parçası değilim ben, güneşin arkadaşı beyazların yandaşı olmalıydım. Siyahı sevmek, sonunu bilmediğim karanlık kuyunun içine bakındığım için değil, gecenin sessizliğindeki huzuru bularak kelimelerle dans etmeyi benimsediğim içindir.
Kaynağı belirsiz delik parçasından sızan ışık çizgisi, gözlerini bana çevirmiş harika bir örümceğin şeklini görüntülüyor. Bendeki yeşeren cesaret, örümceğin sessiz bekleyişi değil, aklımda hissettirdiği rahatlama duygusuydu. Kimsenin tam olarak çözemediği o harika el işini sergilerken boşlukta, kanayan yarama derman oluyordu. Öyle seri şekilde çalışıyordu ki, ne amaçla saklandığımı unutuvermiştim. Bu mükemmel canlının amacı beni korumak mıydı, yoksa dostluk adına işaret mi veriyordu?
Gözlerimi açtığımda, kilometrelerce koşmuşçasına terlemiştim. Burnumdan dudaklarıma düşen ter damlacıkları, susuzluğumu arttırıyordu. Hayallerle gerçek arasında kaldığım hararetli bir ortamda, bu eşsiz mucize gözlerimin tam önünde duruyordu. Yüzümü karşısına alarak havada asılı kalmış, telaşlı nefesimden ötürü hafifçe sallanıyordu. Bendeki şaşkınlık ve rahatlamanın ardından dakikalar geçtikten hemen sonra, uyku arası molada ortaya çıkan bu eşsiz gerçek, sessizce tavan arasına geri dönmeye başlamıştı. Biraz sonra korku ve şaşkınlığımdan eser kalmayacak, gözlerimi yeniden kapatırken derin bir huzura dalacaktım.
Aradan yıllar geçmişti. Yerde bir örümcek dolanıyordu. Yanımdakilerden biri onu öldürmek için hamle yaparken, ansızın kollarına yapıştım. “Bekle!” demiştim. İçimden geçenler, onu korumak için hislerimle beraber kelimelere dökülmüş, sözlerimdeki titreşim narin bedenine dokunmuştu. Örümcek, sessizce ayak parmaklarımın uçlarına doğru yanaştı. Onu incitmeden yerden kaldırıp pencerenin kenarına koydum. Hislerim, farklı bir ağ üzerinde yeniden birleşeceğimizi işaret ediyordu. Sanki bunu onaylarcasına bekledi ve sonra gitti.
Emre Türker
Denizin yaladığı benzerlerinden farklı kaya oluşumları, suya muhtaç kum şeklinde dağılırken, karanlık boşluktan içeriye giriyorum. Uğultuların duyumlardaki derin yankıları, tiz bir enstrümana dönüşüyor. Sıcaklığın kavurduğu toprak bölgesinden kurtulmuş çıplak ayaklarım, himaye altına girmiş aslan yavrusu gibi rahata eriyor.
Arkamdan gelenlerin ayak sesleriyle beraber, kalbim titrek bir kuş olmuş, nehirlerde çağlayan şelaleyi çağrıştırarak hızla akıyor. “Orada olduğunu biliyoruz” diyorlar. Beni neden aradıklarını bilmiyorum. Neden bu anlamsız kaosların tam ortasındayım? Şimşeklerin cezalandırdığı bulutun parçası değilim ben, güneşin arkadaşı beyazların yandaşı olmalıydım. Siyahı sevmek, sonunu bilmediğim karanlık kuyunun içine bakındığım için değil, gecenin sessizliğindeki huzuru bularak kelimelerle dans etmeyi benimsediğim içindir.
Kaynağı belirsiz delik parçasından sızan ışık çizgisi, gözlerini bana çevirmiş harika bir örümceğin şeklini görüntülüyor. Bendeki yeşeren cesaret, örümceğin sessiz bekleyişi değil, aklımda hissettirdiği rahatlama duygusuydu. Kimsenin tam olarak çözemediği o harika el işini sergilerken boşlukta, kanayan yarama derman oluyordu. Öyle seri şekilde çalışıyordu ki, ne amaçla saklandığımı unutuvermiştim. Bu mükemmel canlının amacı beni korumak mıydı, yoksa dostluk adına işaret mi veriyordu?
Gözlerimi açtığımda, kilometrelerce koşmuşçasına terlemiştim. Burnumdan dudaklarıma düşen ter damlacıkları, susuzluğumu arttırıyordu. Hayallerle gerçek arasında kaldığım hararetli bir ortamda, bu eşsiz mucize gözlerimin tam önünde duruyordu. Yüzümü karşısına alarak havada asılı kalmış, telaşlı nefesimden ötürü hafifçe sallanıyordu. Bendeki şaşkınlık ve rahatlamanın ardından dakikalar geçtikten hemen sonra, uyku arası molada ortaya çıkan bu eşsiz gerçek, sessizce tavan arasına geri dönmeye başlamıştı. Biraz sonra korku ve şaşkınlığımdan eser kalmayacak, gözlerimi yeniden kapatırken derin bir huzura dalacaktım.
Aradan yıllar geçmişti. Yerde bir örümcek dolanıyordu. Yanımdakilerden biri onu öldürmek için hamle yaparken, ansızın kollarına yapıştım. “Bekle!” demiştim. İçimden geçenler, onu korumak için hislerimle beraber kelimelere dökülmüş, sözlerimdeki titreşim narin bedenine dokunmuştu. Örümcek, sessizce ayak parmaklarımın uçlarına doğru yanaştı. Onu incitmeden yerden kaldırıp pencerenin kenarına koydum. Hislerim, farklı bir ağ üzerinde yeniden birleşeceğimizi işaret ediyordu. Sanki bunu onaylarcasına bekledi ve sonra gitti.
Emre Türker
picture: deviantart
Yazını okurken hayal dünyana daldım, aslında ne olursa olsun güzel cümle kurabiliyorsan insanıda etkileyen odur. Konuya zevk veriyor. Aaslında önemli olan konu değilde hayal gücün. Belkide bunu yansıtmak istiyorsun, neyse çok konuştukça saçmalayacağım..
YanıtlaSilScreaming_Silence... Eğer bu yorumların saçmalamalarınsa, çok sevdiğimi belirtmek isterim, gerçekten :) Çünkü doğal ve anlamlı.
YanıtlaSil