08 Haziran 2009

Bazen Hissetmek Gerek

Odama kapandığım standart günlerden biriydi. Arkadaşlarıma mailler gönderip, gelen posta kutumdaki yazıları okuyordum. Bir süre öyle dalmışım ki, ekran koruyucum girdi devreye. Seçilen şekil, akvaryumdu. Görüntüdeki balıklar, belli çizgide dolanıyorlardı.

Düşündüm.

Balıkları besleyemiyordum. Ayrıca o küçük hayvancıklar hiç büyümüyordu. Belki canlı olmadıkları için ölmemeleri avantajdı ama sevgi adına hiçbir duygusal an yaşatmamışlardı bana.

Gece yatmadan önce, tüm dostlarıma mektup yazdım. Zarfların üzerindeki yapışkanlı yüzü, dilimle ıslatıp yapıştırdım. Yazdığım kalem, kokulu kalemlerdendi. Mektubu açıp kâğıdı eline aldıklarında, hafif damla sakızı kokusunu hissetsinler istiyordum.

Sabah erkenden postaneye gidip sıra bekledim. Sonra hepsini, ayrı şehirlere, ayrı ülkelere yolladım.

Eve dönmeden önce, bir akvaryum ve çeşitli yavru balıklar satın aldım. Artık onlar bana ait, sevgimi gösterebilirim. Gerçek ve sıcak…

Bilgisayarlar, her türlü resmi gösterebilir bize. Ama duyguyu yaşatamazlar. Çiçeği görüyorsanız, kokusunu hissedemezsiniz. Güneşi görüyorsanız, sıcaklığından yararlanamazsınız. Sevdiklerinizle konuşursunuz ama onlara sarılamazsınız.

Öyleyse, dokunma duyusunu korumak için, bazı günler teknolojinin düğmelerini kapatın ve evden çıkın. Yaşamak için, hissetmek gerek.

Emre Türker

Picture: deviantart

11 yorum:

  1. Süper bi analiz yüreğine sağlukk:) hehe

    YanıtlaSil
  2. aynı noktadayım günlerdir... sonsuz keyif aldığım sohbetlerin gecelerinde hep eksik kalan bir şeyler oluyordu... sonunda dedim ki iyi güzel de, bazen dokunmak gerek :)

    YanıtlaSil
  3. sabah sabah aldım mektubunu sevgili Emre.. El yazından belliydi halet-i ruhiyen..Böyle yazılan mektupları özlüyor insan.. Gerçek olan birşeyler kalmalı insanın hayatında.. En kısa zamanda mektubuna cevap yazacağım.. Sevgiler.. (Balıklarına selamlarını söyle ...)

    YanıtlaSil
  4. hepsine katılıyorum ama, balıklar çok çabuk ölüyor, alamıyorum o yüzden :( üzülürüm sonra..

    YanıtlaSil
  5. uçsuz bucaksız dağların manzarasına her gün bakardım okul duvarına oturup..
    sacede bahar ve kış yaşanan o yerde bir kahverengi bir beyaz olan dağlara tarlalara beyazken ayrımına varamazdım neresi bulut neresi tarla diye birleşirdi.

    bknz(((http://asyaselda.blogspot.com/2009/03/anne-objektifinden.html)))

    her ders sonu otururdum ve uzun uzun düşünürdüm ve hiç konusamadıgım insanlara mektuplar yazardım..

    robinson un topu arkadaş yaptığı gibi bende hiç tanımadığım insanlara mektup yazarak kurtulurdum beynimin içten içe beni yemesınden:):)

    bir ara tek bir insana mektuplar yazar oldum yaza yaza en yakınım o oldu sonra ne mi oldu :)

    ben yazarken oda karşı dağın arkasındaki lojmanından bana yazarmış:)ilçeye inip okul kutuma baktıgımda anladım resmi yazısını ararken hem hademesi hem tek öğretmeni oldugum okulun..

    sıcacık sevgi dolu bir mektup buldum....


    öyle asılma tarzı bir mektup değil yanlış anlaşılmasın öykülerle eski tarihler atılmış ilk atandığım günlerde beni uzaktan izlendiğini hissttiren sevgi dolu mektuplar ....

    uzun süre postacının yeşil çantasına ihtiyaç duymadan MEB kutuları taşıdı bize kelimelerimizi...

    sonra bu mektuplar birer hafta arayla cevaplar yazılan defterlere dönüştürdü kendini.

    bir,iki,üç,dört.....defterler tükendi

    köy minübüsünde başlayan dağlar ardında görmeden duymadan sadece hissederek kelimelerle ,öykülerle yaşanan aşk

    yine bir öykü gibi

    yeni tayin olunan ile doğru çıkılan yolculuk öncesi otobüs penceresinde sallanan tek bir el ve bir damla göz yaşı ile sona erdi.....


    acaba tüm bunları bana bir dıt dıtt sesiyle gelen elektronık posta yada mesaj sesi yaşatabilirmiydi???

    YanıtlaSil
  6. Okumaya ba$ladığımda böyle bir sonuç ile kar$ıla$acağımı tahmin bile edemezdim.. Kafama çivi gibi çakıldı birçok $ey.. Acıdı ama güzel oldu..

    Te$ekkür ederim Emre, çok güzel bir yazı her zaman ki gibi.. Ellerine sağlık..

    YanıtlaSil
  7. olması gerekenleri bilerek üzerini örtüyoruz ısrarla... öyle haklısın ki öyle kılıflarımız var ki...

    YanıtlaSil
  8. bilgisayarlar her resmi gösterir ama bazen de duyguları yaşatır kanımca..
    teknolojiye bir yerde dur demekte haklıyız.herşey o kadar sanallaştı ki günümüzde reel olan hiç bir şey kalmadı gibi bir şey. sonumuz kötü yerlere gidebilir ..
    bu arada bemol , adresimi değiştirdim bilgilendirmek isterim seni
    önceden mucellacoskun.blogspot.com du
    şuan http://vitrindekimanken.blogspot.com a taşındım.
    haberin olsun :)

    teşekkürler yazı için.ellerine sağlıkk

    YanıtlaSil
  9. Çok ama çok haklısınız... Hiç kıvırtmadan yan çizmeden uygulamak gerek aslında dediğinizi.

    YanıtlaSil
  10. Mektuplaşmak ve mailleşmek adına yazılarım vardır. Mektupla gelen dost kokusunu bilir misiniz diye de bir yorum almıştım bu yazıma.

    Bu yorum her şeyi anlatır bence...

    YanıtlaSil
  11. ela gözlü virüs... Teşekkürler ;)

    Evren... Parçaları tamamlamak için, sohbetlere sıcaklık ekleyeceğiz.
    Eksik kalmasın gecelerin derinlikleri. Kelimelerin titreşimlerini hissetmek gerek. :)

    layya... Ne güzel bir yanıt o öyle layya.
    Evdeki eski kutuları karıştırırım bazen, öyle şeyler çıkar ki geçmişten, gülümserim.
    Sanal notlar ne kadar saklanabilir ki? Elle tutamazsın, arada bir aracı olmadan göremezsin onlarım.
    Bazı klasikler bambaşka.
    Not: Balıklar da sana selam söylüyor. Geçen aylarda yavruları oldu, onlar da gülümsüyorlar sana :)

    bi dost... Balıklar tecrübe işi. Ben ilk zamanlar büyük katliamlar yaşadım istemeden :(
    Sonra biraz işi geliştirdim, malzemeleri dikkatli aldım. Genelde su dengesinden ölüyor balıklar,
    gerekli ortamı sağlayınca üretim bile yapıyorsun. Hani gülü seven dikenine katlanır derler ya,
    akvaryum için ilk başlarda dikenler batıyor, sonra güllerin kokusunu duyuyorsun (biraz karıştırdım galiba :)

    asyaselda... Harikasın sen. :) O ne güzel duygusal yazı öyle.
    Köy kokusu, somutun soyutlaşmadan coşması ve hep bir titreşim olarak kalması kalpte.
    Benim kelimelerim, anlatımının yanında sadece fikir olmuş. Gerçekten çok etkilendim.
    Öykünün kahramanları, gerçeğin tatlarını hissettirince büyüyor okurun gözünde.
    Sen bu öykü içerikli yorumunla dev olmuşsun. Çok mutlu ettin beni, çok da duygulandırdın.
    Sevgi ve saygı hep seninle olsun. Teşekkürler asyaselda.

    Bugra... Bazı acılar, yemeğin tuzu gibi tat katar hayatımıza.
    Aslı acıdır belki ama ruhumuza ve onun etkilediği bedenimize ilaç olur acısı.
    Değerli yorumun için ben de sana teşekkür ediyorum.
    Gözlerine ve yüreğine sağlık...

    ay kopuğu(köpüğü)... Son yıllarda çevremize baktıkça, duygu eksikliğini hissedebiliyoruz.
    Bunların çoğu saygı ve sevgi yakınlaşmasını kaybedip kabuğumuza çekilmemizden kaynaklanıyor.
    Çevremizden gerekenleri almak yerine, hazıra konuyoruz. Bu nedenle de sofralarımız lezzetsiz oluyor.
    Danışma, görüşme, buluşma yok. Şimdi uzaktan kısa kelimelerle geçiştiriyoruz sohbetlerimizi ve bunun adına da görüşme diyoruz.
    Dediğin gibi, kılıfına uygun, teknolojik gelecekle soğuk bir yüzyıla doğru tam yol ilerliyoruz.

    principessa... Teknoloji işimizi kolaylaştırırken, bir yandan da yaşamayı, daha doğrusu insanı biraz bitiriyor.
    İnsan işini makineler alıyor, el işi çok gerilerde kalıyor. Bir gün tüm el işi çalışmaları antika niyetine ya da sanat eseri niyetine satın alabiliriz.
    Bizim yanlışımız, teknolojiyi insan hizmetine sokmak yerine, insanı teknolojinin hizmetine sunmak oluyor.
    Bazı şeyleri çok fazla yargılayamıyoruz. Biz de işleri çabucak ve düzgün yapan makineleri eminim yeri geldiğinde insana tercih ederiz.
    Niye mi?
    Sesi yok, çalışkan, söz dinler ve az masraflı. İnsan ise, söz dinlemez, yetinmez, çalışmaktan şikayet eder ve çok masraflıdır…

    Tamamdır principessa, yeni adresinde seni izliyor olacağım. Sürekli taşınma ama, yerine sahip çık :)

    esintiler... Benim bazı kararsız kararlarım vardır. “Yarından itibaren başlıyorum” lar hep vardır ama o yarınlara bir türlü ulaşamam. Gereklilik kipini düşünürüm, sonra neler kaçırdığımı ve neler kaçıracağımı. Finalinde uygulamaya geçerim. İşte o zaman, tamam dediğim andır. Bu da böyle olmalı sanırım, ertelenmemeli.

    immortalance... Keşke bu yorumun ve yazının bulunduğu linki verseydin, ulaşmak daha kolay olurdu anlattığın konuda. Haklısın, mektupla gelen emek verilmiş, çaba gösterilmiş bir dostluktur. Çocukluk arkadaşım vardı, şimdilerde pek görüşmüyorum ama hala dostumdur. Çocukken, birbirimize dergi gibi mektup yazardık. Fıkralar olurdu, şiirler, resimler eklerdik o kâğıtların içine. Kesip yapıştırmalar bile vardı. Hala unutulmamasının nedeni budur. Oysa maillerdeki iletileri ne çabuk silip ne çabuk unutuyoruz öyle değil mi?

    YanıtlaSil