Sabah güneşi gibi doğan açlığımızı bastıran duygulara sahip olamadıkça, gecelere ulaşmak zor olur. Ne arzular besledik biz doyumsuz, gönül mıknatısı gibi huzursuzlukları çeken kaoslarımızı…
Bir adam vardır gelip geçenlerin rastgelesinde, kovalardaki balıkların paylaşımını bekleyen. Adamın kirli tabağına, türü belirsiz yarı pişmiş ya da pişmiş ama soğumuş balıkları koyduğunuzda, afiyetle tüketir. Kısa süre nefsini rahatlatan bu doyum, zaman içinde ona yeni ve hazır beklentiler verir. Tabağını yeniden uzatır ve bir başka besini beklemeye koyulur. Bu böyle sürüp gider.
Aslında maharet, suyun kenarında bekleyen adamı doyurmak değildir. Ona bir olta vereceksin. Oltayla balık tutmanın inceliklerini öğretip, sabır dolu bekleyişin huzuruna erdireceksin. Öyle ki, bir süre sonra hangi balığın nasıl yakalanacağını öğrenecek, hangi balıktan ne zaman kısmetleneceğini bilecek ve tabağına kendi balığını koymanın tadına varacak. İşte budur gerçek doyum. Yoksa, açlığını suyla bastırmaktan farkı yoktur boş bekleyişlerin.
Emre Türker
Picture: deviantart
Çok güzel bir yazı,gerçi bu güne kadar okuduklarımın hepsi de güzeldi.Yüreğine sağlık Hayalbemol.
YanıtlaSilresmi pek beğendim hayalim bemolüm ^^
YanıtlaSilbeyaz mendil... Mahçup ettin beni.
YanıtlaSilvictoria... Ben de öyle, çizenin ellerine sağlık.
Hayalbemol,ben gerçekleri yazdım sana .Senin yazdıklarının çoğunda kendimi buluyorum.Sanki beni bana anlatıyor gibisin.Sevgilerimle
YanıtlaSilbeyaz mendil… Öyleyse ne mutlu bana. Çünkü ben anlattıklarımı, bir başkasının duygularının üstüne tam uyduğunda daha mutlu oluyorum. Senin gibi değerli blog dostundan üst üste harika sözler duymak bu geceyi bana daha anlamlı kıldı. Huzur dolu olarak sabahı bekliyor olacağım. Sevgiyle ve dostça kal, hiç eksik olma…
YanıtlaSil