
Ali, annesinin kendisine teslim ettiği listede bulunan malzemeleri almak üzere bir markete gider. Alışveriş sonrası hesabı ödemek için kasaya yanaşır ve ürünlerin üzerindeki barkotları makineye okutan kasiyerin kendisine söylediği fiyatı ödeyerek evinin yolunu tutar. Eve geldiğinde aldığı şeylerle fiyatları karşılaştırır ve kasiyerin, aynı peyniri iki kez makineden geçirdiğini görünce, köpürür. Markete tekrar geri dönerken, çok sinirlidir. İçeriye girer girmez kasadaki kadına bağırmaya başlar.
Şimdi iki yanıt üzerinde düşünelim.
-1-- Neden dikkat etmiyorsun kardeşim?
-
Özür dilerim beyefendi, makine aldığınız ürünü iki kere okutmuş.- Madem bu işi bilmiyorsun, neden orda oturuyorsun?
-
Bu tip hatalar olabiliyor, fişi o yüzden size veriyoruz ya!
- Bak bir de cevap veriyorsun.
-2-- Neden dikkat etmiyorsun kardeşim?
-
Neye dikkat etmiyorum, senin iki tane peynir almadığın ne malum!- Bana yalancı mı diyorsun?
-
Üzerinizde doğru adam diye yazmıyor ki!
- Ürün de senin olsun, para da. Allah belanı versin.
-
Söylediklerini aynen size iade ediyorum. Kötü söz, söyleyene yakışır.Bu tarz durumlarla ne çok karşılaşıyoruz değil mi? Herkes hata yapabilir. Kasiyerlerin işi gerçekten zordur. Kasiyerle aynı yerde oturduğunuzu ve akşama kadar ürünleri kasadan geçirdiğinizi hayal ederseniz, hata yapma riskinin ne kadar yüksek olduğunu az çok tahmin edersiniz.
Bir de şu var. Eğer kasiyer, kasadan ürünleri geçirirken peynirin fiyatını okutmayı unutmuş ya da makine o an miktarı algılayamamışsa! O zaman ne yapardınız?
Aslına bakacak olursanız, çevremde gördüğüm kadarıyla birçok insan, bunu kâr saymaktadır. “Bu da bedavaya geldi” diye gülümsemektedir. Özellikle bankalarda, veznedarın müşteriye verdiği para, kolay kolay geri dönmez. Gerçek yaşanan bir olaydan bahsedeyim. Adamın birine veznedar yanlışlıkla fazla para vermiş, durumu fişlerden fark edince müşterisini geri aramış. Adamın cevabı “o benim kısmetimmiş, parayı size getirmem” olmuş.
Bilmeyenler için söyleyeyim. Karşılığı olmadan aldığınız çoğu şey, size teslim eden tarafından ödenir. Kasiyer veya bankacı için bu, açık vermek demektir. Ne kadar fazla miktarda açık verirse, o kadar tutarı maaşından ödemek zorundadır. Bu sebepten, aylarca para kazanamayan kişiler olduğunu unutmamak gerekir.
Fatih Sultan Mehmet dönemindeki bir mahkemeye, padişahın görevlendirdiği iki papaz tanıklık eder. Davayı izleyen iki papaz, olayı hayretle padişaha anlatır. Durum şöyledir:
Tarla sahibi, ücreti karşılığında yerini alıcıya teslim eder. Yeni mal sahibi toprağı sürerken, alet bir küpe çarpar. Küpün içi ağzına kadar altınla doludur. Derhal altınları alıp, tarlanın eski sahibine götürür.
- Al bu altınları, bu senin tarlandan çıktı. Eğer toprakta altın olduğunu bilseydin, tarlayı bana satmazdın.
Eski mal sahibi, altınları almaz.
- Hayır, bu altınlar senin hakkın. Eğer altınlar benim hakkım olsaydı, sana satmadan önce ben bulurdum. Demek ki senin kısmetinmiş.
“Altın benim değil, senin” tartışması uzayınca, olay mahkemeye taşınmış. Mahkeme, çözümü farklı şekilde bulmaya çalışmış. Davalılardan birinin oğlu, diğerinin kızı varmış. Oğul ile kız tanıştırılmış ve gönülleri olunca, Allah’ın emri peygamberin kavliyle davalının kızı, diğerinin oğluna istenmiş. Altınlar ise, onlara düğün hediyesi olarak verilmiş.
Eğer almak kadar vermek bilinseydi, sorun yaşanma oranı oldukça düşerdi. Unutmayın ki, kaybeden taraf, bir gün siz de olabilirsiniz.
Emre Türker
Picture:
deviantart