07 Şubat 2011

Hırstan Gelen Geçici Körlükler, Aman Kalıcı Olmasın!

Çocukluğuma dair ilginç bir anım vardır. 9-10 yaşlarındaydım. Şimdiki şehrin kuru kalabalığı ve rahatsız edici gürültüsünden uzaktım. Rahatça gezebilir ve arkadaşlarımla dilediğim gibi oynayabilirdim. Neyse… Çok sevdiğim bir arkadaşımla, deniz kıyısına doğru yol almıştık. Fındık ocağından kırma bir sopayı toprak zeminde sürterek, arabacılık oynuyorduk. (Ucunda uzaktan kumandalı veya başka bir araç yok, sadece arabanın hayali var) Birden önüme kâğıt para çıktı. Paradan 6 sıfırın atılmasına gerek duyulmadığı, 10, 20, 50, 100 liraların değerli olduğu yıllarda, yerde duran para 50 lira. “aha, para buldum” der demez arkadaşım “demeeee, iyi lan ne şanslısın” dedi. Derken yolda bir tane daha. “lan olum 100 lira var burada” “heeeey”… Biraz daha ilerlerken o da ne. Bir tane daha 100 lira. “çok para oldu bu olum.”

Kâğıt paralar elimizdeydi ama biz onun ne kadar ettiğiyle değil, yolda daha ne kadar bulacağımızla ilgileniyorduk. En az 2 km daha yürümüşüzdür. Hatta yoldaki tozlu ve dikenli böğürtlen sarmaşıklarının arasını bile, “daha var mıdır acaba?” diye incelemiştik.

O parayı harcamadık. Korkmuştuk. Nedeni belirsiz bir para korkusu. Eve götürdük. Babam parayı alıp belediyeye teslim etmişti. O dönemler belediyeden bu tarz şeyler anons edilirdi. Ne de olsa, internet diye bir şey yok. Di-li-lum gibisinden bir uyarı sesi ardından “bir miktar para bulunmuştur, kaybedenin belediyemize başvurması rica olunur” sesi ve tekrar di-li-lum sesiyle biten uyarı… Paranın kaç lira olduğu, gerçek sahibinin ortaya çıkması adına söylenmez. Gelen kişi kaybettiği paranın miktarını belirtir, doğruysa alır gider.

O olayı hiç unutamam. Düşünsenize. Parayla neler yapabileceğimizi değil, içgüdüsel olarak daha fazlasını nasıl elde edeceğimizle ilgilenmişiz. Hatta sonunda onu teslim etmeye karar vererek, harcamayı akıldan bile geçirmediğimiz halde…

Birilerine bir şekilde bir yerlerden para gelir. Paranın geliş ihtimali arttıkça, heyecan artar. Daha fazlasını almak için risk hesaplanır. Yeniden, yeniden ve yeniden denemeler yapılır. Aslında birçoğunda sınır yoktur. O günün sınırı, muhtemelen diğer güne sarkar ve yeniden üst sınır belirlenir. Bu durumun akıbeti giderek belirsiz bir hal almaya başlar. Kimi gidenlerin peşinden koşar, kimi kalanların hayaliyle coşar… Ucundaki kıvılcımla beraber, hırstan bir körlük başlar.

Kendimden örnekle; çoğu zaman, elimdekinin kıymetini bilmek adına, var olanı da olmayanı da paylaşmaya çalışırım. Miktarın önemi yoktur. Bazen kullanılmış ama gerekli görmediğim kullanılabilir eşyalarımı, bazen çalışarak elde ettiklerimi veya limitsiz olarak sevgimi… Eğer doğru yere ulaşıyorsa, gidenler üzerinde pek durmam. Onlar gitmemiştir aslında, bir şekilde bizlere kazandırmıştır. Paylaşma hissimin köreldiğini/körleştiğini hissettiğim anlarda ise, hemen çocukluğum gelir aklıma. Tekrar tebessüm ederek, yoluma devam ederim. Hayat böyle daha güzel…

Emre Türker

Picture: deviantart

4 yorum:

  1. diğer adıyla doyumsuzluk işte..tamda benim bi süre önceki durumum..ama yok artık akıllandım..şükretmek varken...:)

    YanıtlaSil
  2. KaRaMeL dedi ki... İnsan aklı bazen kayıyor işte :) Bardak dolup taşsa da, belki taşma görüntüsüdür bizi yoldan çıkaran :) Her ne şekilde olursa olsun şükrü bulmuşsun ya, gerisi ders olur sorun değil.

    YanıtlaSil
  3. Bence çocukluk içgüdüsüyle peşine düştüğünüz o para size oyun gibi geldiğinden öyle olmuş. Kesinlikle hırsla ya da fazlasını elde etmekle ilgili değil...Sadece merak duygusu diyorum ben..Heyecan, adrenalin..
    Öyle ya, daha ne kadar vardır yola saçılan. Zaten harcamayı düşünmediğinizi de eklemişsin. Öyleyse??
    Bir de her baba yapar mı acaba götürüp parayı belediyede anons ettirmeyi, bu da var. Öyle bir babanın oğlu olduğunu da eklersek?

    Ayrıca son paragraftakileri yazmasan da ben aynen öyle olduğunu söyleyebilirdim sana, gerçekten...

    Güzel bir çocukluk anısıydı, keyifle okudum Emrecim.
    Ellerine sağlık...

    YanıtlaSil
  4. Zeugma… Herkesin ailesi değerlidir. Fakat ben bunu gerçekten yüreğimde hissediyorum. Babam, öz konuşmalar yapar benimle. Doğruluk ve değer yargısı, onun için her şeydir. Zaten karakterimiz, bakış açımız, sevgiyi yaşama biçimimiz ve inancımız, önce ailelerimizden, sonra çevremizden bize ulaşıyor. Senin o güzel hissiyatın da, değerli ailenin seni yetiştirme ve anlayışından, bundan hiç şüphem yok…
    Açgözlülükle ilgili o kadar çok örneğim var ki! İKEA’ların fastfoodlarında musluktan akan soğuk/sıcak içecek sınırsızdır. Satın aldığın bir bardakla ne kadar içersen iç, kimse sana karışmaz. İşte o arada bir çocuk elinde 2,5 lt boş pet şişesiyle geliyor. “abi bunu doldursana” diyor. Durumun nasıl olması gerektiğini ona anlatmaya çalışırken, babası gelip çocuğunun elinden şişeyi aldı. Musluğa dayadı ve ağzına kadar doldurup gitti. O çocuğun gelecekte nasıl olmasını beklersin ki?

    Kelimelerin, düşüncelerin, değerli yorumların keyif veriyor Zeugmacım. İyiki varsın. Sevgiler.

    YanıtlaSil