04 Aralık 2008

Şiddet Kavramına Filmlerin Etkisi

Şiddet filmleri sayesinde, toplumda acımaktan yoksun seri katiller yetişebilir mi? Yoruma açık bir düşünce gibi görünüyor. Fakat, çocukların gelişme dönemi içerisinde, ailesinden aldığı bilgi ve eğitimin, kişiliğinin gelişmesi ve pekişmesinde büyük bir etkisi olduğu şüphe götürmez gerçektir..

Kaliforniya’da şiddet eğilimi gösteren çocuklara, işkenceye uğrayan insan figürleri içeren filmler izletilerek, kişinin acı çektiği gerçeği öğretilmeye çalışılıyormuş. Yani şiddet filmleri, belli bir eğitim sonrasında, kişiye taşkınlık yerine acıma duygusunu empoze ediyor. Fakat, bu bilinci almayan genç, izlediği dizi veya filmlerdeki suçluya özenme gibi çeşitli eğilimler gösterebiliyor. Gencin öncelikle karşısındakini anlayabilme düşüncesini, yani empati duygusunu iyice benimsemesi gerekiyor ki, şiddet içerikli filmler izlediğinde sinirsel yapısıyla değil, acıma, şefkat ve pişmanlık duygularıyla tepki verebilsin. Bu bana Stanley Kubrick’in, orijinal adı “A Clockwork Orange” olan “Otomatik Portakal” filmini anımsattı. Filmde şiddet uygulamaları nedeniyle hapse atılmış bir gencin, hapishaneden kurtulmak için gönüllü olarak bir deneyde kobay olmak istemesiyle gelişen olaylar anlatılıyor. Şiddet dolu çeşitli görüntüleri, adeta gözünü kırpmadan izlemeye zorlanan genç, özgürlüğüne kavuşunca şiddetten nefret eden ve şiddet ortaya çıktığında hastalanan bir kişiliğe dönüşüyor. Ama genç adamın geçmişi, bir türlü kendisini rahat bırakmadığı için, deneyde yeteri kadar başarı sağlanamıyor.

Kurbanlarına hayatın değerini öğretme gibi bir takıntısı olan, sadist bir seri katilin, kişileri hayat mücadelesinde ölümcül oyunlar oynamaya zorlamasını anlatan bir filmdi Testere. Bol miktarda kan, dehşet dolu tüyler ürpertici oyunlar, birbirini izleyen cinayet hikayeleri ve hepsinin birbiri ile bağlantıları. Şahsen izlediğimde tüylerim ürpermişti. Acıma duygusu ve heyecan, merakımla birlikte tempolu bir zaman geçirmiş oldu. Belki acı çektirmeyi seven biri olsaydım, katile büyük bir hayranlıkla bakacaktım. Ama bu bana, çevreye karşı daha dikkatli olmam gerektiği düşüncesinden öteye geçmedi. Bu hafta, Testere filmi ile biraz olsun bağlantılı, sevimsiz bir cinayet haberi yayınlandı. Filmdeki sahneyi uygulamaya koyacağını arkadaşlarına telefonla bildiren gözü dönmüş kıskanç gencin, kız arkadaşına yaptıkları ile ilgili bu haber, şiddet içerikli filmlere gözleri çevirdi. İzmir’in ilçesinde gerçekleşmiş bu olayın ayrıntılarına girerek yürekleri sızlatmak istemem. Çünkü İzmir’de yaşananlar bir gerçekti, filmlerde yaşananlar ise planlanmış bir çeşit kurgu. Peki, bu cinayetin azmettiricisi, Testere filmi miydi? Gerilim içerikli birçok filmi seven kişiler tanıyorum. Hiçbirisi de şiddet yanlısı değil. Hatta şiddet filmleri izleyip deşarj olanlar, şiddeti izleyip sinirleri gerilerek kolları kabaranlardan kat kat fazladır benim çevremde.

Bir test vardır, zaman zaman çevrede anlatılır. Bu hikayede, bir genç kız annesinin cenazesine gider ve orada daha önce hiç görmediği ve ismini bilmediği bir adama aşık olur. Fakat aradan birkaç gün geçer ve bir daha o adama rastlayamaz. Bir süre sonra genç kız, kız kardeşini öldürür. Polis nedenini sorduğunda cevaplar. Fakat sizce, neden kız kardeşini öldürmüş olabilir? Genç kız, kardeşinin cenazesine o adamın geleceğini umut ettiği için bu cinayeti işliyor. Sebep bu yani. Bu cevap ile düşünenlerin, öldürebilme zihniyetinde olduğunu Amerikan psikologlar keşfetmişler. Seri katiller, soruya direk olarak doğru yanıt veriyormuş. İlginç. Oldukça etkileyici gibi görünüyor.

Kişiler olarak, öncelikle yardımlaşmayı ve paylaşmayı öğrenmeli, öğretmeliyiz. Çünkü yardımsever oldukça, çekememezlik yada bencillik duyguları geri planda kalacaktır. Paylaştıkça, gülen yüzlerin etrafında çoğalacağına kişi büyük bir memnuniyetle şahit olacaktır.

Şiddet içerikli yayınlar iki çeşit olarak ayrılabilir. Birincisi, şiddeti yargılayan, acı çekmenin ruh halini yansıtan yayınlar, ikincisi ise, şiddete yönlendiren, mafya, terör ya da hırs ile intikam almayı benimseten yayınlar. Ne yazık ki ikinci seçeneği, son zamanlarda daha çok izliyoruz.

Ruh yapısı hasta olmadığı sürece, kişinin duyguları ve hayata bakış açısı, izlediklerinden çok, izlediği şeyleri yorumlamasını sağlayan çevresinden gelişir. Hayatı iyiye yormaya başladıktan sonra, her yol hayırlara vesile olacaktır. İzlediklerimiz ise, boş vakitlerimizi değerlendirebildiğimiz aktivitelerden öteye geçmeyecektir.

Emre Türker

picture: deviantart

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder