Külkedisi Sindrella masalını bilirsiniz. Üvey annesi ve üvey kardeşleri tarafından hor görülen Sindrella’nın yardımına peri annesi koşar. Balkabağını faytona, fareleri atlara ve kertenkeleyi de fayton şoförüne çevirerek onun emrine sunan peri anne, Sindrella’nın eski yırtık kıyafetlerini muhteşem bir kostüme dönüştürür. Fakat bilinmesi gereken en önemli şey, sihrin gece 12’de sona erecek olmasıdır. Sonuçta muhteşem gecede göz kamaştırarak gözleri üstüne toplayan ve erkenden balodan ayrılarak kaybolan Sindrella, prens tarafından mutlaka bulunacaktır…
Sindrella prensi güzelliğiyle mi büyüledi, yoksa gösterişiyle mi? Sorumuza uygun olarak düşünüldüğünde bu masal, Nasrettin Hoca’nın kürk hikâyesine benzer. Hocayı davette üstün gösteren kendisi değil, kıyafetidir.
Yıllar önce Bodrum’da, plaj kıyafetlerimizi değiştirmediğimiz için bir gece kulübüne alınmamıştık. Oysa yanımızda bir helikopter sahibi vardı ki, içeride eğlenen çoğu kişiden çok daha fazla para harcayabilecek, bahşişleri cömertçe saçan, sosyetik kavrama göre çok daha elit biriydi. Fakat bizi içeriye almamak için “dolu kardeşim” diyen şişme balonlara gülüp geçmekle yetindi.
İsveç’te bir fast-food pizzacı serisinin sahibi Okan abimiz, karnını doyurmak için Türkiye’deki gösterişli restoranlardan birine girmek ister. Kıyafetine beğenmedikleri için onu içeriye almazlar. Oysa Okan abimiz, istese restoranı bile satın alabilecek güçtedir.
Ne anlamda etkilemeye çalışıyor ve ne anlamda etkileniyoruz? Çok sevdiğim geleneksel bir söz vardır. “Paranın ve imanın kimde olduğu belli değil”dir. Bugün “ben insan sarrafıyım, bu adamda alıcı tipi yok” diyerek ilgilenmediğiniz kişi, yarın çalıştığınız dükkânın sahibi olabilir. Kimse bunun garantisini veremez. Kariyer ve paraya sahip, gücü özveriyle elde etmiş birçok kişi, parayı saçarak çevrede canlı tiyatro yapmaz. Parasını ve kariyerini dile dökenlerin çoğu, zaten yarardan çok zarar getirir.
Dışarıdan yansıyan yakamoz parıltıyı değil, içerideki ışığı görmeye çalışın. Çünkü o sizi daha fazla aydınlatacaktır.
Emre Türker
Picture: flickr
"Dışardan yansıyan parıltıyı değil, içerdeki ışığı görmek"
YanıtlaSil"Parayı ve kariyeri dile dökmenin yararsızlığı"
Çok güzel bir paylaşım!
Aslında bu anlattığın örnekler çok sık oluyor ve bana öyle geliyor ki paraya doymuş insanlar asıl "kürke" önem vermeyenler oluyor.
YanıtlaSilYani ya çok salaşsın ya da çok zengin; ikisinde de üstündeki kıyafeti umursamıyorsun. Arada kaldıysan, sürekli bir mekana girebilecekmiş gibi giyinmen gerekiyor.
Bana birden böyle geldi :)
yazmadan duramadım.. çok zekice sindrelladan nereyeeeee:))
YanıtlaSilama maalesef doğru ye kürküm ye diye boşuna dememişler
çooook eskiden hatta küçükken:)) beymen de çalışmıştım 2 yıl kadar, ankara'da
o zaman bu lafın gerçek anlamını anlamıştım parayla imanın kimde olduğu belli değildir..
doğru söze ne denir 10 numara yazı olmuş
Süper bir yazı. Çok ama çok beğendim..
YanıtlaSilEn alttaki iki cümleyi aldım yine izninle ''özlü söz'' olarak Emre...
Bir de ek yapayım izninle.Kapıdan uygun giyinmedikleri için döndürülenler gerek görgü gerekse maddi açıdan uygundular, ama alınmadıler, değil mi?
Peki ya cebinde beş para olmayan ve de sadece süslenip püslenip gelmiş özünde kaba saba ve görgüsüz biriyse? Asıl sakat olan böyle bir durumken her daim yapılan senin anlattığın şekilde olanı....
Asıl öylelerin kontrolü yapılsa ya!!
Benim de konuyla bağlantılı çok sevdiğim bir söz var : "İnsan kıyafetiyle ağarlanır , davranışlarıyla uğurlanır" :)
YanıtlaSilMaalesef "ye kürküm ye" , dış görünüşe önem veriyoruz ve insanlara olumlu yada olumsuz bir önyargı ile yaklaşıyoruz ilk görüşte .
alizafersapci… Önemli cümleleri yakalamışsın Ali.
YanıtlaSilBellatrix… Zaten kıyafet maskesiyle flaşların önüne çıkmayanlar, geri planda flaşları yönetirler. Çünkü göz kamaştıran yakamozların tiyatro sahibi onlardır ve oyunculardan para kazanırlar. Oyuncular sahneyi terk ettiğinde ya da yerine başka oyuncular geldiğinde, tiyatro sahipleri para kazanmaya devam eder. Kıyafetler güzeldir ama kukla olanlar için değil, ipleri ele alanlar için…
Meltem… Sıcak satışın içinde yer aldıysan, müşteriyle bire bir temaslarda bulunduysan, ne demek istediğimi zaten daha iyi anlıyorsun. Hani “anlatılmaz yaşanır” denen şeyler. Şekilcilik, sonradan görme ifadesiyle birden parayı bulanlara kullanılan bir laftı, şimdi gelenekselciler sonradan görme ifadesiyle yargılanıyor. Ne diyelim, devir değişiyor. Sanırım ne dışında kalacaksın, ne de tam ortasına atlayacaksın. İzle ve gör, sonra yorumla mantığıyla hareket etmek en doğrusu…
Zeugma… “Emre’den özlü sözler”i itinayla saklaman, beni memnun ediyor. :)
Anlattığın parasızlar, konunun sonunda bahsettiğim “parayı dile dökenlerin parasız olanı” diyebiliriz. Almanya’dan bir dostum gelmişti. Onun anlattığı bir anı var. Bir aile, bulunduğu muhitte çok zengin ve erişilmez olarak tanınıyor. Dışarı çıktıklarında en lüks yerlerde yiyor ve en pahalı kıyafetleri giyiyorlar. Fakat bu ailenin durumu, dışarıdan göründüğü gibi iyi değil. Çünkü tüm paralarını gösterişe harcadıkları için, gerekirse evden dışarıya çıkmayıp aç aç oturuyorlar. Çok ilginçti değil mi?
Dışavurum… Söz gerçekten çok sağlam… Hani tüm anlatılan konu ve yapılan yorumlara, bir son nokta gibi oldu. Albert Einstain’ın söylediği bilinen “önyargıları yıkmak atomu Parçalamaktan Zor” ifadesi, ilk görünüşe insanoğlunun değer yüklemesini iyi anlatıyor. Bazen çok duygusal olduğumuz gibi, bazen de insaf denen şeyin zerresini bile maalesef taşıyamıyoruz.