İşleyen demir pas tutmaz. Hayatı boyunca düşünmekten, hayal kurmaktan ve uygulamaktan vazgeçmeyenler, yaşam için önemli izler bırakır. Gerek öğüt dolu sözleriyle, gerek fayda içeren soyut veya somut fikirlerle, geride kalanlara kolaylık sağlarlar. Bu tip kişilerin unutulması zordur. Öyle ya; bugün son nefesinizi verseydiniz, aileniz ve yakınlarınız dışında sizi kim hatırlardı? Bu soruya hangi biriniz net ifadeyle “düşüncemi benimseyenler”, “şirketimdeki çalışanlar”, “yardım eli uzattıklarım”, hatta “icatlarımı bilen herkes” gibi yanıtlar verebilir?
Yaşayan toplumun büyük çoğunluğu, hazır yiyicidir. Bu sözlerle anlatılan, asalaklık değil elbet. Başkalarının fikirlerini uygulayan, onların izinden giden, yeni bir başlangıçtan korkanlardır. “Memur zihniyeti”, buna en uygun sözdür. Çünkü genel anlamda düşünülen; “işini yap, başka şeye karışma” “işten eve, evden işe” “garanti iş” tarzı düşünceler, bunu ifade eder. Devlet memurluğu, ortalama yaşam standartları içinde önemli bir görevdir. O nedenle anlatımdaki zihniyet mecazi olup, memuru hedef almaz. Anlatmak istenen şey, farklılık arayışındakilerin düşüncesiyle alakalıdır. İleriyi görmeye çalışan, her noktaya ayak basan ya da üzerinde düşünülmeyen alan bırakmayanlar, yaşamda pek nadir görülen kişilerdir.
İster memur ol, ister işçi,
İster zor geçinen biri ol, ister çalışan veya patron,
Ama asla aklını kullanmaktan vazgeçme…
Spor yaparak, düzenli beden aktiviteleri ve besin takviyesiyle, kaslarını geliştirirsin. Buna eşdeğer olarak;
— Bulmaca ve oyunlarla, aklını zinde tutarsın.
— Kitap okuyarak, kelime haz(ine)neni geliştirir, düşünce ufkunu genişletirsin.
— Yazarak, öğrendiklerini pekiştirir, uygulamada kolaylık sağlarsın.
Fakat bunların hiçbirini yapmazsan; hantal, keyifsiz, stresli, sürekli dinlenme ihtiyacı duyan, televizyon aşığı biri haline gelirsin. Kullanılmayan akıl, fikir, düşünce ve zihin gibi beyinsel kavramlar, zamanla körelir. Araştırmalar, düşünsel anlamda kendini geliştiren ve yaşamında mutluluk arayanlarda, Alzheimer hastalığı (hareket, düşünce ve zekâ işleyişinde bozulma, gerileme.) riskinin azaldığını göstermektedir.
Ünlü düşünürlerden Sokrates’in, “Bildiğim tek şey varsa, o da hiçbir şey bilmediğimdir” cümlesini hatırlayalım. Hayatta öğrenme işi, mezara kadar devam eder. Bazı insanların yaşamdaki son sözleri, onların veda ederken bile düşündüğünü gösteriyor. Hayat; öğrendikçe güzel, bildikçe anlamlı, uyguladıkça daha kolaydır.
Emre Türker
Picture: flickr
Çok güzel bir yazı, teşekkürler
YanıtlaSilHayata hep bir çocuk gibi merakla bakmak, öğrenmek üzere, bildiğini var saymadan izlemek...
YanıtlaSilEda… Güzel yorum için teşekkürler.
YanıtlaSilAslı… Çocuklar tertemiz ve açlık çeken düşünceler taşırlar. Sosyal ortamlar onları içlerine doğru çektikçe, yalan doğru sözler ve görüşlerle kirlenirler. Ağlayan çocuğa bir balon armağan ederek güldürebilirsin, ama hüzünlü bir yetişkini gülümsetmek zordur. Keşke çocuklar gibi olmayı başarabilsek.
Okumakve ogrenmek benim icin her zaman aclik denizinde atilan bir kulac daha olmustur Asla doyumu olmayan Cok da faydasini gordum ve daha da gorecegime inaniyorum// Yazi cok guzel olmus yuregine saglik
YanıtlaSilSağlıklı yaşam, zinde bir vücut adına nasıl ki spor gerekiyorsa ve üstüne üstlük endorfin salgılayarak mutlu olunuyorsa beyne de spor (jimnastik) yaptırılmalı tabii.. Ki sağlıklı kalsın, hatta daha daha zeki olabilelim..
YanıtlaSilBir de benim aklıma liderler gelir 80 yaş üzeri..Rahmetli Ecevit,Demirel, Erbakan vb. Hafızaları ne kadar güçlü. Keza Tema Vakfı Başkanı Hayrettin Karaca 88 yaşında ve bilmediği, hatırlamadığı şey yok.Hayretler içinde kalıyor insan. Onların yaşında köyde yaşayan bir ihtiyarı düşünürüm .Bildiği üç beş hatırasını bile unutmuştur çoktan..
Ne güzel anlatmışsın, her yönüyle sağlıklı, mükemmel bir insan olmanın yollarını..
Okuma anında bile insanın ufku açılıp aklına neler neler geliyor..
Teşekkürler Emre:)
Denise… Öğrenmenin sonu yok, yani ne şimdiye kadar yazılanları, ne yazılacakları, hatta ne de dünyada bir gün içinde kelimelere dökülmüş kaynakları bilmek, görmek mümkün değil. Öğrenme açlığı, her zaman cebi doldurmaz, fakat kalbi ve zihni doldurur. Hayatın kaynağına götürür, anlamanıza yardımcı olur. Haklısın. Öğrenmeye açlık çektiğin an, doyum zordur. Tıpkı insanın diğer varlıklara olan doyumsuzluğu gibi.
YanıtlaSilİnsan bir süre sonra, öğrenmede seçici olmaya başlıyor. Neler alınması gerekli, neler görülmese de olur, hissedebiliyor. İşte bir süre sonra sizi mükemmele götüren de o oluyor.
Zeugma… Köyde yaşayanlarla şehirde yaşayanlar, birbirini tamamlar parçalardan oluşuyor;
Köy insanı, gerçekleri üretmeye çalışırken hayalleri görmezden gelir. Sürekli hareket halindeki bedeni, sağlıklı ve dinçtir. Ayrıca sevgi dolu ve yalanda olabildiğince uzaktır.
Öte yandan şehir insanı, hayal kurarken çoğu zaman gerçeklerden uzaklaşır. Üretimden çok tüketimi destekler. Gerçekleri görmezden gelir. Sevgi kavramı monotonlaşmış, çıkar ilişkisine dönüşmüştür. Ne yediği değil, o anki kafasındaki açlık önemlidir, midye gidenleri düşünmez. Fakat bunu yaptıktan sonra, zayıflamak veya güçlü görünmek için spor yapar (gerekli olduğu için değil). Yalan her zaman vardır, ister beyaz ister siyah...
Eğer düşünen insanla üreten insan gerçekten anlaşabilseydi, bildiklerini paylaşma fırsatı olsaydı, ortaya mükemmel bir sonuç ve güç çıkardı.
Her anlamda kendini kullanacaksın, bu şekilde yaşamda var olursun. Can sıkıntısı nedir bilmezsin. Sana da teşekkürler Zeugmacım. Kelimelerin sonu yok, bizimkisi de bildikçe paylaşmak, paylaştıkça enerjiyi yaymak. Görüşmek üzere…