29 Mart 2010

Herkes Dizilerde Yaşıyor Hayatını

Günde en az 3 saat boyunca televizyonunuz açık kalıyorsa, hayatınızın tüm parçaları size ait değildir. Günün kritiğinin yapılması, akşam yapılabileceklerinizden kaçırdıklarınızı veya herhangi bir aktiviteden yoksunluğu, ancak televizyonu kapattıktan sonra anlayabiliyorsunuz. Önce kısa bir sessizlik oluyor. Biraz boşluk, can sıkıntısı ve sonunda düşünceler başlıyor. İşte o an, iyi ya da kötü kendinize geliyorsunuz.

Geçmişi ne kadar tanıdığınız, biraz farkındalık, biraz da yaşanmışlıkla alakalıdır. Eğer televizyonun 24 saat açık olmadığı dönemleri gördüyseniz, yaşamın hallerini karşılaştırma olanağına sahipsiniz demektir. Örneğin çocukluk yıllarında anne, gündüz vakitlerini komşularla geçirirdi. Akşamları aile gezmeleri olurdu. Çocuklara oyun ve oyuncaklarla hayallere dalar, aile fertleri kendi aralarında saatlerce sohbet ederlerdi. Her bireyin kendine göre özel bir hayatı vardı. Yani her yaşanmışlık kendine göre özeldi. Sohbetler sırasında anlatılanlar o kadar çeşitliydi ki, her seferinde yeni bir şeyler öğrenebilirdiniz.

Televizyon açık değilken, pencereden dışarıyı seyrederek sokaktan haberdar olurdunuz. Daha fazla kişiyi tanır, daha sıcakkanlı davranırdınız. Selam vermenin ve selam almanın önemini bilirdiniz. Gülümsemek için kişisel gelişim derslerine ihtiyaç duymazdınız. Psikologların görevini arkadaşlarınız veya aileniz devraldığından, farklı kişilerden yardım gereksinimi duymaydınız. Öyle ya, bunun bazı zararları da olurdu. Mesela tavsiyeler amatör olduğundan bünye hatalara zorlanır, fakat bundan gerekli dersleri de almasını bilirdiniz.

Bu tarz bir konuşma sırasında, Figen Türker'den beğenerek not ettiğim bir söz: “Herkes dizilerde yaşıyor hayatını…"

Şimdilerde biraz durum tersine gidiyor. Her şeyden haberdar olduğumuzu zannediyor ama kapı komşumuzdan bihaber (habersiz) yaşıyoruz. Hayatımız dizilere göre programlanıyor. “O akşam olmaz, TV’de en sevdiğim dizi var” gibi cümleleri sık duyuluyor. Birilerini anlatmaktan çok, televizyon programlarındaki dramatik sahneler üzerinde tartışıyor, soyut kavramlara gözyaşı döküyor, somutları görmezden geliyoruz. Hayatta sanki bir şeyler gittikçe eksiliyor. Kaynakları doğru tüketemiyor, bu nedenle gittikçe tükeniyoruz. Merak ediyorum da, bu dip nereye kadar gidecek…

Emre Türker

Picture: deviantart

7 yorum:

  1. Çok beğendim yazını.Kendi hayatlarımıza bir şeyler eklemeden, düzene koymadan başkalarının hayatlarını yaşıyoruz dizilerle ya da magazinle.her şey normal gelmeye başlıyor ve bir çok değerimizi yitiriyoruz maalesef.Bence bu kadar uyuşturulmuş beyinlerle çocuklarımıza da örnekleri böyle sergiledikçe uzun yıllar sürecek.

    YanıtlaSil
  2. Sabah uyanınca ilk iş TV yi açmak. Sonra yatana kadar dır dır konuşacak.
    Konu komşudan bihaberim bu ara. İnt başında otururken bile renli cam hala konuşuyor.
    Siyah beyaz televizyonumuzun olduğu, kumandamızın olmadığı, trt den başka kanalın olmadığı günleri iyi biliyorum.
    Hayatımız ya doldu ya boşaldı. Bilmem ki ne demeli.
    O yılları gördüğüm için kendimi şanslı hissediyorum. Sokakta oynayabildiğim için.

    YanıtlaSil
  3. İşte bu yüzden güzel ya filmler ve kitaplar, sadece 1-2 gün yaşıyosunuz filmdeki olayı, ya da kitaptakini 3-5 gün.
    yok benim için dizi -mizi,
    bay geliyor bana ferhundenin acıklı acıklı bakıp 3 derin nefes sonrası "şevkeeeet,8 3 derin nefes daha) yakacağım sizi" demesinden.

    YA ÇOK PARDON UZAYACAK BENİM YORUM, SİZ GELİN BANA YAZIYORUM ŞİMDİ "YORUMDAN YAZIMI" ORAYA.....

    YanıtlaSil
  4. Ben tv yi bırakalı çok oldu
    öyle rahatım ki
    bi de ne çok zaman kalıyoe bana
    hayret ediyordum ilk tv yi bıraktığımda
    kolay değil aslında bırakmak
    sigarayı bırakmak gibi
    ama hani içip içip bırakan pek tiksinir ve içtiği yıllara lanet eder ya
    benim tv durmum dao boyutta görmeye tahammülüm yok
    abartıyor olabilirim
    ama memnunum bu abartımdan :)

    YanıtlaSil
  5. Dizginleri birilerinin ellerine verilmiş hayatlar demek oluyor bu aynı zamanda.
    Kanallar çok iyi farkında ve halkın nabzını tutarak çok iyi değerlendiriyor.
    Örneğin evlilik programları,yemek programları..
    Diziler için dünya para harcamaktansa bedava ve gönüllü malzemeyle saatlerce rating alıyorlar..
    Geçenlerde duydum.. 80 küsür yaşındaki babaanne torununa ::'' Bana Bihter'i aç !'' diye yalvarıyormuş..
    Düşüne biliyor musun Emre :))
    Tespitler süper ve yazı çok güzel olmuş yine..

    Ellerine sağlık....

    YanıtlaSil
  6. Kahve Keyfi... Medya hayatımızın içine kadar işliyor. Ben sadece kanalları suçlu bulmuyorum. Çünkü çeşit çeşit kanal mevcut. “Eğitim programları yapmıyorlar” tartışması geride kaldı. Her bünyeye hitap eden kanal var ama en çok seyredilenler, yine MERAK uyandıran magazinsel, faydasız, bayatlamış eğlence anlayışı. Tekrar tekrar spotlarla, ışıklanmalarla yıkanmış beyin oyunları. İşte biz halen bunları tercih ediyoruz.
    Çocuklara bir şeyin yanlış olduğunu söylemek için onu yapmamak lazım. Ailelerin “sigara içme kötü” derken sigara tüttürmesi ne derece zıtlık oluşturuyorsa, bu da öyle bir şey.

    Newbahar… Saflık derecesini yakalamış olmakla eşdeğer bir geçmiş yaşadık. Teknolojinin yalnızlaştırması zaten büyük sorun. Okullarda medya okuryazarlığı derslerinin planı, bunu kontrol altına almak için yapılıyor. Doğru malzemeyi doğru yerde kullansak, sorun biraz olsun çözülür sanırım.

    Çalışkan Arı… Çocukların televizyonla büyümesi, kendilerini ifade etmeleri konusunda sorunlu yetişmesine neden oluyor. Çocukların TV’ye ilgisi nedeniyle, fazla yaramazlık yapmamaları için çizgi film açılıp karşısına dikiyorlar. Fakat sonrasında çocuk hayal gücünü kaybediyor.
    Çocuklarınızı TV’den olabildiğince uzak tutun.
    Lakabımı blogunda düzeltmişsin, özür dilemene gerek yoktu sevgili çalışkan arı :)))

    Yazgüneşi… Aslında hiç abartmıyorsun. Televizyondan uzun süre kopmuşluğum ve yaklaşık 1 yıldır bırakmışlığım var. Gerçi sabah haberleri benim için halen önemli. Onun haricinde pek programlara dalmıyorum. Zaten reklâm seyretmekten beynimiz uyuşuyor :)
    Gerçekten ne kadar çok vaktimiz olduğunu tv’yi kapatınca anlıyoruz. Düşünsene, tv olmasa ne kadar süre aynı yere bakarak oturabilirsin ki!

    Zeugma… 80 küsürlü kadına çok güldüm :)))) Fakat inanabiliyorum. Çünkü belli dizileri izlemeyene çok garip bakıyorlar. Mesela bana şöyle diyorlar. “Aaaaaa, inanmıyorum, bir kere izle. Çok farklı.” Veya “o diziyi hekes izliyor be abi, hangi çağda yaşıyorsun” Garip, çünkü ben çağı daha iyi yakaladığımı düşünüyorum. Çünkü artık farkındayım.
    Yapımcı zaten ev kadınlarının üzerine çalışıyor. Bir tv programı yapımcısı bana “Türk seyircisinin %70’i kadın, öyle olunca kadının üzerinde yoğunlaşıyoruz” demişti. Halkın merak duygusunu müthiş sömürüyorlar Zeugmacım.

    YanıtlaSil