Her nesil, bir öncekinden daha farklı. Hiç olmadık sorular soran çocuklar, inanılmaz icatlar, ilerleyen teknoloji vs. Bu olanlar, insanın gittikçe zekâ katsayısının arttığı anlamına mı geliyor?
Geçmişe bir bakalım. En büyük keşifler ve tanınmış en büyük eserler ne zaman ortaya çıkmış? Büyük keşifler, daha çok 18. 19. yüzyılda, Ortaçağ Avrupa’sında ve onun son dönemlerinde, zor koşullar altında, bilime verilen değerin öncülüğünde gerçekleşmiş. Leonardo da Vinci, Pablo Picasso, Galileo, Isaac Newton, Michelangelo vs. Dönem içinde bilime verilen önem, birbiri ardına yeniliği getirmiş.
Daha önceki dönemlerde ise, daha çok düşünürler dikkat çekiyor. Platon, Sokrates, Aristoteles, Konfüçyüs vs.
Her dönem, kendi çağında gerekeni yapmış, gerekeni almış. Zaman ilerledikçe ve yenilikler birbirini kovaladıkça, insanoğlu işlerini kolaylaştırmayı başarmış. Her gelen, bir sonrakine ışık tutmuş.
Geçmişin düşünürlerinin fikirleri toplanmış, sonraki dönemlerde uygulama üzerine çalışmalar yapılmış. Zekâ ve beyin yapısı, yıllar boyunca araştırılmasına rağmen, halen üstünlük konusunda net bir bulgu ortaya koyulmuş değil. Sadece nasıl gelişeceği, ne yapılması gerektiği gibi tavsiyeler, çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılmış. Bu sonuçlardan birine göre de, insan zekâsının kapasitesi, genetikten yapıdan çok, dış ortamla ilgili olarak gelişiyor. Buna göre, gelecekteki insanların aldığı eğitim, kültür, sosyalleşme, bilime ve teknolojiye ulaşılabilirlik sayesinde yeni nesil, bir öncekine göre çok daha yol kat etmiş oluyor.
Şimdi çocukların sorduğu sorular ve aradığı cevaplara bakacak olursak, birçok şeyin olumlu yönde değiştiğini görebiliriz. Asırlar önce, belki çocuklar aynı soruları büyüklerine soruyordu ama yetişkinler, olası mantık sorularını, sadece gülerek ve “seni gidi seni” gibi kaçamak cevaplarla geçiştiriyordu. Şimdi, çocukların temiz zekâsı ve bakış açısı çok daha farklı açılardan inceleniyor. Hatta birçoğu yol gösterici bile olabiliyor.
Geçmişten geleceğe doğru bildiklerimizi ve gördüklerimizi bir gözden geçirecek olursak, sanırım insanoğlu gittikçe zekileşiyor. Fakat zekâ ve mantık konusunda ilerlerken, kalbin yumuşaklığı ve duygusallık konusunda ise geriliyoruz. Burada Charles Darwin’in “Doğal Seçilim Teorisi”nde olduğu gibi, “güçlüler ayakta kalır, güçsüzler yok olmaya mahkûmdur” tarzında bir sonuç görülüyor.
Dünya üzerinde, hatta evren kavramında hayat var oldukça, ilerleme sürecek ve yenilikleri gören zekâ, daha da gelişecek. Gelişim sürmeye devam ederken, körelen duyguların yeniden gelişmesi, geleceğin güzelleşmesi adına daha iyi olacak. Yaşanılır bir dünya için bu şart…
Emre Türker
Picture: deviantart, flickr1, flickr2
''bilgi, yalnızlık getirir.. '' diye iddialı bi sözü çok benimsemiştim gençken ;)
YanıtlaSilbhsettiğin kıyaslamayı düşününce içine düştüğümüz yalnızlık hissiyle bağdaştrdım hemen.
tespit doğru, içerik doğru.. üstelik farkında olup değiştirememek en kötüsü..
αnтiραяα∂ιgмα… Yazdığın sözü duymamıştım. Gerçekten iddialı.
YanıtlaSilSanal arkadaşlık, sanal oyunlar, sanal mutluluklar, sanal tatminler gibi ayrıntılar düşünülünce, yalnızlık düşüncesinin ağır bastığı görülebilir. Zaman içinde gittikçe sanal bağımlılık vakası ortaya çıkıyor. Dış ortama yabancılaşıyor, beceriyi farklı mekânlarda kullanmaya çalışıyoruz. Değişim, olumlu koşulların içinde olumsuzluk gösteriyor ve bu da gelişimin kötü yanı. Yorumunu sevdim. ;)
doğru tespit
YanıtlaSilGelişen teknolojiyle birlikte aralarında reddedilemez fonksiyonel bir bağ bulunan akıl ve kalp birbirinden ayrı düşüyor gerçekten de.
YanıtlaSilBu da en basit tabiriyle insanların gittikçe ruhsuzlaşması, sevgi, saygı, vicdan gibi insanî duygulardan uzaklaşıp robotlaşmaya doğru yol alması demek.
''Kalbin ışığı olmadan fikrin nuru parlak olamaz,'' diye bir söz var.
İnsanoğlu akıl edip ''körelen duyguların yeşermesi'' için kullanmalı biraz da beynini.
Dediğin gibi ''yaşanılır bir dünya için'' bu şart...
Emrah Ateş… Faydalı olması dileğiyle ;)
YanıtlaSilZeugma… Teknolojik ilerlemenin getirdiği kalbin katılığıyla ilgili, Peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in sözleri, her şeyi açıklamaya yeter.
“Şu dört şey, kişinin kötülüğünü ilan eden belirtilerdir:
Gözün yaş dökmemesi,
Yüreğin katılaşması,
Sonu gelmez çirkin arzular,
Dünya sevgisi.”