İSMEK tarafından 13. sü düzenlenen festival sergisinde, birçok el emeği ürünü görebilirsiniz. 2010 yılı, 8-20 Haziran tarihleri arasında açık kalacak ve Feshane Kültür Merkezi’nde gözler önüne serilen bu büyük çalışma, yoğun ilgi görüyor. Gazetecilik bölümüne uğrarsanız, Yayın Yönetmeni/Editör Recep Yeter'in fikrinden ortaya çıkmış "Bizim Hikayelerimiz" adlı sergide, tarafımdan yazılmış “Sür Bisikletini Geçmişe” adlı çalışmamı görebilirsiniz. Daha önce bu fotoğrafı, küçük bir yazıyla “Bilinçsiz Duygu Sömürüleri ve Mutlulukta Saflık” başlığı altında yayınlamıştım.
Emre Türker
Fotoğraf yazısı ise şöyle;
Sür Bisikletini Geçmişe
Geçmişin izleri takip edildiğinde, saflığın uğradığı değişim fark edilebiliyor. Çocuğun gözlerine baktığınızda, ne geleceğe dair bir kaygı, ne de geçmişe uzanan bir pişmanlık bulabiliyorsunuz. Çocuklar zaten o anın kıymetini, kesinlikle büyüklerinden daha iyi biliyor.
Anlık mutluluklarımız vardı bizim içine sığamadığımız,
Anlık mutluluklarımız vardı yerine başka şey koyamadığımız…
80’li yıllarda yaşamış bir çocuğun üç tekerlekli bisikletine kavuştuğu an, bugün herhangi birinin herhangi bir çekilişte kendisine çıkan son model arabayı kazandığı andaki mutluluğuyla eşdeğer tutulabilir mi? Elbette… O çocuğun bisikletine binmek için yaşadığı heves, belki başka şeyle kıyaslanamaz bile… Bu bisiklet, devlet atamaları nedeniyle köy köy dolaşan memur bir ailenin, küçük oğullarının sıkılmaması için aldığı bir hediye. Çocuğun, çamurlu ve bozuk köy yolları haricinde bisikletini kullanabileceği en güzel alan, şimdilerde var olmayan bir köy okulunun bahçesindeki tek beton zemin olsa gerek. Pedalını çevirirken kısılan gözlerine ve gülümseyen dudaklarına bakacak olursak, mutluluk ifadesini fotoğraf karesinden kitap gibi okuyabiliriz.
Etrafına gülücükler dağıtmayı ihmal etmeyen bu çocuğun üzerindeki süveterin, becerikli bir kadının el yapımı örgülerinden biri olduğunu anlamak hiç de zor değil. Kucağındaki kukla, yine iki şiş darbesiyle şekilden şekle giren iplerin örgüsüyle oluşturulmuş eşsiz bir oyuncak. Çocuk, kuklasını öyle çok seviyor ki, yeni aldığı bisikletiyle poz verirken onu yanından bir an bile eksik etmiyor. Üzerindeki kıyafetlere ve ayağındaki botlara bakacak olursak, mevsimlerden sonbahar olduğunu tahmin edebiliriz. Hava belki soğuk belki değil ama çocuğun neşesi bedenini öyle ısıtmış ki, en ufak bir üşüme belirtisi bile görünmüyor.
Üç tekerlekli bisiklet yeni alınmış. Çünkü sırlanmış demirlerin pürüzsüz yüzeyleri parlıyor. Lastiklerde en ufak bir aşınma yok. Sepetin oldukça sağlam olduğunu görebiliyoruz. O dönem fotoğraf makinesinin de çok az kişide bulunduğunu düşünülürse, bu resim o anı ölümsüzleştirmek için ödünç alınmış bir fotoğraf makinesiyle çekilmiş. Fotoğraf çekildikten sonra çocuk, eğlencesine kaldığı yerden devam edecek ve kurduğu hayallerle, ileriye doğru yol alacak…
Emre Türker
Fotoğraf yazısı ise şöyle;
Sür Bisikletini Geçmişe
Geçmişin izleri takip edildiğinde, saflığın uğradığı değişim fark edilebiliyor. Çocuğun gözlerine baktığınızda, ne geleceğe dair bir kaygı, ne de geçmişe uzanan bir pişmanlık bulabiliyorsunuz. Çocuklar zaten o anın kıymetini, kesinlikle büyüklerinden daha iyi biliyor.
Anlık mutluluklarımız vardı bizim içine sığamadığımız,
Anlık mutluluklarımız vardı yerine başka şey koyamadığımız…
80’li yıllarda yaşamış bir çocuğun üç tekerlekli bisikletine kavuştuğu an, bugün herhangi birinin herhangi bir çekilişte kendisine çıkan son model arabayı kazandığı andaki mutluluğuyla eşdeğer tutulabilir mi? Elbette… O çocuğun bisikletine binmek için yaşadığı heves, belki başka şeyle kıyaslanamaz bile… Bu bisiklet, devlet atamaları nedeniyle köy köy dolaşan memur bir ailenin, küçük oğullarının sıkılmaması için aldığı bir hediye. Çocuğun, çamurlu ve bozuk köy yolları haricinde bisikletini kullanabileceği en güzel alan, şimdilerde var olmayan bir köy okulunun bahçesindeki tek beton zemin olsa gerek. Pedalını çevirirken kısılan gözlerine ve gülümseyen dudaklarına bakacak olursak, mutluluk ifadesini fotoğraf karesinden kitap gibi okuyabiliriz.
Etrafına gülücükler dağıtmayı ihmal etmeyen bu çocuğun üzerindeki süveterin, becerikli bir kadının el yapımı örgülerinden biri olduğunu anlamak hiç de zor değil. Kucağındaki kukla, yine iki şiş darbesiyle şekilden şekle giren iplerin örgüsüyle oluşturulmuş eşsiz bir oyuncak. Çocuk, kuklasını öyle çok seviyor ki, yeni aldığı bisikletiyle poz verirken onu yanından bir an bile eksik etmiyor. Üzerindeki kıyafetlere ve ayağındaki botlara bakacak olursak, mevsimlerden sonbahar olduğunu tahmin edebiliriz. Hava belki soğuk belki değil ama çocuğun neşesi bedenini öyle ısıtmış ki, en ufak bir üşüme belirtisi bile görünmüyor.
Üç tekerlekli bisiklet yeni alınmış. Çünkü sırlanmış demirlerin pürüzsüz yüzeyleri parlıyor. Lastiklerde en ufak bir aşınma yok. Sepetin oldukça sağlam olduğunu görebiliyoruz. O dönem fotoğraf makinesinin de çok az kişide bulunduğunu düşünülürse, bu resim o anı ölümsüzleştirmek için ödünç alınmış bir fotoğraf makinesiyle çekilmiş. Fotoğraf çekildikten sonra çocuk, eğlencesine kaldığı yerden devam edecek ve kurduğu hayallerle, ileriye doğru yol alacak…
Emre Türker
Harika.İsmek markalaştı.Darısı halkı eğitmeyi düşünen ama eğitemeyip yıllardır beceri kurslarına yönelen yöneticilerin başına.
YanıtlaSilBen de gideceğim, çalışmanızı inceleyeceğim :)
YanıtlaSilTebrikler.
Bu yazıyı kaçırmışım ama :( İstanbul'a gitmişken mutlaka görmek isterdim bu sergiyi..
YanıtlaSilO bisikletin yanında nasıl bir çalışma var merak ettim doğrusu :) Sanırım daha sonra blogunda da yayınlarsın..Yani rica etsek yayınlar mısın? :)
Sevgilerimle...
Kardeşim ve Selama Tasarım… Beklerim, orada olmasam bile çocukluğumdan bir kesit fotoğraf orada :) Teşekkürler
YanıtlaSilZeugma... İstanbul'a geldiğinden haberim yoktu, bilseydim söylerdim :) Çalışmayı yani fotoğraf yanındaki yazıyı okumak istediğin için, yazının içeriğine fotoğraf yazısını da yorumunun hemen ardından ekledim, teşekkkür ederim Zeugmacım ;)