Evime yakın bir süpermarketin et reyonundan, reyon görevlisinin az yağlı ifadesine uyarak birkaç parça kontrafile almıştım. Bonfile, antrikot gibi kelimelere alışkınız ama kontrafile bana biraz yabancı gelmişti. Hayvansal ürünlerdeki bilgi yetersizliğim nedeniyle, gençliği köyde geçirmiş babama başvurdum.
- Baba, kontrafile hayvanın neresindedir? Antrikot ayarında bir et mi? İyi mi?
- Google’dan sorgulasana yavrum! Google’a kontrafile yaz ve ara. Orda çıkar.
- ??? Sağol baba…
Teknolojinin geldiği noktayı, bu pasajdan çok iyi anlayabilirsiniz. Artık aranan pek çok şeye, sanal anlamda ulaşmak kolay. Hemen her tarif, ulaşılmak isten yol, adres, yorum ve içerik, internet üzerinden bulunabilmektedir. Sanal çöplükler varlığını hissettirmeye çalışsa da, google gibi arama devleri onları belli zaman aralıkları içinde ekarte ederek, araştırmacısını doğru bilgiye ulaştırıyor. Böylece merak ettiklerimizi öğreniyor ve merakımızı gideriyoruz. İnternetin bilgi havuzu, yayıncısının izin verdiği ölçüde kullanıcıların ulaşabileceği, akıl almaz büyüklükte bir kitaplık gibi.
“Geçmişte böyle değildi, çok daha güzeldi” türündeki lafları, çocukluk yıllarında büyüklerimizden defalarca işittik. Yıllar geçtikçe de bu klasik cümleleri ilginç şekilde biz devralıyoruz. Geçmişin ayrıntılarını ballandıra ballandıra anlatmak, orta yaşı geçmiş birçok yetişkinin ağzında, tadı geçmeyen şekerli bir sakız gibidir. Yani bu bir döngü. İlerleme olmak zorundadır. Gelişim, yeniliklere açık olarak ilerlemeye devam edecek. Geçmişe sarılırken geleceği inkâr ederseniz, gelecek de sizi görmezden gelir.
Geçmiş yıllarda bir adres ararken, önceden yola çıkıp, ona-buna soru sorarak yönümüzü bulmaya çalışırdık. Hemen her kurye görevlisinde, yer bulmak için A’dan Z’ye şehir haritalarını mevcuttu. Eğer sayfalardaki sokak veya cadde adları değişirse, adresi bulmak daha bir zorlaşırdı. Fakat şimdi bir yeri aramadan önce, internete başvuruyoruz. Telefonları, adresi, yönü ve hatta başlangıç-bitiş noktalarını bile neredeyse kusursuz görebiliyoruz. Bu kötü değil, iyi bir şey. Fakat…
Artık sanal kalabalıkta gerçek yalnızlar olmaya başladık. Postacıları özlem dolu sevdiklerimizden haber getiren konumundan uzaklaştırıp, sadece faturaları getiren işçilere dönüştürdük. Sanal aşklar yaşıyor, gerçek platonik ve ölümsüz sandığımız hisleri duyamıyoruz. Sanal görüntüleri tabiat gezilerine tercih ediyoruz. İhtiyacımızı karşılayabilecek ürünlere değil, sahip olabileceğimiz popüler ürünlere yöneliyoruz. Hatta alışverişlerimizi ayağımıza kadar getirtiyor, beğenmediğimizde anında iade edebiliyoruz. Azla yetinmeyen, çoğundan şikâyet eden huysuz canlılara dönüştük. Araştırma duygumuz sanal kaynaklarla sınırlı kaldı. Üretmekten çok, hazıra alıştık… Sorun gösteren örnekler çoğaltılabilir, tıpkı iyi örneklerde olduğu gibi…
Hayatta her varlığın olumlu ve olumsuz bir tarafı vardır. Fakat bu tarafı kim belirliyor? Tabiî ki biz insanlar. Varlıklara şekil veren yine insanlardır. Yaşamı acımasız ya da mükemmel kılan, yine bizleriz. Her karanlık içinde bir aydınlık, her aydınlığın içinde de bir karanlık mevcut.
Öyleyse, bizim yapmamız gereken şey, karanlığın farkına varıp ışıktan faydalanmak. Gelecek ve teknoloji, bu şekilde bizim için kesinlikle çok parlak.
Emre Türker
insanlar hastalıklarını google dan teşhis edip kendi kendilerine ilaç alır oldular. bu da bişey mi:)
YanıtlaSilİLug@... Bazı yazılı kaynaklar, uzman bilgisine başvurulmadığında tehlikeli olabiliyor. Sanal doktor için henüz erken diye düşünüyorum :)
YanıtlaSilİnsanlık ne hale geldi değil mi Emre? Biz onu değil, teknoloji bizi yönetir durumda artık.
YanıtlaSilVe sevgi, saygı, vefa, hoşgörü gibi birçok insanî öge bu durumla doğru orantılı biçimde hızla yok olmakta. Hadi, bizim de bir sonraki nesile anlatacak bir şeylerimiz var. Ya ondan sonraki neslin?
O kadar çarpıcı örneklerle anlatmışsın ki durumu.
Ellerine sağlık ve sevgiyle kalasın...
Zeugma… Herşey yapaylaşıyor Zeugmacım. Güzel olanı görüp, kirliden ayırmak ve doğru şekilde yaşamak lazım. Bir gün, beklentilerimiz içinde saygı, sevgi, vefa gibi duygular olmayacak. O günün, yani kirli günlerin hiç gelmemesini ümit edelim. Düşüncelerin için teşekkürler.
YanıtlaSil