06 Ocak 2009

Becoming Jane (2007)

Türkçe Adı: Aşkın Kitabı
Tür: Biyografi / Dram / Romantik
Yönetmen: Julian Jarrold
Süre: 12 dakika
Oyuncular: Anne Hathaway, James McAvoy, Julie Walters, James Cromwell, Maggie Smith, Anna Maxwell Martin, Lucy Cohu, Laurence Fox, Ian Richardson, Joe Anderson, Leo Bill, Jessica Ashworth, Eleanor Methven, Michael James Ford, Tom Vaughan-Lawlor
Julian Jarrold’un yönetmenliğini yaptığı filmde; aşk, evlilik ve sınıf ayrımcılığı konuları işlenerek izleyiciye sunuluyor. Ö dönemlerde kişilerin ne yaptığına değil, ne kadar kazandığına önem verildiğini görebiliyoruz.

Jane Austen (Anne Hathaway), köy yerinde yaşayan fakir rahibin genç ve güzel bir kızıdır. Annesi evlenmesi konusunda ona baskı yapmaktadır. O dönemlerde zengin biriyle evlenmek onur sayılmakta, aşk ve duygular ikinci planda tutulmaktadır. Fakat Jane, bu duruma şiddetle karşı çıkmakta, babası Rev (James Cromwell) ise kızını para ile değil seçtiği kişiyle evlenmesi konusunda desteklemektedir.

Lady Gresham (Maggie Smith), malikânesinde torunu ile yaşayan varlıklı bir kadındır. Jane, saygılı ve nitelikli torunu Wisley’in cazip evlilik teklifini nazikçe reddetmiştir. Aşık olduğu birisiyle evlenmek istemektedir.

Tom Lefroy (James McAvoy), dayısının himayesi altında yaşayan ve onun verdiği harçlıklarla kardeşlerine bakan sorumsuz, zevk düşkünü ve saygısız bir hukukçu adayıdır. Dayısı, kendisini düzeltmediği takdirde servetinden mahrum edeceğini belirterek, ders vermek amacıyla onu köydeki akrabalarının yanına gönderir.

Tom Lefroy ve Jane Austen, bu sayede karşılaşırlar. Önceleri birbirleriyle atışma şeklinde başlayan bu tanışma faslı, zamanla aşkla dolu bir elektriklenmeye dönüşecektir.

Eski dönem yaşantısı, sağlam karakterler ve bunun üstüne Jane Austen’ın biyografisi birleşince, hoş bir film ortaya çıkıyor. Sıcak, romantik ve huzur dolu bir hikâye izlerken, keyif alıyorsunuz. Filmde en çok dikkatimi çeken kare, köy yerinde olmasına rağmen evde büyükçe bir kütüphanenin yer almasıydı. Gelişmiş toplumlarda önem verilen kültür mirasının ne derece önemli olduğunu, yaşadığımız yüzyılda daha iyi anlayabiliyoruz.

2007 yılında gösterime giren Becoming Jane, ünlü İngiliz roman ve şairi Jane Austen’ın gençlik döneminde yaşadığı tutkulu bir aşk öyküsünün anlatıldığı biyografidir. Jane Austen, 1775 – 1817 yılları arasında yaşamış, kadınlar, aşk ve toplum kavramlarına yer vermiş, mizahı ustalıkla kullanarak romanlarına yansıtmış, 18. yüzyıl İngiliz yaşantısı hakkında tarihe ışık tutmuş bir kadındır. Bu yönden de hayatı, çizdiği yolda ilerlemek için bütün zorluklara göğüs germiş kadın olması açısından, bizlere azmin gelebileceği noktayı göstermektedir.

Günümüzde de, aşk ve para konusunda çelişkiler bulunmaktadır. Çevremizdeki izlenim, sınıf ayrımlarının halen devam ettiği, kişiliğe değil paraya önem verildiği, bu nedenle de mutsuz beraberliklerin ardından yıkımlar yaşandığıdır. Aile saadeti açısından toplumumuz, eski dönemlere oranla inişli bir grafik çizmektedir. Aşk, inanç, saygı ve hoşgörü gibi değerleri kaybetmiş ailelerin bir ömür boyu mutluluğu, pek olası değildir.

Emre Türker

picture: impawards

05 Ocak 2009

O... Çocukları (2008)

Tür: Komedi / Dram
Yönetmen: Murat Saraçoğlu
Süre: 120 dakika
Oyuncular: Demet Akbağ, Özgü Namal, Sarp Apak, Altan Erkekli, İpek Tuzcuoğlu, Sezin Akbaşoğulları, Deniz Özerman
1980 olayları sonrasında Fikret ve Selim yakalanmıştır. Sorgulama sırasında yapılan işkenceden Selim ölür.

Fikret’in eşi Meryem polis tarafından arandığından, eskiden Mehtap (Demet Akbağ) isimli bir hayat kadınının yanına sığınır. Mehtap, artık hayat kadınlığını bırakmış, bu yola düşenlerin çocuklarına bakıp onlara elinden geldiğince sahip çıkan manevi anne rolünü üstlenmiştir. Meryem’in yanında Hazan isimli kızı da vardır. Onları koruyan ve eski bir hayat kadınının oğlu olan Saffet (Sarp Apak), bir gemi ile İtalya’ya kaçması konusunda Meryem’e yardım edecek, fakat gemi hayat şartlarına uygun olmadığından kızı Hazan’ı yanına alamayacaktır.

İtalya’da, kızı Hazan’ı kurtarmak üzere mülteci ofisinden, yarı İtalyan yarı Türk kızı Dona (Özgü Namal) görevlendirilecektir.

Film konu itibariyle güzel işlenmiş. Oyuncular ise işlerini hakkıyla yerine getiriyor. Trajikomik olaylar, hem sizi eğlendiriyor, hem de hüzünlendiriyor. Bunun yanında filmde abartılı işlenen yerler olmasa, daha iyi olabilirdi.

Filmde; hayat kadınlarının dramı, onların çocukların içinde bulunduğu durum, siyasi olaylar ve aşk konu alınıyor. Toplumda aile kavramının önemi, tüm ciddiyetiyle gözler önüne seriliyor. Sıkılmadan izlenebilir.

Emre Türker

04 Ocak 2009

Hadim İbrahim Paşa Camii

Yapılış Tarihi: 1551
Mimarı: Mimar Sinan
İstanbul Silivrikapı'nın girişinde bulunuyor.

Emre Türker

Silivrikapı (Pege Kapısı)

Zeytinburnu ile Topkapı yolu üzerinde, restorasyonu devam eden ve istanbul'u çevreleyen tarihi surlardaki giriş kapılardan biri.

Silivrikapı (Pege Kapısı): Fatih’in askerlerinden Elekli Dede’nin yatırının(anıtmezarı) bulunduğu yer. Evliya Çelebi’ye göre, daima elek yiyip çingenelerin peşinde gezen, Eremya Çelebi’ye göre de hiç konuşmayan biriymiş bu Elekli Dede. Kapının yakınlarında yine Mimar Sinan’ın eseri olan İbrahim Paşa Camii bulunmaktadır. Bir de bu civarda Balıklı Ayazma ya da Zoodolos Piyi Kilisesi olarak isim verilmiş bir yer vardır. Burada karşımıza iki efsane çıkıyor. 1. efsaneye göre I. Loen, geçlik döneminde yoksul ve işsizmiş. Sıcak bir yaz gününde, kör bir ihtiyara rastlamış. İhtiyar ona “Beni gölge bir yere götür ve bir bardak su ver” demiş. Loen etrafa bakmış ama hiç su kaynağı görememiş. O anda gökten bir ses, su kaynağının yerini tarif etmiş ve kör adamın gözlerini orada yıkadığı takdirde gözlerinin göreceğini, kendisinin de imparator olacağını söylemiş. Yaşlı adamın gözleri, yüzünü yıkar yıkamaz açılmış ve Loen bu olaydan hemen sonra orduya yazılmış. Orduda hızla yükselip Konstantinopolis partiliğinden taç giymiş. “Yaşam bağışlayan kaynak” anlamına gelen Zoodohos Piyi Kilisesi, minnet borcu olarak I. Leon tarafından bu mucizevi kaynak üzerine inşa ettirilmiş. İkinci efsane ise Kanuni döneminden. Adamın biri ayazma yakınlarında balık kızartırken, yoldan geçen biri “Türkler şehri ele geçiriyor, sen burada balık kızartıyorsun” demiş. Bunun üzerine adam “Şu tavada kızaran balıkların canlanıp sıçrayacağına ne kadar inanırsam, bu habere de o kadar inanırım.” demiş. Sözü söyler söylemez, balıklar canlanıp tavadan sıçramış. Bu mucizevi balıklar, o günden bu güne hep ayazmada sıçrarlarmış.

Emre Türker

Atonement (2007)

Türkçe Adı: Kefaret
Tür: Dram / Gizem / Romantik / Savaş
Yönetmen: Joe Wright
Süre: 123 dakika
Oyuncular: Keira Knightley, James McAvoy, Romola Garai, Saoirse Ronan, Ailidh Mackay, Brenda Blethyn, Julia West, Harriet Walter, Juno Temple, Felix von Simson, Charlie von Simson, Alfie Allen, Patrick Kennedy, Anthony Minghella
Joe Wright’in yönetmenliğini yaptığı film; genellemeler, önyargı ve yapılan hataların bedelleri üzerine hazırlanmış bir şaheserdir. Parçalara ayrılmış zamanın ustaca harmanlamasıyla, görsel seyir zevki ustaca sahneleniyor. Atonement, İngiltere’de geçen dramatik bir hikâyedir. Ödüllü yazar Ian McEwan’ın aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmıştır.

Briony Tallis (Saoirse Ronan), henüz 13 yaşında yazar olmak için çeşitli taslaklar hazırlamaktadır. Abisi Leon’un dönüşünü kutlamak üzere “Arabella’nın Yaşadıkları” adlı yazısını, ikiz kuzenleri ve onların ablası Lola Quincey (Juno Temple) ile birlikte oyuna dökmek üzere hazırlık yapmaktadır. Bu sırada ablası Cecilia (Keira Knightley) ile hizmetçinin oğlu Robbie Turner’un (James McAvoy) bahçedeki havuzda olan diyaloglarını, Cecilia’ın soyunarak havuza atlayışı ve sonrasında kızgın ifadeyle oradan uzaklaşmasını, odasındaki pencereden izleyen Briony yanlış algılayacaktır.

Robbie, Cecilia’nın kendisini affetmesi için iki mektup hazırlamıştır. Bunlardan biri arzularını, biri de duygularını içermektedir. Yanlışlıkla yanına aldığı cinsel içerikli taslağı, Briony’den ablasına vermesini ister. Fakat Briony, mektubu açıp okuyacak ve bu onun önyargılarının destekçisi olacaktır.

İkiz kuzenler evden kaçmıştır. Herkes onları bulmak için gece seferber olduğu sırada Briony, gecenin karanlığında kuzeni Lola’yı biriyle birlikte görür. Korkarak uzaklaşan kişinin Robbie olduğunu savunacak, hayalperest Briony’nin yaptığı bu hatanın bedeli ağır olacaktır.

Eski zaman İngiliz dünyasını anlatan filmlerde, sınıf ayrımlarına sıkça rastlıyoruz. Atonement filminde de bu ayrılıklarla birlikte, aşk, pişmanlık, bedel ve savaş, izleyiciye etkili olarak sunuluyor. Konunun ana fikrinde savaş olmasa da, 2. dünya savaşının etkilerini hissedebiliyoruz.

Briony’nin odasındaki perspektif, savaştan sonraki ifadeler, doğa manzaraları ve savaşta öldürülen genç kızlar, film içerisinde dikkatimi çeken karelerdi.

Albert Einstein’ın söylediği savunulan “önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur” sözüyle açıklamaya çalıştığı kişilerin koşullanmış duygularını yıkmak, yaşadığımız hayatın içinde pek de kolay değildir. Herhangi bir tartışmada, iki karşıt grubun savundukları düşünceler, kendilerine göre gerçekçidir. Bunlardan herhangi birinin diğerini kabul etmesi beklenen bir durum değildir. Ancak izleyicilerin kendine göre kararı, içlerindeki inançla birleşerek taraflı bir şekilde sonlanacaktır.

Etrafımda yaşanan herhangi bir olayda, iki grubu da dinlemeden karar vermiyorum. Çünkü hangi tarafı dinlerseniz, onun haklı bir teziyle karşılaşıyorsunuz. Mahkemelerin de uğraştığı şey, üçüncü gözden olayı aydınlatmaya çalışmaktır. Bu nedenle gözler yanılabilir. Duygular da öyle. Bağımsız olarak iyi bir dinleyici, yani içteki yanlı tutumu terk eden anlayış, olumsuzluklara sebep olmadan adaleti bulmaya yardımcı olacaktır. Herkesin bildiği gibi keşkeler, kurtulamayıp defalarca tekrar eden bir hastalıktır. Kimi zaman istemeden yakalansak da, doktora gerek bırakmamak için elimizden geleni yapmalıyız.

Emre Türker

picture: impawards

03 Ocak 2009

Death Race (2008)

Türkçe Adı: Ölüm Yarışı
Tür: Aksiyon / Bilim-Kurgu / Gerilim
Yönetmen: Paul W.S. Anderson
Süre: 98 dakika (uzatılmış versiyon 111 dakika)
Oyuncular: Jason Statham, Joan Allen, Ian McShane, Tyrese Gibson, Natalie Martinez, Max Ryan, Jacob Vargas, Jason Clarke, Frederick Koehler, Justin Mader, Robert LaSardo, Robin ShouYarış, hız, tehlike, vahşet ve bunlarla birlikte gelen heyecan. İşte size Death Race.

2012 yılı. Birleşik devletlerin ekonomisi çökünce, işsizlik oranında patlama yaşanır. Cezaevleri özel şirketlerin oyuncağı haline gelmiştir. Terminal Island Hapishanesinde yarışlar yapılmakta ve bu yarışlar para karşılığı internette yayınlanmaktadır. İzleyici doyuma ulaştığı için fazlası talep edilmiş, böylece ölüm yarışı ortaya çıkmıştır.

Jensen Ames (Jason Statham), kapatılan fabrikada son maaşını alıp evine gider. Eşi onu her konuda kabullenmiş, bu nedenle asla yalnız bırakmamıştır. Bebeğinin ağladığını duyan Jensen, onunla ilgilenmek üzere odaya gider. Bu arada maskeli biri eve girerek, karısını öldürür ve suçu Jensen’ın üzerine atarak oradan uzaklaşır.

Jensen, Terminal Island Hapishanesine getirilir. Hapishane müdiresi aynı zamanda oradaki ölüm yarışlarını düzenleyen kişidir. Efsane haline gelen maskeli yarışçı Frankenstein’ın yerine geçmesi ve yarışı kazanması halinde serbest kalacağını vaat eder. İstemeden de olsa, bu yarışın içine girmek zorunda kalan Jensen’ın bundan sonraki tek hedefi intikam olacaktır.

Death Race filminin konusu bir klasiktir. Başı ile sonu arasında bağ kurmak zor değil. Zaten film tamamen aksiyon ve şiddet üzerine kurulmuş. Romantik komedi seven bayan izleyicilere pek de hitap etmiyor. Transporter serisinin vazgeçilmez ismi Jason Statham, tam da bu filmlerin adamı. Heyecan arayanlara önerilir.

Emre Türker

picture: impawards

02 Ocak 2009

Taken (2008)

Türkçe Adı: 96 Saat
Tür: Aksiyon / Polisiye / Dram / Gerilim
Yönetmen: Pierre Morel
Süre: 93 dakika
Oyuncular: Liam Neeson, Maggie Grace, Holly Valance, Famke Janssen, Katie Cassidy, Leland Orser, Jon Gries, David Warshofsky, Xander Berkeley, Olivier Rabourdin, Gérard Watkins, Marc Amyot, Arben Bajraktaraj, Radivoje Bukvic, Mathieu Busson
Evlat için neler feda edilebilir? Aslında 2008 yapımı Taken, bunun üzerine hazırlanmış bir film olarak beyazperdeye aktarılıyor.

Bryan Mills (Liam Neeson), hükümet için çalışmış aktif bir ajanken, kızıyla ilgilenemediği düşüncesiyle görevini bırakmıştır. Dünyadaki terör grupları konusunda oldukça bilgi sahibi olduğundan, her konuya fazla temkinli yaklaşır. Uzun yıllar güvenlik nedeniyle telefonla bile görüşmediği, bu nedenle işinde paranoyaklaştığı düşüncesiyle, eşi Lenore (Famke Janssen) onu terk etmiş ve kızını belli aralıklarla görebilmesi için mahkeme kararı almıştır.

Ajan olarak çalıştığı zamanlardan eski dostları, Sheerah (Holly Valance) isimli genç şarkıcının bir gecelik korumalığı için ona teklifte bulunurlar. Aslında işi kabul etmesinin bir sebebi de, şarkıcı olmak isteyen kızı için fikir istemesidir. Sheerah, ilk başta onun sorularıyla ilgilenmez. Fakat konser sonrası bir saldırganı engellediği için onu yanına çağırarak, koçunun kartını verir. Eğer kızı şarkı söyleyebilecek yeteneğe sahipse, tüm masrafları karşılayacağını belirtir.

Bryan, müjdeli haberi vermek için bir kafeteryada kızıyla buluşur. Fakat kızı Kim (Maggie Grace) ona fırsat vermeden, arkadaşı Amanda’yla birlikte Paris’e gitmek için izin ister. Çünkü ülke dışına çıkış için, babasının da onayı gerekmektedir. Güvenli olmadığı gerekçesiyle karşı çıktığı seyahati, kızının ısrarları nedeniyle kabul etmek zorunda kalır. Aslında kızların Paris’e gitme nedeni, bir rock grubunun tüm turnelerini gezmektir. Bryan’ın bundan haberi ancak uçak kalkmadan önce biletleri görünce olacaktır.

Kızlar Paris’e vardıktan sonra, işler hiç de istedikleri gibi gitmemiştir. Çünkü hiç bilmedikleri kişiler tarafından dikkatsizlikleri nedeniyle kaçırılırlar. Son anda babasını arayan Kimmy, elinden geldiğince kişileri tanımlamaya çalışır. Kısa zamanda bu bilmece çözülüp kızın kurtarılması gerekmektedir. Fakat Bryan’ın elinde, sadece bir telefon kaydından başka hiçbir delil yoktur.

Müthiş bir aksiyon-gerilim filmiyle karşı karşıyayız. Aksiyon ve heyecan, babanın kızını kurtarma çabasıyla birlikte başlayıp filmin sonuna kadar devam ediyor. Liam Neeson müthiş bir performans gösteriyor. Fakat kızı rolündeki Maggie Grace, çok yapmacık kalmış. Şiddet unsurları yüksek seviyede ve filmin birçok sahnesinde yer alıyor. Holly Valance, çok kısa süreli filmde yer almasına rağmen, oldukça başarı rol almış.

Aslında filmde birçok olay abartılı sahnelense de, günümüzde dünyanın ne kadar tehlikeli olmaya başladığı açıkça anlatılmaya çalışılmış. Ülkemizde de, yabancı kadınların nasıl alıkonulduğu ve kendilerinden fayda sağlandığını, ekranlarda yeterince izliyoruz. Dünyanın birçok şehrinde, bu tip tehlikeler söz konusudur. Artık geceleri insanlar evlerinden dolaşmak için rahatça uzaklaşamıyor. Ahlak yönünden geçmişten uzaklaştıkça, toplumdaki tehlikeler daha da artacaktır. Çünkü her geçen yıl, bir önceki zamanı mumla arıyoruz.

Emre Türker

picture: impawards