Hayatta pek çok benzer problem var. Bunların bir kısmı bizim kişisel nedenlerimizden. Bazıları hem kişisel hem de toplumsal. Bazıları ise hiç göremediğimiz bencilliğimizden.
Aslında girişte belirttiğim sorunları özellikle seçtim. Çünkü bu problemler, genel olarak “evet ya, benim de problemim” diyebildiğimiz en genel problem çeşitlerinden örnekler. Fakat ciddi ve yansız olarak incelendiğinde, çoğu kişisel nedenlerle ortaya çıkmış problemler. Mesela açlık sorunu varken kilo problemi, kimsesiz kalma yanında platonik aşk problemi, evsiz yaşam yerine ev ya da arabaya sahip olamama problemi, işsizlik yerine az kazanç problemi, parası yetişmediği için marketteki ihtiyaçlarından kısanların varlığı yanında sigarayı alıp da bırakamama problemi vs.
Madalyonun diğer yönünden bakacak olursak, pek çok problemin temelinde doyumsuzluk yatıyor. Mesela, gelişmiş toplumların aşırı ve gereksiz tüketimleri nedeniyle, 3. Dünya ülkeleri açlık çekiyor. Prof. Dr. Muammer Tuna’nın akademik çalışmalarında, Ted Trainer’dan topladığı bilgiler arasında çok çarpıcı örnekler var. Mesela;
Evinde 50’yi aşan sayıda elektrikli araç-gereç bulunduran bir Amerikalı, buna rağmen sahip olduklarının çoğunu kullanmadan günlük yaşamını sürdürüyor.
Batılı ülkeler, aşırı yemek yüzünde obezite problemi yaşarken, 3. Dünya ülkeleri pek çok gün yetersiz besleniyor ya da aç yatıyor.
Dünyada A vitamini eksikliğinden dolayı her yıl 100.000 çocuk kör kalıyor. Halbuki her biri için 1-2 liralık harcama ile bunun önüne geçilebilir.
Tüm III. Dünya toplumları için, kişi başına 7,5 tl harcama ile hastalıktan uzak bir yaşama ortamı ve çocuk başına 5 tl harcama ile 5 temel hastalığa karşı korunma sağlayacak bir aşılama mümkünken; bunu sağlayacak olan 1.6 milyar Amerikan doları, Amerika’da güzellik endüstrisi için bir yılda harcanan paradır. (Bu paragraf, Muammer Tuna’nın çalışmalarından derlenmiştir.)
Gelişmekte olan ülkeler arasında yer alıyoruz ama sorunlarımız gelişmiş merkez ülkeleri aratmayacak düzeyde. Bazı sorunlar ise, bizim aşırı şahsi doyumsuzluklarımızdan.
Çoğu problemler kafamızın içinde. Yani çözmek için değil, şikâyetimiz üzerinde yoğunlaşmış olduğumuzdan, çözüme odaklanmaktan uzağız.
Yokluk görmemiş birinin yokluğu anlaması zordur. Gereksiz ya da fazla tükettiğimiz, yemeden çöpe gönderdiğimiz, duygularımızı körlediğimiz, bakarken görmediğimiz ne çok sorunumuz var. Tabiki bunun yanında ciddi sorunlarımız da var ama çoğunlukla incir çekirdeğini doldurmayacak meselelerle uğraşıyor ve onları kafamızda büyüterek yeni problemler yaratıyoruz.
Öyle değil mi?
Emre Türker
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder