03 Mayıs 2011

Dizilerden Anlaşılıyor Ki Ağlamayı Seviyoruz

Keyifli görüntümüz ardında arabesk bir ruh yapısına sahibiz. Eğlenceyi değil, acıyı tercih ediyoruz. Diziler de seyretme oranlarıyla bunu bize yeterince kanıtlıyor.

Televizyon seyrederek bir noktaya sabitlenir ve uzun zaman boyunca o noktadan gözlerinizi alamazsınız. Peki, boş bir duvara bakmaya ne kadar tahammül edebilirsiniz? 5-10 dakikandan fazla olmasa gerek. Bu vakit katillerinin izlenme oranları, aynı zamanda toplumca neye yönlendiğimizi de gösteriyor. Haber kanallarında, fısıltı haberlerini gerçeklere tercih ettiğimiz açıkça görülüyor. Dedikodu, söylenti, atışma gibi durumlar, düz haber görüntülerinden daha çok bizleri çekiyor. Show amaçlı kanallardaki izlenme oranı, her şeyi açığa çıkarmakta. Dizlerde; “oynat-dur-hızla ileri al-oynat-geri al-özet göster-özeti genele yay” formülüyle, izleyici iyice merak içinde bırakılarak, düşünce yapısı karmakarışık ediliyor.

Dilenciliğin büyük para getirdiği nadir toplumlardan biri oluşumuz, duygu sömürülerine ne kadar açık olduğumuzun bir göstergesi.

Yukarıda belirttiklerim, daha önce de konu ettiğim düşünceler. Fakat bir de dram üzerine yoğunlaşma var: Aldatma, ihanet, sadistlik, mazoşistlik, acılı kadın, acılı aile fertleri, acılı dünya, her tatlının içinde bir acı, aşkta acı, kaderde acı, gelecekteki karanlık, geçmişte iz bırakmış kara lekeler… Ayrıca diziler içinde bağırış çağırışlar o kadar fazla ki, sessizce odanızda otursanız, diğer tüm komşularınızın kavga ediyor olduğu havasına kapılabilirsiniz.

Üstüne üstelik dizilerdeki bu dram yetmezmiş gibi, bir de reklâm arası dizileri izliyoruz. Neredeyse bütün dizilerimiz film formatında, yani 90 dakika civarında sürüyor. Reklamlarla birlikte 3-3,5 saati buluyor. Şimdi bir düşünün! Kaç reklâmın görüntüsünü tanıyorsunuz? Kaç reklâmı sonu gelmeden biliyorsunuz? Kaç dizinin karakter oyuncusunun ismini biliyorsunuz? Kaç dizinin adını, yayın saatini, gününü, çekildiği yerleri vs. biliyorsunuz? Acaba tüm bunların yanında, bütün bu fasarya görüntüler, genel kültürünüzün kaçta kaçını oluşturuyor?

Huzursuzluğunuz, gerginliğiniz, uykusuzluğunuz, boş düşünceleriniz, dizilerden yaşamınıza enjekte edilen yegane olumsuzluklar. Toplum olarak gitgide boşluğa sürükleniyoruz. Çevremde “can sıkıntısından televizyon seyrediyorum” diyen o kadar çok kişi var ki! Can sıkıntısı, zaten seyrettiklerinizle körükleniyor. Gittikçe gerçekten uzaklaşıyor, doğrulardan sapıyorsunuz.

Hayat gelip geçiyor. Mutluluk, gerçek, doğa, aşk, sevgi, paylaşım gibi kavramlar dururken, bunları nelerle heba ettiğinizi bir düşünün. Yoksa acınacak durumda olanlar ekrandaki sanal görüntüler değil, biz olacağız.

Emre Türker

Picture: deviantart1, flickr, deviantart2

6 yorum:

  1. hepımız televızyonun basında saatlerımızı heba edıyoruz
    ama bunun da nedenlerı
    parasızlık
    alıskanlık
    ve yapacak baska bırsey olmaması
    cunku herkesın her aksam dısarı cıkmaya parası olmuyor
    hayat buyudugumuz yer ve buyudugumuz ınsanlar olarak degısıyor nede olsa
    ama acımtrak seylerı sevmemızın nedenı ne dersen
    onu bende bılmıyorum
    sanırım aglamayı: kotu karakterlere sovmeyı; bak mumtaz boyle serefsızlerde var dunyada demeyı sevıyoruz sanırım

    YanıtlaSil
  2. Emrah Ateş… Sebepleri çokça çeşitlendirebiliriz. Çünkü dizinin gerisinde bir dramın tutkusu yatıyor. Bu bizim çocukluğumuzda ağlayarak istediğimizi yaptırma ve ağlayan çocuğa annenin sempatiyle yaklaşması durumları da olabilir. Parasızlık ve fakirlik de bu dramatik durumla empati kurulmasına etken olabilir. Fakat evden çıkamamanın durumunu çok fazla paraya bağlamamak gerekir. Para harcamadan, dışarı ve evde güzel vakit geçirmenin birçok yolu var. Önemli olan, bunun ruh yapımızla özdeşleşmesi ve istememiz… Düşüncelerini paylaştığın için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Ağlamayı ne kadar seviyoruz onu bilemem ama, birilerinin bizi ağlatmayı sevdiği kesin..

    YanıtlaSil
  4. GEZİ/YORUM... Farklı bir bakış açısı.

    YanıtlaSil
  5. Kaç yıl sonra bu yıl kaliteli diye 2 diziyi takip edeyim dedim (Karadağlar-Muhteşem Yüzyıl)..
    Sinir harbinden başka bir şey değil. Özetlerinin arasına bile reklam sokulan neredeyse üç saat süren böyle bir laçkalık yok, katılıyorum sana. Ya içerikler? Yalan, dolan entrikadan başka ne var? Tarihimizin bile katiller ve acayipliklerle dolu olduğunu göstermekten başka ?
    Can sıkıntısından TV izlememeli.Tek bir saniyemiz bile o kadar değerli ki oysa.
    Her Allahın günü heba etmemeli onca saati...

    Çok değerli bir paylaşım olmuş sevgili Emre..
    Ellerine sağlık..

    YanıtlaSil
  6. Zeugma… Son yıllarda birbirinin devamı niteliğindeki dizilerin neredeyse tamamı, zaman sömürüsü yapıyor. Reklam kaygılarıyla birlikte bu sömürünün dozajı artmakta. Eğer seyredeceksem, tercih ettiğim dizi türleri tek parça olan komedi türleridir. Günün yorgunluğunu gülümseyerek atmayı, arkası-yarın kuşaklarının dramatik versiyonları olan dizileri izleyerek sinir harbi yaşamaya tercih ederim. TV’yi büyük çoğunlukla yaşamımdan çıkaralı uzun zaman oldu. Fakat çevremin TV’ye olan tutkusu, maalesef izlemediğim halde benim de bu dizilerden haberdar olmamı sağlıyor.
    Keşke toplum bilincimiz biraz gelişse de, düşünen toplum modeline dönüşsek.
    Bahsettiğin dizilerin ismi ve konusu beni de cezp etmişti. Fakat devamında neler olabileceğini daha başlarken anladım. Neden gereksiz entrikalarla canımızı sıkalım ki!
    Konuya ait katkı içeren yorumun için teşekkür ederim Zeugmacım.

    YanıtlaSil