05 Şubat 2010

The Boondock Saints (1999)

Türkçe: Şehrin Azizleri
Tür: Aksiyon / Polisiye / Gerilim / Komedi
Yönetmen: Troy Duffy
Süre: 110 dakika
Oyuncular: Willem Dafoe, Sean Patrick Flanery, Norman Reedus, David Della Rocco, Billy Connolly, David Ferry, Brian Mahoney, Bob Marley, Richard Fitzpatrick, William Young, Robert Pemberton, Bill Craig, Dot Jones, Scott Griffith, Layton Morrison
Conner (Sean Patrick Flanery) ve Murphy MacManus (Norman Reedus), Güney Boston’un Azizleri diye tanınan iki kardeştir. Rus mafyasının içinde bulunduğu bir kavgada boy gösterince cinayet davasıyla yargılanmışlar, fakat kendilerini korudukları gerekçesiyle serbest bırakılmışlardır.

MacManus kardeşlerin durmaya hiç niyeti yoktur. İnançları gereği şehirdeki bütün karanlık adamları temizlemeye kararlıdırlar. Karanlık dünyanın kuryelerinden Komik Adam diye tanınan Rocco (David Della Rocco), İtalyan mafyasının kendisine komplo kurması üzerine onlara katılır ve şehri yerle bir etmeye başlarlar. Fakat Ajan Paul Smecker (Willem Dafoe), sürekli peşlerinde onları izliyor olacaktır.

Uçuk-kaçık, aksiyon ve çatışma sahnelerinin sıkça yer aldığı bir filmdir.

Emre Türker

Picture: impawards

04 Şubat 2010

Hafıza Geliştirme: Hiyerarşik Düzen

Hafızanın gelişimi konusunda birçok yöntem var. Kimi zaman güçlü hafızaya sahip kişilerin önerilerinden, kimi zaman deneysel sonuçlardan edindiğimiz bu yöntemler, bilginin saklanması açısından oldukça işe yarıyor. Kelimeleri Bağlama Tekniği’nde yer verdiğim hikayeye benzer bu yöntem, hafızanın yeni bilgileri tanıması ve saklaması açısından alternatif olacaktır.

Okula ilk başladığımız andan itibaren bilgi, örgütlü bir şekilde bizlere sunulur. Okumayı yeni sökmüş çocuğa Dante’nin İlahi Komedya’sını önerirseniz, herhalde onun kâbusu olursunuz. Bu nedenle bizlere, “Ali Gel”lerden itibaren basitten karmaşığa doğru giden yayınlar sunulur. Bu durum, çocuğun zekâsıyla ilgili değildir. Yabancı dil kursuna ilk başlamış genç birisinin acemi seviyesindeki başlangıç kitapları, bundan farklı olmayacaktır. Amaç, belli bir düzende bilgileri sıralayarak sunmaktır.

Bilgi veren kitapların içindekiler (indeks) kısmı, konulara rahatça ulaşmanızı sağlar. Ayrıca şemalarda veya sunumlarda bu sıralanmış bilgiyi sıkça görürsünüz. Sıralanmış konu başlıkları, hem konuşmacı için kolaylık sağlar, hem de dinleyicilerin anlamasını kolaylaştırır. O yüzden not tutarken de şema çizimleri oldukça faydalı olacaktır. Zihin Haritaları’nın mucidi Tony Buzan, hiyerarşik yapıyı çeşitlendirerek öğrenme yönteminde alternatif sunmuştur. Zihin Haritaları, ana başlıktan oluşarak aşağıya doğru alt başlıklara açılan şemanın farklı bir yorumudur. Buna göre Hiyerarşik düzen, birbiriyle ilgili konuları önem durumuna göre, ana ve alt başlıklar halinde sıralayan bir dizim şeklidir, diyebiliriz.

Özellikle yemek tariflerinde bu düzen sıkça kullanılır. Zaten belli bir düzende hareket etmediğimiz takdirde, hafızamız gerekli yapılandırmayı sağlayamayacak ve bilgiyi unutacaktır.

Hiyerarşik düzeni en sık kullandığımız yer, bilgisayarlarımızdır. Klasörler içinde yeni dosyalar oluşturdukça, program bizim yerimize bunları hiyerarşik bir düzende sıralar. Böylece kaydettiğimiz yeri kolayca bulabiliriz.

Hayat zaten bir düzende ilerliyor. Bu düzeni karmaşık hale getirmek ya da kolaylaştırmak bizim elimizde. Yeter ki ne istediğimize karar verelim…

Emre Türker

Picture: flickr

Okuma Parçası: Maslow’un Gereksinimler Hiyerarşisi
Kaynakça: Richard C. Atkinson, Rita Atkinson (1995) Psikolojiye Giriş, Sosyal Yayınları
Doğan Cüceloğlu, (1991) İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi

03 Şubat 2010

Başarıda Merdiven Kuramı

Çocuk parkında bir çocuğun kaydıraktan 2 sn.lik kayması için, en az 10 basamak yukarı çıkması gerekir. Sonuçta yaşanan heyecan, yorgunluğa bedeldir. Eğer çocuk bu işi yalnız yapıyorsa, özgüveni gelişir. Fakat kaydırak başında sürekli gözetleniyorsa, olası bir yardım beklentisi oluşacak, kendi adına başarma azmi sekteye uğrayacaktır.

Yaş ilerledikçe, merdiven oyunu devam eder. Mesela oyun parkı heyecanı, su parklarına (Aquapark) taşınır. Adrenalin sizi uç noktalara götürür. Hatta bir noktadan sonra zirvede doyumsuzluk çeker, daha fazlası için bungee jumping ya da paraşüte başvurursunuz. Demek oluyor ki insan, heyecan adına sürekli bir döngü yaşamak için, daimi emek harcayabilir. Tıpkı çalışan insanın, ödeme periyodunda maaş heyecanı yaşaması, yeni hedefler belirlemesi ve bunun için emek harcaması gibi.

Tırmanırken gülen insanlar, neden aşağıya inerken tedirgin oluyor? Sorunun cevabı adına oyun parkına geri dönelim. Kaydıraktaki çocuk merdivenden çıkarken eğlense de, aşağı inerken sıkılır. Çünkü merdivendeyken yukarı bakmak kolay, aşağıdaki zemini görmekse zordur. İnerken basamağı bulamayan çocuk, tedirgin olup ağlamaya başlayabilir. Birçok insanın girişimcilikten korkması, bu merdiven kuramına benzer. Girişimcinin aylık kâr beklentisi, görünmeyen basamaklarda saklıdır. Para için sürekli tırmanmak gerekse de, deneyerek, tecrübe ederek veya düşünerek inmek gerekebilir. Çocuğun bu bilinci kazanması için direk onu merdivenlerden almak yerine, ellerinden güç alarak ayağına basacak yer bulması konusunda sözlerle desteklemek faydalı olacaktır.

Bazen hiç istenmeyen bir durum meydana gelir. DÜŞMEK. Düşen çocuğun canı yanar ve ağlamaya başlar. Hatta yaralanma sebebiyle heyecanı korkuya dönüşebilir. Bir çocuk düştüğünde ilk olarak yanındakilere bakar. Ailenin tedirginliği yüzlere yansımışsa, çocuk paniğe kapılabilir. “Sana ben demedim mi!” gibi azarlar, tekrar tırmanma duygusunu köreltir. Düşen çocuğa müdahale, hızlı ama soğukkanlı yapılmalıdır. Hatta neden düştüğü kendisine sorulmalı, ona muhakeme fırsatı tanınmalıdır. Yetişkinlikte durum buna benzer. Örneğin; ticaret için girişimde bulunan ama sonunda hedefe ulaşamayan birine, akıl veren, felaket telalığı yapan ve sürekli “vah vah!”larla destekten çok köstek olan çoktur. Düşme ihtimalinde olasılıkları sorgulayan ve neler yapılması gerektiği konusunda fikir paylaşan ise nadir görülür. Çünkü düşenlere karşı panikle yaklaşmak, çocukluktan itibaren içimize işlemiştir.

Ne zaman çaresiz kalırsanız, merdiven kuramını hatırlayın. Küçük heyecanlar büyük emek ister. Gözünüz hedefte olsun. Başarıyı görüyorsanız, tırmanmanız kolay olacaktır. Yine de dengenizi kaybedip düşerseniz, ağlayarak kalabalığın dikkatini çekmeyin. Sorunun kaynağına odaklanırsanız, ayağa kalkıp toparlanmanız daha kolay olacaktır. Fakat önce şu etrafınızdaki felaket tellallarından kurtulun.

Emre Türker

Picture: deviantart

Four Weddings and a Funeral (1994)

Türkçe Adı: Dört Nikah Bir Cenaze
Tür: Komedi / Romantik / Dram
Yönetmen: Mike Newell
Süre: 117 dakika
Oyuncular: Hugh Grant, Andie MacDowell, James Fleet, Simon Callow, John Hannah, Kristin Scott Thomas, David Bower, Charlotte Coleman, Rowan Atkinson, Hannah Taylor-Gordon, Struan Rodger, Paulette Ivory
Başkalarının mutluluğu adına kadeh kaldıran orta yaşlı bekâr dostlar, düğünler sayesinde bir araya gelme fırsatı bulmaktadır. Charles (Hugh Grant), genelde bu düğünlerin standart geç kalan konuğudur. Arkadaşının düğününde sağdıç olarak bulunan Charles, konuklardan Amerikalı Carrie’yle (Andie MacDowell) tanışır ve geceyi onunla birlikte geçirir. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte ayrılsalar da, başka düğünlerde kader onları tekrar bir araya getirecektir.

Düğünlerin eğlencesi, dedikoduları, unutulmaz anları, korkuları ve beklentilerini sıra dışı bir noktadan izleyiciye yansıtıyor. Komedi yönü ağır basan film, biraz uçuk-kaçık tarzda.

Emre Türker

Picture: impawards

02 Şubat 2010

Yırtmaç

Yürürken zorlandığımızdan mıdır, yoksa arsızlığımızdan mıdır bu ayrımlar? İki adım attıktan sonra aralanan perdeden birkaç santim yukarıya ışık girince, meraklı izleyiciler ortaya çıkıyor. Kimi zaman tamamen açılsın diye beklense de, kısa anlar onlar için yeterli. Süreklilik arz eden çıplaklık, heyecanı sönmüş bir mangal ateşine benzer. O zaman kural şu: Ne tamamen açacaksın, ne de tamamen kapatacaksın.

Gizler, her zaman merak uyandırır. İçeride ne var? Testosteronu hareketlendiren dürtüler, cinsel açlığın başlangıç noktası. Kumaşın boyunun ne kadar kısa olduğu değil, ayrımın kaç santim yukarıdan açılacağı önemli. Çünkü uyuyan hayvan, bu anlarda ortaya çıkan flaşlardan uyanır.

Tiyatronun başlamasını bekleyen konuklar, öncesinde karanlıkla baş başadır. Sonrasında hafifçe açılan perdeden giren ışıkla, hoplayan, zıplayan, dans eden, şarkı söyleyen oyuncular ortaya çıkar. Kimi güler, kimi heyecanlanır, kimi üzülür, kimi kızar… Belki de ilk kumaş aralıkları fikri, bu aralanan perdeden ortaya çıkmıştır.

Zamanla şekillenen yeni fikirlerle, işin rengi değişir. Kumaş aralıkları cinsiyet gözetmeden, her yerde boy göstermeye başlar. Gömlek yakaları, ceketlerin arkası, pantolon paçaları vs. Heyecan, hafif telaşla bekleyen hastasına karşı, doktorun beyaz üniformasına bile sıçramıştır.

İlk perdenin aralanmasından başlayıp, heyecanın en üst seviyeye çıktığı noktaya kadar bu kumaş aralıkları, sanırım özgürlüğün sesiyle bağlantılı. Heyecan onun peşinde.

Emre Türker

Picture: flickr

Kanal-i-zasyon (2009)

Tür: Komedi
Yönetmen: Alper Mestçi
Süre: 90 dakika
Oyuncular: Okan Bayülgen, Hakan Yılmaz, Aslıhan Gürbüz, Ceren Şekerci, Serhat Özcan, Orhan Aydın, Erol Günaydın, Rasim Öztekin, Hakkı Devrim, Hüseyin Elmalıpınar, Ahmet Çakar, Erol Büyükburç, Zerrin Özer, Metin Uca
Televizyon kanalının dış camlarını silmekle görevli ve yarı akıllı biri olan İmdat’ın (Okan Bayülgen) en büyük zevki, televizyon seyretmektir. Bu yüzden sildiği hangi kattan televizyon görse, camlara yapışmaktadır.

Kanalın genel yayın yönetmeni Mert’in (Hakan Yılmaz) reytinglerdeki başarısızlığı, kanalın patronu Servet beyi (Hakkı Devrim) çileden çıkarmıştır. Ona işleri yoluna koyması için 1 ay mühlet verir. Mert ne yapacağını bilmezken, temizlik işçisi İmdat’ın izlediği her programın reyting rekoru kırdığını fark eder. Böylece İmdat’ın televizyon serüveni, temizlik işçiliğinden başlayıp kanal yöneticiliğine kadar devam eder.

Uçuk-kaçık bir film olan Kanal-i-zasyon, reyting sebebiyle artan anlamsız programlara karşı bir eleştiri niteliğindedir. Sıkça verilen mesajlar, bu durumu oldukça iyi açıklıyor.

Emre Türker

Picture: sinematurk

01 Şubat 2010

No Reservations (2007)

Türkçe Adı: Aşk Tarifi
Tür: Komedi / Dram / Romantik
Yönetmen: Scott Hicks
Süre: 104 dakika
Oyuncular: Catherine Zeta-Jones, Aaron Eckhart, Abigail Breslin, Patricia Clarkson, Jenny Wade, Bob Balaban, Brian F. O'Byrne, Lily Rabe, Eric Silver, Arija Bareikis, John McMartin, Celia Weston, Zoë Kravitz, Matthew Rauch, Dearbhla Molloy
Tanınmış bir restoranda şef aşçı olarak çalışan Kate’in (Catherine Zeta-Jones) en büyük sorunu, eleştirileri kabul etmemesidir. Eğer müşteri yemeği beğenmez ve tepki gösterirse, çabucak sinirlenmektedir. Bu sebepten dolayı patronu, onun terapi görmesini şart koşar.

Kate, kız kardeşi Christine (Arija Bareikis) ve onun kızı Zoe’yu (Abigail Breslin) evine ziyaretçi olarak bekler. O arada işyerine gelen telefon, bir kazayı haber verecektir. Kazada Christine ölmüş, Zoe ise yaralı kurtulmuştur. Bu nedenle Zoe’ya sahip çıkacak tek kişi, Kate kalır. Çocuk bakma konusunda hiçbir bilgisi olmayan Kate için durum oldukça zor olur. Fakat elinden geleni ardına koymaz. Kendini iyi hissettikten sonra da işyerine geri dönen Kate, yokluğunda işe alınan yardımcı şef Nick’i (Aaron Eckhart) görür. Bu durum, onun açısından kabul edilir gibi değildir. Fakat Nick, ılımlı tavırlarıyla dikkat çeken bir tiptir. Ayrıca Kate’i rakip olarak görmediği gibi, ondan çok şey öğreneceğini de her seferinde dile getirir. Bu şekilde orta noktayı bulmaya çalışması, olası gerginlikleri önleyecektir.

Yemek ve aşk karşımı romantik filmler, genelde izleyiciyi kazanmada başarılı oluyor. Bu film de onlardan biri. Hoş vakit geçirten, kimi zaman gülümseten, yeri geldiğinde duygulandıran, sıcak bir yapım.

Emre Türker

Picture: impawards