07 Ağustos 2009

Tatile Gitmeden Önce Yapmanız Gereken 10 Şey

Yoğun çalışma temponuza mola verip, tatil gününü belirlediniz. Zaman hızla ilerliyor ve yerinizde duramıyorsunuz. Sonunda beklenen vakit geldi. Eşyaları toplayıp heyecanla evden çıktınız. O da ne? Almanız gereken en önemli şeyi unuttunuz. Olacak şey değil!

Beynimiz gün içerisinde o kadar çok şeyle mücadele ediyor ki, unutmamak elde değil. Tatile giderken unuttuklarımız, bir sonraki planlar için kulağımıza küpe oluyor. Fakat bu sıkıntıları hiç yaşamasak, daha güzel olmaz mıydı?

İşte tatile gitmeden önce yapmanız gereken çeşitli ipuçları:

1- Tatile gideceğiniz bölgeyi iyi belirleyin. Çünkü planladığınız yer, size hitap etmiyor olabilir. Amacınız yeni yerler görmek ve dolaşmaksa; tarihi, yöresel ve güncel bilgileri araştırdığınızda, “işte burası tam bana göre” diyebilme şansınız yükselir.

2- Kalacağınız yer hakkında çevrenizden, dergilerden ya da internet üzerinden bilgiler edinebilir, yorumları inceleyerek kararınızı netleştirebilirsiniz.

3- Büyük beklentilerle yola çıkmayın. Aklınızdaki görüntülerin şiddetini arttırırsanız, huzurunuz bozulabilir. Elinizdeki olanaklarla en iyi vakit nasıl geçirilir, onu düşünün.

4- Tatile borçla gitmek yerine, eğer yapabiliyorsanız her ay belirli miktar parayı tatile ayırın(biriktirin).

5- Yanınıza almanız gerekenlerin listesini çıkarın. Bu listeyi bölümlere ayırabilirsiniz. Böylece unutma riskini ortadan kaldırmış olursunuz.

6- Kullanmayacağınız gereksiz ayrıntılarla yükünüzü arttırmayın. Bu madde, özel araçlarıyla yola çıkmayanlar için uyarı sayılabilir.

7- Hoşunuza giden tarzdaki dergi ve kitaplardan seçmeler yapın. Güneşlenirken sıkılanlara ilaç gibi gelecektir.

8- Daha tatile gitmeden, döneceğiniz günün hesaplarını yapmayın. “Vakit çabuk geçecek, yine işbaşı yapılacak” vb. Bu durum, gereksiz stresle huzurunuzu bozacaktır.

9- Çantanızda kalem ve not defteri bulundurun. En olmadık anlarda ihtiyaç duyabilirsiniz.

10- Son olarak; tatil dönüşü uğraşmamak için evinizi temiz bırakın. Kapı ve pencereleri kapatın. Gerekirse bunları son anda yapılacaklar listesine ekleyin. Çünkü çoğu insan, “acaba ocağın altını kapatmış mıydım?” gibi ayrıntılarla tatilini zehir eder.

Emre Türker

Picture: flickr

Bu yazı JOYDERGi için hazırlanmıştır.

06 Ağustos 2009

İmkansızlık

Yaşam boyu birtakım konuları imkânsız görmemizin iki sebebi vardır. Birincisi, deneyip yapamadıklarımızdan kaynaklanır. İkincisi ise, çevrenin yaptırımları sonucu koşullandıklarımızdır.

Deneyip yapamadıklarımızın yardımcıları, tembellik ve inançsızlıktır. Hezarfen Ahmet Çelebi, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde anlattığına göre, kuşkanatlarına benzer araçla, İstanbul Galata Kulesi’nden Üsküdar’a kadar uçmayı başarmıştır. Oysa bunu yapmak, o zamanki koşullar göze alındığında imkânsızdı. Fakat o içindeki inancı kaybetmeyip, çevresinde garip bakışlara aldanmamıştı.

Evimizdeki bazı basit mekanizmalar bozulduğunda ya da evin herhangi bölgesinde bakım gerektiğinde, hemen konu hakkında ilgili kişileri çağırmaya başlıyoruz. Belki denediğimiz zaman birçok şeyin üstesinden gelebilecekken, tembelliğin bize verdiği rahatlıktan yola çıkarak, maddiyatı konuşturuyoruz. İşlerin kolayına gitmek o kadar ilerledi ki, çoğu teknik servis hizmetleri, sorunlu parçaları tamir etmek yerine değiştirmeyi tercih ediyor. Yakın çevremden birisi, buzdolabının bozulan parçası için evine teknik servis çağırıyor. Gelen firma görevlileri buzdolabının vadesinin dolduğunu, yine de parça değiştirmek istiyorsa, yenisine yakın bir fiyatla bu işten sıyrılacağını söylüyor. Onlar teknik servisi yolcu ettikten sonra, biraz da tamirden anlayarak, kopan parçayı büyüteçle inceleyerek sorunlu bölgeyi buluyor ve ufak bir lehimle işi çözüyor. Buzdolabı şu anda çalışmaya devam etmektedir. Hem de tamamen masrafsız olarak…

Çevrenin koşullandırdıkları, kendi tembelliğimizin biraz daha önündedir. “Bunun olması mümkün değildir” veya “sakın bunu karıştırma, işi berbat edersin” şeklinde o kadar çok olumsuz yaptırımlar duyuyoruz ki, sonunda buna kendimiz de inanıyoruz. Belki bu inançtan dolayı, bakar kör oluyoruz. Bilindik bir hikâye vardır. Dalgınlığı nedeniyle dersi dinleyemeyen öğrenci, zilin çalmasıyla beraber kendine gelerek, öğretmenin tahtada yazdığı problemi ödev sayarak defterine geçiriyor. Eve geldiğinde, soruyu yanıtlamak için elinden geleni yapıyor. “Dersi dinleseydim, problemi çabucak çözebilirdim” diyerek bir yandan kendine kızsa da, çabalamaktan vazgeçmiyor. Uzun geçen gecenin sonunda çözümü bularak sevinçle okuluna dönüyor. Şaşkın öğretmen, “Bu, çözümü olmayan sorulardan birine örnekti. Nasıl sonuca ulaşabildin?” diyerek, öğrencisine gıptayla bakıyor.

Başarılı bilim adamları, araştırmalarında imkânsızlığı kabul etmez. Belki de sırf bu yüzden, olağanüstü çözümlerle karşımıza çıkarak, hayatımızı kolaylaştırıyorlar.

İmkânsızlık, şimdilik sonucu bulunmayan çözümsüz problemlerdir. Bazı karmaşık konular teorik çözüme ulaşmamış olsa da, hayallerde hep sonuçlarıyla canlandırılmıştır. Günümüzde birçok şeyin icat edildiği düşünülürse, bundan sonrası sadece olanları geliştirmek şeklinde görülebilir. Fakat insan yaşamı devam ettiği müddetçe, keşif hiç bitmeyecektir.

Deneyip yapamadıklarınızdan dolayı moraliniz bozulmasın. Çünkü o denemelerdeki tecrübeleriniz, teoriklerle kıyaslanamaz. Belki o sırada farklı yolu siz bulur, çare beklerken çözüm olabilirsiniz.

Emre Türker

Picture: deviantart

04 Ağustos 2009

İlişkiyi Sıcak Tutmanın Yolları

Birlikteliğimiz çok güzel başlamıştı. Bana getirdiği çiçeklerlerden oluşturacağım bir bahçe hayal ederdim. Her gün yeni sürprizlerle karşılaşır, bir sonraki adımda neler yapacağını düşlerdim. Buluştuğumuzda gözlerinin içi gülerdi. Ruhum çocuk gibi heyecanlı, saf ve mutluluk doluydu. Kısa süreli ayrılıkların ardından yanıma koşarak gelir, "Nerde olursan ol, hep yanında olacağım" derdi. Benden daha mutlu başka birini düşünemiyordum bile.

Ne oldu bilmiyorum. O sohbetlerimizin yerini, hararetli tartışmalar aldı. Artık eskisi kadar görüşmediğimiz gibi, buluşma zamanlarını da ertelemeye başladık. Sevgi dolu cümlelerin yerini, eleştirel oklar aldı. Çiçek bahçemiz çoktan kurudu. Karşılıklı çaylarımızı yudumlarken gözlerimize bakmaktan kaçıyor, dakikalarca söyleyecek kelime bulamıyoruz. Masalsı ilişkimiz sıradanlaştı. Böyle olacağını hayal bile etmemiştim. Bizi ayıran nehrin suları nerden geliyor?

Aşk, sıcaklığı korunması gereken bir kavramdır. Öyle ki, soğumaya yüz tuttuğu andan itibaren geriye dönmek, hiç kolay olmayacaktır. Yukarıdaki kısa sitem, değerli bir ilişkinin çarçur edilerek harcanışının son çığlıklarıdır.

İlişkiyi sıcak tutmanın yolları nelerdir? İlk başlardaki heyecanı nasıl koruyabiliriz?

1- Kadın ve erkek, birbirlerine karşı zaman konusunda saygılı olmalıdır. Erkek; maç seyretmek, dostlarıyla bir araya gelmek ve özel sohbetler yapmak isteyebilir. Kadın; alışverişe çıkmak, arkadaşlarıyla günün modasından konuşmak, romantik diziler seyretmek isteyebilir. Her ikisi de gayet olağan şeylerdir.

2- Aşkın en iyi ilacı, özlemdir. Hayatlarını sürekli birlikte geçiren, birlikte çalışan ve neredeyse birlikte nefes alanlar, heyecanlarını kaybedenlerdir.

3- Cinsellik, bir ihtiyaçtır. Cinsellik, insanın tabiatında vardır. Doğru yer ve zaman olduktan sonra, cinselliği konuşmaktan çekinmeyin.

4- Aynı mekânlarda buluşmak ve standart şeyler yapmak, ilişkiyi monotonlaştırır.

5- Kendinize özen gösterin. İlk buluşmalarınızda, saçınızı tarıyor, kıyafetlerin uyumuna dikkat ediyor ve hoş kokular sürüyordunuz. Eğer bunları devam ettirmiyorsanız, aranızdaki saygıyı kaybediyor olabilirsiniz.

6- Kıskançlık, az dozda güzeldir. Unutmayın ki insan istedikten sonra, her durumda aldatmayı başarabilir. İpleri biraz gevşetin. Aşk, kalbinizdeki bağla sağlamlaşır, zincirler vurarak değil!

7- Küçük sorunlar, büyük problemlerin kaynak noktasıdır. Eğer bunları görmezden gelir ya da üstünü kapatmaya çalışırsanız, er geç saklandıkları yerden çıkar ve sizi bulurlar.

Aşıksanız, bunun değerini bilin. Ruh ikizini bulmak için her şeyini vermeye hazır o kadar çok insan var ki! Gerçek aşklar parayla satın alınamaz. Eğer onu bulduysanız, kaybetmemek adına elinizden geleni yapın. Çünkü aşk, mutluluk adına en büyük gereksinimlerden biridir.

Örnek aşkın sizi bulması ve heyecanını koruması dileğiyle...

Emre Türker

Picture: deviantart

Bu yazı JOYDERGi için hazırlanmıştır.

Passchendaele (2008)

Tür: Dram / Tarih / Romantik / Savaş
Yönetmen: Paul Gross
Süre: 114 dakika
Oyuncular: Paul Gross, Caroline Dhavernas, Joe Dinicol, Meredith Bailey, Jim Mezon, Michael Greyeyes, Adam Harrington, Gil Bellows, James Kot, Jesse Frechette, Rainer Kahl, Landon Liboiron, Patricia Benedict, Hugh Probyn, Brian Dooley, Robert Nogier
1917 yılında Kanada, 8 milyon nüfuslu genç bir ulustu. Üç yıldır süren Birinci Dünya Savaşında Kanadalı birlikler, çamura saplandı. 600.000’den fazla Kanadalı bu savaşa katılmış, her 10 kişiden biri asla evine dönememiştir. (Bkz. Battle of Passchendaele/ Eng.)

Ypres bölgesinde Kanadalı birliklerin Almanlarla girdiği mücadele, kendi takımındaki herkesin hayatını kaybetmesine rağmen çavuş Michael Dunne (Paul Gross) sağ olarak kurtulmayı başarmıştır. Ülkesinde gördüğü fiziksel tedavinin ardından, firar ettiği gerekçesiyle yargılanmak üzere beklemektedir. Fakat psikolojik açıdan sinir bozukluğu teşhisi nedeniyle, geri planda görev yapması kararlaştırılır.

Tedavi gördüğü sırada Michael, hemşire Sarah Mann’a (Caroline Dhavernas) tutulmuştur. Sarah, astım hastası kardeşi David’le (Joe Dinicol) yaşam mücadelesi vermektedir. David ise, gençliğinin en hızlı dönemini yaşarken yaptığı hatalarla işleri çıkmaza sürüklemekte, korkak olarak anılmamak adına hasta ve yaşı küçük olmasına rağmen, askere alınmak istemektedir.

Michael, savaşın vahşetinden rahatsızdır. Bu nedenle cahil David’in heyecanını bastırmaya çalışır. Fakat David, çevresindekilerin de kışkırtmasıyla Michael’in durumunu korkaklıkla suçlayacaktır.

Passchendaele, gerçekçi çatışma sahneleriyle izleyiciyi büyülüyor. Film, yanlı taraf gözetilmeden, vahşetin getirdiği sonuçlar üzerinde duruyor. Savaş sahneleri arasında gezinirken, aşkı, dramı ve fedakârlığı yaşayacak, uzun süre izlediklerinizi unutamayacaksınız.

Emre Türker

Picture: impawards

03 Ağustos 2009

I Love You, Man (2009)

Türkçe Adı: Adamım Benim
Tür: Komedi / Romantik
Yönetmen: John Hamburg
Süre: 105 dakika
Oyuncular: Paul Rudd, Jason Segel, Jaime Pressly, J.K. Simmons, Thomas Lennon, Rashida Jones, Sarah Burns, Greg Levine, Jon Favreau, Jane Curtin, Andy Samberg, Jean Villepique, Rob Huebel
Peter Klaven (Paul Rudd), kız arkadaşı Zooey’le (Rashida Jones) evlenme hazırlıkları içindedir. Daha çok kadınlarla anlaşan Peter, çevresinde arkadaşı olmadığından dolayı düğününe sağdıç bulamamaktadır.

Zooey’in evinde toplanan kız arkadaşları, Peter’ın hiç dostu olmadığını konuşmaya başlar. Tesadüfen konuşmalara kulak misafiri olan Peter, durumun tersini ispat etmek üzere hazırlıklara girişir.

Yakın arkadaş edinme çalışmalarındaki tüm çabaların boşa gittiği düşünülürken, bir gün ev satış tanıtımdan Sydney Fife (Jason Segel) ile tanışır. Sydney’in tavırları, Peter’ı keyiflendirecektir. Acaba Sydney, Peter’ın aradığı dost mudur?

Baştan sona kadar eğlenceli bir havada geçen film, kadın ve erkeğin genel ilgi alanlarına değiniyor. Gülümseten ve çizgisini sonuna kadar koruyan film, romantik komedi severlerin beğenisine sunulur.

Emre Türker

Picture: impawards

02 Ağustos 2009

Dorothy Mills (2008)

Tür: Polisiye / Dram / Gizem / Gerilim
Yönetmen: Agnes Merlet
Süre: 102 dakika
Oyuncular: Carice van Houten, Jenn Murray, David Wilmot, Ger Ryan, David Ganly, Gary Lewis, Rynagh O'Grady, Joe Hanley, Gavin O'Connor, Charlene McKenna, Louise Lewis, Ned Dennehy, Marie Mullen, Sean Stewart, Eamonn Owens, Ian Lloyd Anderson, Michelle Forbes, Helen Norton, David Murray, Niamh Shaw
Dorothy Mills (Jenn Murray), bakıcı olarak gittiği Kearsley’lerin evinde, bebeğe zarar vermekten yargılanacaktır. Dorothy’nin psikolojik durumunu incelemek üzere psikiyatr Jane Morton (Carice van Houten) gönüllüdür.

Yaşanan olayları incelemek üzere adaya feribotla gelen Jane, arabasıyla olayın geçtiği yere doğru giderken, karşıdan hızla gelen iki aracın etkisiyle kontrolünü kaybedip sulara gömülür. Fakat şans eseri kurtulmuştur. Kendisini kurtarmaya gelen adanın insanları, tarife uygun iki aracın kayıtlarda olmadığını söyleyecektir.

Dorothy’nin dışında, adanın diğer insanları da garip davranışlar sergiler. Güvenliği sağlayan Colin (David Wilmot ) dışında, Jane’e yakınlık gösteren kimse olmayacaktır.

Kişilik bozukluğu yaşayan Dorothy, farklı isimlerle tuhaf konuşmalar yapar. Jane ise, bu karakterler arası bağlantı kurarak sorunu çözmeye çalışır. Fakat gece vakitlerindeki yaşanan garip olaylar, onun huzurunu gittikçe bozacak ve işler gittikçe karışmaya başlayacaktır.

Dorothy karakterini canlandıran Jenn Murray’nin başarılı performansı, izleyiciyi filme bağlayan önemli etkenlerden biridir. Psikolojik gerilim sevenlerin izlemekten keyif alacağı bir yapımdır.

Emre Türker

Picture: impawards

01 Ağustos 2009

Çiftçi ve Düş Bahçesi

Çiftçi, iyi güneş alan bir yerde evini seçmiş, tasarladığı yeri kurmak için çalışmaya başlamıştı. Aklındaki düş bahçesindeki ürünleri tasarlayıp, alınacaklar ve yapılacaklar listesini hazırladı. Hiç vakit kaybetmeden pazara çıkıp, gerekli hayallerinin tohumlarını toptancısından pazarlıkla ucuza mal etti.

O gece, rüyalarına yön vermek üzere gülümseyerek uyudu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yatağından kalkarak, heybesindeki tohumları özenle toprağa ekti. Filizlenmesini beklerken, ürünlerinin canlı ve organik büyümesi adına, bahçesindeki özel alanı klasik müziklerle aşıladı. Tohumlarının her biri sevgiyle büyümeliydi. Zihnin şifalı çeşmesinden kaynakla sulamanın önemini bildiğinden, düzenli ve aksatmadan toprağa saygılarını sundu.

Vakit gelmişti. Güneşin ilk ışığı boy gösteren ürünlerine vurduğunda, düş bahçesi muhteşem bir manzaraya dönüştü. Çevredeki köylüler, çiftçinin çalışmalarını hayretle izlediler. Her biri, bu muhteşem adamın ilk ve son halini düşününce şaşkına döndü. Düş bahçesi, soyut kavramdan somuta geçerek amacına ulaşmıştı.

Düş bahçenizde neler var?

Solan çiçekleriniz nedeniyle, toprağı mı suçluyorsunuz?

Bulunduğunuz yerde başarısız olmanızın nedeni, çorak yerlere yatırım yapmanızdan kaynaklanıyor olabilir mi?

Ürünleriniz kendinize mi ait, yoksa sizi kobay olarak kullanan ve laf salatası yapan aşçılara mı?

Aklınızın yolları bozuksa, delikleri yamayla kapatmayın. Hızla ilerlemek için asfalt çalışmalarına başlayın. O yol ayrıcalıklı olsun istiyorsanız, zihnin derin kütüphanesini araştırıp, gereken doğru kitapları raftan çıkarın. Aklınızı okumak sizin elinizde…

Unutmayın, her insan özeldir.

Başarılı insanlarla sizin aranızda ne fark var? Onların elindeki imkân sizde mi olsaydı? Adam gibi yatırım yapmaya gücünüz mü yok? Hayalinizdeki yıldızın yerinde olmak için neler vermezdiniz, değil mi?

Albay Harland David Sanders’in Kentucky’de başlayan rüyasını araştırın. Sadece hayallerle çıkılan yolda başarılı olmak, imkânsız değildir. Eğer hayallerinizi geliştirmemişseniz, size servet verseler de, sarhoşluktan her şeyi kaybedebilirsiniz.

Kendinize güvenin. Hayatta imkânsız görülen birçok düşünce, zamanla çürütülmüştür. İnandığınız masallar varsa, son gülen siz olabilirsiniz.

Emre Türker

Bu yazı ilginizi çektiyse, Düşlerinizi Fırçalayın'a bir göz atın.

Picture: deviantart