Doğum
sonrasında, karşılıksız besin aldığımız bir anne sütü, yaşamdaki ilk paylaşımı
tattığımız andır. Sonra sevgiyi paylaştık onlarla. Oyunları, eğlenceyi,
koşuşturmaları ve hayatı paylaştık sonrasında… Bir dönem vardı, işte o dönemin tamamı
gerçekti…
Bir
ara paylaşmayı unuttuk. Bazen hatırladık, bazen hatırlattık. İlk aşklarımızı
paylaştık çocukluğumuzda. İlk kıskançlığı yaşadık ve ilk oyuncaklarımızı,
oyunlarımızı ve düşlerimiz paylaştık. Kitaplarımızı, notlarımızı,
öğrendiklerimizi ve hissettiklerimizi paylaştık.
Sonra
bişeyler oldu, gerçek ile araya bir perde girdi.
Facebook’ta
paylaşılmaya başlandı herşey. Face’den eklendik, face’den silindik, tiwit
attık, tiwitten aldık. Anlarımızı, fotoğraflarımızı ve düşüncelerimizi
paylaştığımız kadar gerçek yaşamda paylaşmayı unuttuk. Face’den sildiklerimizi,
mail listesinden çıkardıklarımızı, hayattan çıkardıklarımızla eş tuttuk. Öyle
ki, eklenip eklenmediğimizden bile hesap sormaya başladık.
Elimizdeki
gerçekleri paylaşmayı sevmiyoruz. Bizimle paylaşılan şeyleri, bizim
paylaşacağımız şeylerden üstün tutuyoruz. Gerçek olanı değil, sanal olanı
paylaşımda tercih ediyoruz. Sanal gerçek, tutulabilir gerçekten daha gerçek
şimdilerde.
Geçen
gün bir masada birkaç kişi otururken, sohbet etmediğimizi fark ettim. Diğerleri
ellerindeki akıllı telefonlarla paylaşım yapıyorlardı. Gülüyorlar, “bak şuna
neler yapmış” gibi sözlerle kendi kendilerine konuşuyorlar, sonra güldükleri o
resimcikleri yanlarındakine göstererek sanal kahkahalarını paylaşıyorlardı. Herşey
koca bir yalan. Aslında ortada bir paylaşım yok. Herşey kupkuru.
Paylaşacak
gerçek bir dilim çok az kalmış bu hayat pastasında.
Oysa
dilim dilim geçiyor ömrümüz ve her dilimi ziyan oluyor.
Tatlarımız,
tattıklarımız ya da tadamadıklarımız, paylaşamadan çürüyor paylaşımı unuttukça.
Size
tavsiyem!
Ufak
miktar da olsa, cebinizdeki parayı tanıdık-tanımadık birileriyle,
Sevginizi,
çocuklar, aile, dostlar ve arkadaşlarınızla,
Önemli
anlarınızı, gerçek zamanla sanal ortamı karıştırmadan coşkuyla
Hissederek,
İçten,
Yürekten
paylaşın.
Belirtmediğimiz,
belirtemediğimiz
atladığımız,
atlatıldığımız
unuttuğumuz,
unutturulduğumuz,
Paylaşacak
ne çok şey var aslında…
Emre
Türker
Picture: flickr
dediğin benim de başıma geldi
YanıtlaSilgeçena rkdaşlarla masada oturuyoruz
bir baktım hepimizin elinde telefon.
biri birine bir olay anlatmak istediğinde de cümleye şöyle başlıyordu '' geçen gün paylaştığım şeyi gördün mü? ''
Klasik bir muhabbettir. Bu sabaha arkadaşlar arasında ilk konuşulan şey “çok komik şey paylaşmışsın, çok güldüm” diyorlardı. Biz geçmiş dönemin sohbet programları kullanırken, arkadaşlarla haberleşir, sonra buluşma zamanlarımızı ayarlardık. Yani bu yazışmaları sadece ön konuşma olarak geçer, buluştuğumuzda hasret giderirdik. Şimdilerde dikkat edilecek olursa, yüzyüze gelindiğinde gerçek konuşacak birşeyler bulamıyoruz.
Silbahcemden sevgiler
YanıtlaSil