70-80’lerdeki TRT’nin tek hakim olduğu dönemlerde, bir film seyretmek için bile saatlerce beklenebilir, film seyrederken ev sinemaya dönüşür ve bir gün sonrasında hemen herkes aynı filmi seyretmiş olduğundan, içeriği hakkında karşılıklı yorumlar yapılırdı. Mesela Pazar günleri, klasik Pazar konseri öncesinde çıkan “Uçan Kaz” adlı bir çizgi filmi vardı ki, halen tadını bugünkü yapımlarda göremiyorum. Aynı şeyleri Tom ve Jerry için de söyleyebilirim. Çizgi film çok az olduğundan, çok değerli yapımlar ortaya çıkardı. Acaba AZ’ın değeri miydi bu, yoksa kalitenin yerlere düşmeden önceki son asaleti mi?
İsmi lazım değil, paralı kanal kutularından birini kullanıyorum. Televizyonu açtığımda en az 10 çizgi film kanalı, 7-8 sinema, daha başında bir saat vakit geçirmediğim yabancı kanallar, müzik kanalları, spor kanalları ve benim favorim belgesel kanallarına, günün her saati rahatlıkla ulaşabiliyorum. İnsanlar zaping olayını (kumandayı ele alıp, bilinçsizce ve defalarca kanallar arasında gezinme) öyle seviyor ki, bu nedenle bu paket kanal kutularında kumandaya, kanallar arası hızlı geçiş ve kanallara genel göz atma olayı için ekstra düğmeler konuyor. Kanal sayısı çok. Fakat buna rağmen, genelde şu sözleri çok söyleriz. “TV’de seyredecek bişey yok.”
Acaba şımarıyor muyuz? Yoksa kanallar laf olsun diye bir şeyler mi yayınlıyor? Bize hitap edecek müthiş kanal daha icat edilmedi mi? Yoksa açlığımızı bastırdıkça daha bir acıkma mı bu yaşanan? Bunları şıklara indirgemiş olsak, sanırım E) Hepsi’ni seçerdik.
Sene 2008’den bu yana TV’ye, eskiye oranla daha bir yabancıyım (keşke daha önceden yabancılaşsaydım). Programları titizlikle seçip, kısa zaman aralığında izleme yapıyorum. O nedenle, kaliteyi ödüllendiriyor, kalitesizi bir izleyici olarak cezalandırıyorum. Özellikle ciddi bir belgesel izleyicisi olarak, daha fazla doyuma ulaşıyorum. Zaten kanallar çoğalınca, ters orantıda kalite düşüyor. Kaliteden çok, ucuza izleyiciyi nasıl TV karşısında tutarız hesabındaki kanal yönetimine izleyicinin av oluşuyla da, kanallardaki kalite yerlerde sürünüyor.
Artık her şeyin para olduğu bir dönemdeyiz. İyi şeyler izlemek ve bu iyi şeyleri reklamlara boğulmadan izlemek istiyorsanız, ekstra para ödemeniz gerekiyor. Bundan kaçış yok. Eğer “gerek yok, düz kanalları izlemek bana yeter” diyorsanız, bence TV’ye kapatın gitsin. Hatta keşke yapabilseniz de, TV yerine bulmaca çözüp kitap okusanız, ya da dışarıda dolaşıp piknik yapsanız ama buna da pek ihtimal vermiyorum.
Kaliteye ulaşmak için çaba gösterin. Yani para ödeyecekseniz, seçme şansınızı kullanın. Eğer TV’de kaliteli birşeyler bulmak istiyorsanız, onun parasını öderken, gereksiz yere harcadığınız başka bir şeyin parasını da hayatınızdan çıkarabilirsiniz. (Bu sadece TV için değil, genel anlamda doğru harcama prensibidir.) Tüm bunların yanında, gün boyunca TV karşısında geçirdiğiniz zamanın ise, maksimum 3 saati (o bile çok) geçmemesi için ekstra bir özen gösterin. Az, öz, yerinde ve doğru bir izleyici olun ki, daha kaliteli yapımlar sizi bulsun…
Emre Türker
Picture: deviantart , deviantart
Azın değeri evet sevgili Emre..Kalitenin yerlere düşmeden önceki son haliydi. İnsanları aynı konu etrafında sohbet etmeye yönlendiriciydi bir taraftan o dönemki yayınlar..
YanıtlaSilKemal Sunal filmlerini sevmezdik örneğin. Şimdi hiç sıkılmadan seyredebildiğime şaşırma nedeni bu tespitinin içinde gizli bence..
İnsanlar kaliteyi parayla satın alma gibi bir zorunluluğun içine düştüler gerçekten. Mantar gibi hızla çoğalan özel hastaneler de aynı kapıya çıkıyor bana göre.
Diziler..Sakız gibi uzatılıp cılkı çıkarılmadan bırakılmıyor. Aslında insanları olumlu yönde bilgilendirip birleştirme gibi bir yaptırıma sahipken neden böyle ucuz yollara başvurulur TV yayınları yoluyla? İnsanlar koyundan beter hale geliyor hiç farkında olmadan. Gerçek gündemden haberi bile yok büyük bir yüzdenin..
Özellikle özel hastaneler konusunda çok doğru söylüyorsun. Artık doktorların lugatında iyileştirme değil, kaç ameliyat yapacağı ya da kaç hastayı tedavi sürecinde tahlillere yönlendireceği gibi kotalar var. Etik ve hipokrat yemini geçmişte kaldı. Özel hastanelerin de özeli var. Yani tedavi olmak için biraz değil çok para dökmelisiniz. Ben bir dönem x bir hastaneye gitmiştim (iyi de para dökmüştüm). Doktorun bana ilk sorduğu soru, durumumun ne olduğu değil, özel sigortamın olup olmadığıydı. Sigorta lafını duyar duymaz, beni hastane dışında bir emar merkezine gönderdi. Sonucumu ise göz ucuyla bir bakıp, yok bişey geçmiş olsun dedi. Sorunumun çözülmemiş, ağrıları yıllarca çekmiştim. Sonrasında devlet hastanesine gitmeye karar verdim. İnan çok daha fazla memnuniyet yaşadım. Davranışlar belki gülümseyen ifadeler değildi ama (ki artık devlet hastanelerinde bunu beklemek fazla lüks :) çözümler daha tatmin ediciydi. Şimdi her hastane bana sağlık merkezinden çok ticarethaneyi anımsatıyor. Güven duygumuz bitiyor. (Yorum değil neredeyse ayrı bir konu olacak, burada kesiyorum :)
YanıtlaSilGüzellikle kal Zeugmacım.
Çoğu insanları dizikolik yapıp çıktılar.
YanıtlaSilEvet çok doğru. Arkadaşlara, hangi dizide kim oynuyor diye sorduğumda hemen cevap alıyorum ama genel kültür dalında hep zayıf not alıyorlar benden, çünkü dünyayı unutmuşlar tv hikyalerinin yüzünden.
Sil